“Tembel adam boş gezer” Weber
“Yeni çağın endüstrisidir porno” Adorno
“Yerlere tükürmek yasak beyler” Horkheimer
“Sağlıklı konserve, ton, ton, ton” Huntington
“Zorlama teoride hakikat olmaz” Habermas
“Çakma duaya denilmez âmin” Benjamin
“Talihim billahi de çok makûs” Marcuse
“Yoksa sözün eyleyesin sükûn” Kuhn
“Sosyal bilimler ruhuna adios” Lakatos
“Laik Latife, tam bir latife” Özgün
O kadar soysal bilimci o kadar veciz laf söylemiş sana ne oluyor!
Daha doğrusu ne oluyordu!
İlk yazılarına Radikal’de rastladığımız Gökhan Özgün namlı gazeteci yayın hayatına Taraf’ta son verdi.
Kocaman bir ÇOK ŞÜKÜR diyorum.
O adamın bu sularda çok barınamayacağını ben en baştan biliyordum.
Köşeci dediğin bir defa asla köşeli yazmaz, yazamaz.
Böyle bir kalem bu topraklarda yazmamalı.
Hasbelkader yazabiliyorsa yazdırılmamalıydı.
Baştan ayağa sadece vicdan olan bir kalemin bu karanlık sularda barındığı nerede görülmüş.
Memleketimizdeki en büyük tehlike bu türden eşhasın matbuat denilen kurtlar sofrasında kendisine yer bulabilmesidir.
Bu sofrada kendisine yer bulabilen bu safi vicdan ne yazık ki kendi sesine kulak verebilen temiz okurlar da bulabilecektir.
Bir memleket için bundan daha büyük bir tehlike düşünemiyorum.
Düşünün, Fatihler, Ertuğrullar, Hakanlar, Muammalar arasında böyle bir sesin ne işi vardı.
İşin ehemmiyetinin farkına varamayanlar olabilir.
Buyurun şu cümleler onun;
İfrit oluyorum, ifrit. Bir duruş var, bu topraklarda boy vermiş. Boynu yılan gibi uzamış. Her şeyin, herkesin etrafından dolanıyor, kafasını uzatıyor ve tıslıyor. Germeyin memleketi, diyor. Germeyin…
Ehemmiyetsizleştirmeye çalışıyor kendinden başka her şeyi. Uzlaşın diyor, memleketin değişmez abisi, abileri. Günde 100 defa, günde 1000 defa, çıldırtıcı bir oto alarmı gibi, hiç durmadan uzlaşın diyor.
Be hey gafil, be hey pasif agresif megaloman, varlıkla yokluk hiç uzlaşabilir mi? Biri kazanır, biri kaybeder. Bari zekâmızı hor görme.
Neymiş? Bunca sorun varken türban tartışılıyormuş. Olan bitenden sonra görmüyor musun, türban çok önemli bir mesele. Çünkü türban takke düşürüyor. Türban YÖK’ün takkesini düşürdü. Bir meslek lisesi kıvamına getirdiğimiz üniversitelerin takkesini düşürdü. Laikliğin takkesini düşürdü…
O kadar takke düşürdü ki türban, örttüğü baştan ziyade kafa açtı.
Üniversitenin kapısından başı açık girmemekte sonuna kadar direnenlerin, varlıkla yokluğun aşağılık uzlaşması perukalara tamah etmeyenlerin, ellerinden öperim. Onlara borçluyum. Borçluyuz…
Türbanı çözmeye el atan hukuk, hukuk dilimizin sefaletini, anayasa anlayışımızın felaketini gözler önüne sermedi mi? Bu durum, sultandan merhamet dilenir gibi yargıçlardan yorum dilenenlerin kafasına dank etmedi mi? 1982 Anayasası’nın bir hukuk devleti değil, bir yargıç devleti yarattığı hâlâ görülmedi mi?..
Birkaç genç kızın ‘hicap’ı, memleketin krallarını ortalık yerde çırılçıplak, örtüsüz bıraktı.
Düşen takkeler bu hızla çoğalmaya devam ederse, ben bile, hani neredeyse Allah’ın hikmeti diyeceğim bu işe.
Türkiye’de üniversitenin kapısı var. Ardında üniversite yok. Hukuk var. Ardında insan yok.
Bunu böyle, kör gözüm parmağına teşhir etmek bu kızlara nasip olduysa, kısmet onlaraymış.
Kimse gocunmasın, niyeti olmayanın kısmeti de olmuyor… (3 Şubat 2008, Radikal)
Neymiş?
Varlıkla yokluk uzlaşabilir miymiş?
Biri kazanır, biri kaybedermiş.
Ben işte, Şevket Muamma, yukarıda saydığım saygın gazetecilerle kazık gibi yerimde duruyorum.
Sen neredesin, heyhat, yoksun.
Yoksun ama yöneticilerimiz uyuyor.
Her biri insanın suratına tokat gibi çarpan cümlelerin hâlâ internet sayfalarında aklın prangalarını çözüverecek iksir gibi duruyor, hiçbir yönetici aldırmıyor.
Sallandırsan üç beş tane Gökhan Özgün’ü Beyazıt Meydanı’nda, bakın bakalım hiç aşağıdaki satırlar kaleme alınır mı bir daha.
LATİFE
Hayat tarzımız tehlikede diye bağırıyor birileri, hayat tarzımız büyük tehdit altında. Doğrudur. Yerden göğe kadar haklılar. Tarzları tehlikede. Hem de fena halde tehlikede. Çünkü bu tarzın kafasına silah dayanmış, tetik düştü düşecek. Böyle giderse, silah patlayıverecek. Bu ‘hayat tarzından’ geriye kalanları duvardan kazımak gerekecek.
Buraya kadar haklılar. Ama bir de kör nokta var bütün bu hezeyanın içinde. Tek ve küçük bir nokta. Basit ama büyük bir gerçek. Hem teşhisi hem tedaviyi baştan sona değiştirecek bir gerçek. Kafalarına dayanan silah, kendi ellerinde duruyor. Silahın tetiğini kendi parmakları kasıyor…
Laik kesim büyük bir kriz yaşıyor. Tarzına hayat katmadığı, katamadığı için büyük bir çözülmenin eşiğinde. Lime lime dökülüyor. Üç-beş kişinin sözleri ve imparatorun bütün askerleri hayata bir-iki tosladığında paramparça olan bu tarzın parçalarını bir araya getiremiyor. İntihar hezeyanı katliam hezeyanına dönüşüyor. Kendi kafasına sıkmadan evvel kurşunu, sekiz çizerek namluyla, şarjörü önce etrafa boşaltıyor. Artık kendini gizleme lüksü de yok. Gelecek korkusundan, yüzünü geçmişe dönmüş. Hayatsız bir tarz uğruna ölümden medet ummuş. Yalnızca savaşta varolabiliyor. Soğuk ya da sıcak savaşta…
Ve çok tehlikeli bir hamle yapıyorlar. Şöyle düşünmek istiyorlar. Bizim bir hayat tarzımız vardı, onu birileri elimizden aldı. Kendileriyle hiçbir hesapları yok. Çünkü ruhu daracık saran tarzlarında kendileriyle hesaplaşmaya yer yok, yen yok.
‘Müslümanlar’ olmasaydı sanki her şey güllük gülistanlık olacaktı. Hayat tarzları sanki binlerce yıl hiç değişmeden var olacaktı. Bir fırsat var ellerinde, sonuna kadar kullanıyorlar. Bütün bunalımlarını, hezeyanlarını, korkularını, çöküşlerini karşılarına aldıkları bir insan kitlesi üzerinden yaşıyorlar, yaşatıyorlar.
Laik kesim aslında kendi çöküşünü yaşıyor. Kendi tarzının hayatsız boşluğuna düşüyor. Ve bu çöküşü de gücü yettiğince bütün bir memlekete yaşatıyor. Güçleri de çok şeye yetiyor. Güçlerinin nelere yetebildiğini görünce bırakın memleketi, bütün dünya şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyor.
Kendi kültürlerinin donukluğunu, hareketsizliğini, karşı tarafın, yani düşmanın değişmezliği üzerinden izah ediyorlar. Halbuki düşman denenler zaman içinde değişiyor. Ama onlar bu değişimi reddediyorlar, adına takiye diyorlar.
Hayat tarzı, kendini tekrar üretebiliyorsa hayat tarzıdır. Hayat tarzı, kendine hareket alanı yaratıyorsa hayat tarzıdır. Hayat tarzı, bir ip üzerinde yürümüyor, altında ve üstünde basılacak, soluk alınacak bir zemin yaratıyorsa hayat tarzıdır. Hayat tarzı, çocuklarına birtakım değişmez farzlar değil, gerçekten farklı tarzlar önerebiliyorsa, geleceği karşılayabiliyorsa, hayat tarzıdır.
Laik kültür artık tahammül edemediği mahsuller vermeye başladı. Tıpkı ben ve benim gibiler gibi. Kendi mahsulüne tahammül edemeyen bir hayat tarzı, daralır ve yok olur.
Ve derken televizyonu açıyorsunuz. Türbanlı bir genç kız konuşuyor. Karşısında ‘hayat tarzımızı’ temsilen bir ‘Laik Latife’. Türban sizi irkiltiyorsa anlarım. Laik kesimin çocuklarıyız. Ne dersek diyelim, annemizde görmediysek, az ya da çok irkiltir. İrkiltiyorsa, gözlerinizi kapatın ve konuşmayı bir radyodan dinler gibi dinleyin.
‘Müslüman’ kızımız anneannesinden fersah fersah ileride. Çok iyi ve akıcı konuşuyor. Kelime haznesi geniş. Öz Türkçeyi biliyor. Üstüne eski dilin nüansları da onun emrinde. Hatta çoğu zaman İngilizceye bile hâkim. Kendine güveni tam, ama küstah değil. Samimi, ama yavşak değil. Kararlı, ama tehditkâr değil. Bu arada ‘Laik Latife’yi dinlerken yüzünüz kızarıyor. Bir başkası adına hicap duymak denen o tarifsiz iç burkulmasına gark oluyorsunuz. Evin sahibi olmanın verdiği küstahlık dışında kızımızın kendisi gerçekten bir latife. Keşke anneannesi konuşsaydı bu hanım kızımızın yerine diyorsunuz.
Ve sonra düşünüyorsunuz, ‘objektif’ olarak, hangisini işe alırdınız bu iki kızımızdan? Hiç kuşkusuz türbanlı olanı.
Laik kesim, belli olmaz, her ‘düşmanını’ alt edebilir. Fakat bir latifeyi gerçek sanmaya daha ne kadar devam edebilir?
İşte tam bu noktada mesele çok ama çok ciddileşiyor.
Güldal Mumcu, 301 teklifini imzalamıyor.
Latife değil. Çok acı, ama çok gerçek. (16 Nisan 2008, Radikal)
Gökhan Özgün diye bir yazar yayın semalarında bir anlık görünüverdi.
Sonra kendi arzusu ile çekip gidiverdi.
Mucize gibi bir şeydi.
Ama ben Şevket Muamma mucizelere asla inanmam, asla.
SON TAHMİN
Bayılarak okuyanlar, ayılarak dönsün demeyecekler.
Paylaş
Tavsiye Et