Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Türkiye Ekonomi > Krizde iletişim ve elini taşın altına koymak
Türkiye Ekonomi
Krizde iletişim ve elini taşın altına koymak
İbrahim Öztürk
TOP­LUM­LA­RIN “mil­let ol­ma” va­sıf­la­rı ta­rih sah­ne­sin­de çe­şit­li ma­hi­yet­ler­de sı­na­nır. Türk mil­le­ti­nin bu sı­nan­ma şek­li ise ar­tık is­tis­na ol­mak­tan çı­kıp ku­ral ha­li­ne gel­di. Ade­ta ka­der bi­zim mil­le­ti­mi­ze “ma­dem öy­le, gel böy­le” di­yor; ya­ni “ma­dem bu coğ­raf­ya­da ıs­rar edi­yor­sun, bu ge­mi­yi de ida­re ede­cek­sin…” Bü­tün bun­la­ra rağ­men ya­şa­dı­ğı­mız her­han­gi bir son tec­rü­be, san­ki ilk tec­rü­bey­miş gi­bi her de­fa­sın­da eli­miz aya­ğı­mız bir­bi­ri­ne do­la­şı­yor; ay­nı ge­mi­de or­tak ka­der bir­li­ği içe­ri­sin­de­ki in­san­lar de­ğil de ade­ta dar bir köp­rü­de yol­la­rı ke­si­şen iki inat­çı ke­çi gi­bi dav­ra­nı­yo­ruz. Ön­ce ge­mi­yi de­lip, son­ra dü­şü­nü­yo­ruz.
Son kü­re­sel kriz­de de “bin­di­ği da­lı kes­me” oyu­nu bir kez da­ha tek­rar­lan­dı. Oy­sa kriz­ler­de en önem­li il­ke ka­li­te­li ile­ti­şim­dir. Ne­ler olu­yor, im­kan­lar ve kı­sıt­la­ma­lar ne­ler, muh­te­mel be­del­ler kim­ler ta­ra­fın­dan han­gi sü­re ile ne mik­tar öde­ne­cek gi­bi so­ru­la­rın ce­vap­la­rı ile­ti­şim so­nu­cun­da or­ta­ya çı­kar. Da­vet et­me­di­ği­miz bir kri­ze kar­şı eli­miz­de­ki en bü­yük güç, bu or­tak du­ruş ve da­ya­nış­ma­dan ge­lir.
An­cak son kriz­de öy­le ol­ma­dı. Bir an­da kı­ya­met tam­tam­la­rı uf­ku ka­rart­tı. Kri­zin ad­re­si ve ne­de­ni baş­ka­la­rı ol­du­ğu hal­de, san­ki 1994-2001 ara­sın­da, her iki bu­çuk se­ne­de bir üç de­va­sa kri­zi biz ya­şa­ma­mı­şız gi­bi pa­ni­ği bi­zi vur­du. Üs­te­lik ge­rek­çe­siz bir şe­kil­de. Kri­ze rağ­men 2009 yı­lı­nın ilk dört ayı so­nu­na ka­dar kâ­rı­na kâr­lar ka­tan ban­ka­lar, “pa­nik­çi ele­ba­şı­lı­ğı”na so­yu­na­rak tam bir “ek­mek tek­ne­si­ne tek­me at­ma” ba­si­ret­siz­li­ği ser­gi­le­di­ler. 
Sa­hi biz ne­den an­la­şa­mı­yo­ruz? Kı­sa­ca ce­vap ve­re­yim. Bir­çok ül­ke ta­bi­i ola­rak so­run ya­şar ve so­run­la­rı­nı ak­lın, ku­rum­la­rın, tec­rü­be­nin ve iyi ni­ye­tin dev­re­ye gir­me­siy­le kan­gre­ne dön­dür­me­den çö­zer. Tür­ki­ye ise kü­çük si­vil­ce­le­ri bi­le kan­gre­ne dö­nüş­tü­rüp al­tın­da ka­lı­yor. Çün­kü Tür­ki­ye’de ta­ri­hin, tec­rü­be­nin, ak­lın, ir­fa­nın ve iza­nın dev­re­ye gir­me­si­ni en­gel­le­yen “tam­pon me­ka­niz­ma­lar” var. Ay­rış­tı­ra­rak, bö­le­rek ve par­ça­la­ya­rak bir mil­le­ti itip kak­ma­yı dev­let ida­re­si zan­ne­den­ler, bu­nu ma­ha­ret­miş gi­bi bit­mek tü­ken­mek bil­me­yen bir mal­ze­me ola­rak kul­la­na­gel­di.
Bu ke­sim­ler he­le bir de 29 Mart ye­rel se­çim­le­ri ile kü­re­sel kriz ge­lip ça­tın­ca, “AK Par­ti’ye son bir ‘Er­ge­ne­kon To­ka­dı’ at­ma­nın za­ma­nı gel­miş­tir” di­ye dü­şün­dü­ler za­hir. 22 Tem­muz se­çim­le­ri ön­ce­si­nin Cum­hu­ri­yet mi­ting­le­ri­nin (Bkz. “Ulu­sal­cı Ço­cu­ğa Mek­tup”, An­la­yış, Tem­muz 2007) ve e-muh­tı­ra­nın ya­pa­ma­dı­ğı­nı, kü­re­sel kriz­den bek­le­di­ler. Ade­ta “AK Par­ti kay­be­dip bir er­ken se­çim sü­re­ci baş­la­ya­cak­sa, Er­ge­ne­kon sü­re­ci du­ra­cak­sa, var­sın bir kriz da­ha gel­sin, hoş gel­sin” der­ce­si­ne kriz du­ası­na çık­tı­lar. Hat­ta son kı­na­la­rı­nı da bu uğur­da yak­tı­lar.
An­la­ya­ca­ğı­nız ile­ti­şim tek ta­raf­lı ol­maz. Bir ta­raf ne­yi ne­re­den ona­ra­bi­li­rim di­ye ba­kar­ken, bir ta­raf ha­bi­re bu­nu in­kar eder­se, öte yan­dan uğur­suz bir yı­kım eki­bi iş ba­şın­da ise, di­ğer bir ke­sim ken­di­ne dü­şe­ni yap­mak ye­ri­ne “bir dar­be de ben­den” der­se, bu­ra­dan ile­ti­şim ve mu­ta­ba­kat de­ğil, bir di­diş­me ve ka­os çı­kar. Ban­ka müş­te­ri­si­ni ba­tır­ma ya­rı­şı­na gi­rer­se, pat­ron kri­zi ba­ha­ne edip ye­tiş­miş ele­ma­nı­nı ka­pı­nın önü­ne ko­yar­sa, müş­te­ri-es­naf fa­tu­ra ve çek­le­ri “ta­kar­sa”, ka­mu (TO­Kİ, be­le­di­ye­ler, ba­kan­lık­lar vs.) işa­da­mı­nın hak et­ti­ği be­del­le­ri bir tür­lü öde­me­yip ban­ka­la­rı suç­la­mak­la du­ru­mu ida­re et­me­ye kal­kar­sa… Lis­te böy­le­ce uza­yıp gi­di­yor. Bu­nun adı­na “eli­ni ta­şın al­tı­na” koy­mak de­ğil, “zin­cir­le­me tra­fik ka­za­sı” de­nir. Oy­sa ger­çek şu ki, hü­kü­met­ler ar­tık her şe­yi ba­şar­ma­ya muk­te­dir de­ğil­ler; el­de et­mek is­te­di­ği­miz he­def­ler, müş­te­rek ira­de­mi­zi or­ta­ya ko­ya­bil­me­mi­ze bağ­lı ola­rak ufuk­ta bi­zi bek­li­yor. An­lat­mak is­te­di­ğim hu­sus şu: An­cak an­laş­mak zo­run­da olan­lar an­la­şır­lar, an­laş­ma­nın di­li­ni bu­lup ge­liş­ti­rir­ler. Bu dil, bu top­rak­lar­da faz­la­sıy­la var; an­cak ta­ri­he gö­mü­lü de­ğer­ler ola­rak bek­li­yor.
Ja­pon­ya’da Şo­gun’la­rın (feo­dal de­re­bey­le­ri) sa­ray­la­rın­da, ka­bul sa­lon­la­rı­nın he­men için­de giz­li bir böl­me var­dır. İş­ler yo­lun­da git­mez­se Şo­gun işa­re­ti­ni ve­rir ve bir an­da adam­lar ün­lü kı­lıç­la­rıy­la içe­ri da­la­rak il­gi­li­le­ri he­men ora­cık­ta der­dest eder­ler. Ben­zer bir şe­kil­de biz­de de her sı­kış­tı­ğın­da “Or­du gö­re­ve!” di­ye in­le­yen adam­lar ko­nuş­mak ye­ri­ne, “Be­nim kim ol­du­ğu­mu bi­li­yor mu­sun?” tü­rün­den höy­kü­rü­yor. Bu da­ve­te -bit­ta­bi- ica­bet et­mek üze­re za­ten eli ku­la­ğın­da bek­le­yen­ler ol­du­ğu sü­re­ce, bir ke­sim is­te­di­ği ka­dar “an­la­şa­ca­ğım” di­ye ken­di­ni pa­ra­la­sın, di­ğe­ri bir yo­lu­nu bu­lup “su­yu­mu bu­lan­dır­dın” di­ye­rek ya­vuz hır­sız ro­lü­nü ba­şa­rıy­la oy­na­ya­cak­tır.
Tür­ki­ye’nin bir an ev­vel or­tak ka­de­re da­ya­lı müş­te­rek pay­da­la­rı bü­yüt­mek üze­re ge­rek­li kriz yö­net­me me­ka­niz­ma­la­rı­nı oluş­tur­ma­sı ge­re­ki­yor. An­cak bu­nun en bü­yük ku­ru­mu olan Ana­ya­sa S.O.S. ve­ri­yor. Zi­ra bu Ana­ya­sa yö­net­me er­ki­ni ki­lit­le­mek, yö­ne­te­me­yen ve bu yüz­den iyi sa­at­te ol­sun­la­ra da­ve­ti­ye çı­ka­ran tür­den bir çin­ge­ne boh­ça­sı ola­rak “ter­tip” edil­miş. La­fı eğip bük­me­ye ge­rek yok; Er­ge­ne­kon gi­der, bay­ram­lar ge­ri dö­ner, Ana­ya­sa da en ba­ba ya­sa da bu mil­let ta­ra­fın­dan ya­pı­lır.
Ay­lar­ca hü­kü­me­te “Bi­ze pa­ra ver” şek­lin­de özet­le­ne­cek te­ker­le­me­nin öte­si­ne ge­çe­me­yen, hü­kü­me­ti sü­rek­li ay­maz­lık ve ge­cik­me ile suç­lar­ken ken­di­si iş­çi­si­ni “da­ki­ka bir” ka­pı­nın önü­ne ko­yan iş­ve­ren­ler, şim­di çık­mış, ye­rel se­çim­ler­den son­ra “Eve ka­pan­ma, pa­za­ra çık” ga­zı ve­ri­yor­lar. Tü­ke­ti­ci kim? Dün iş­ten at­tı­ğı emek­çi. Emek­çi de hak­lı ola­rak “Akıl ver­me, pa­ra ver” di­yor. An­la­şı­lan se­çim­de is­te­dik­le­ri ne­ti­ce­yi ala­ma­yın­ca, bin­dik­le­ri da­lı ke­sen­ler şim­di ta­mi­re çık­mış­lar. İş­siz­lik Fo­nu, Kre­di Ga­ran­ti Fo­nu, IMF’den ge­le­cek ta­ze kay­nak, hü­kü­me­tin ve­re­ce­ği büt­çe açık­la­rı bu uğur­da mu­rat edi­li­yor.

Paylaş Tavsiye Et