Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Dünya Ekonomi > Neoliberal tünelin sonu karanlık
Dünya Ekonomi
Neoliberal tünelin sonu karanlık
Sadık Ünay
DÜN­YA eko­no­mi­sin­de son dö­nem­deki tüm te­mel ve­ri­ler kü­re­sel fi­nan­sal sis­te­me hâ­kim olan spe­kü­la­tif dü­ze­nin muh­kem bir du­va­ra doğ­ru iler­le­di­ği­ni gös­te­ri­yor. Ta­sar­ruf­lar ile ya­tı­rım­lar ara­sın­da köp­rü iş­le­vi gör­me­si ön­gö­rü­len ma­li sek­tö­rün re­el eko­no­mi­den ko­puk, sa­nal ve ku­ral­sız dün­ya­sın­da­ki sı­nır­sız bü­yü­me im­kan­la­rı do­ğal sı­nır­la­rı­nı çok­tan aş­mış bu­lu­nu­yor. “Göl­ge ban­ka­cı­lık”, “men­kul kıy­met­leş­tir­me”, “ya­pı­lan­dı­rıl­mış ya­tı­rım­lar” ve “tü­rev pi­ya­sa­la­rı” gi­bi üre­tim-ti­ca­ret-bö­lü­şüm sü­reç­le­rin­den izo­le kav­ram ve araç­lar­la dün­ya pi­ya­sa­la­rı­nı en­teg­re bir kâr are­na­sı­na çe­vi­ren fi­nan­sal ka­pi­ta­liz­min ak­tör­le­ri ve si­ya­si des­tek­çi­le­ri de ar­tık “yo­lun so­nu” tür­kü­sü­ne ker­hen eş­lik edi­yor. Us­tu­rup­lu an­cak or­ta­la­ma va­tan­daş ta­ra­fın­dan an­la­şıl­ma­yan tek­nik ifa­de­le­re hiç sap­ma­dan bu­nun an­la­mı, or­ta va­de­de kü­re­sel eko­no­mik sis­te­min sı­nır­sız bü­yü­me ön­ce­li­ğin­den, ted­ri­cen is­tik­rar ve den­ge­li bü­yü­me ön­ce­li­ği­ne doğ­ru ka­ya­ca­ğı ger­çe­ği­dir.
Za­ten 1970’ler­den bu ya­na tu­tar­sız bir ulus­la­ra­ra­sı mak­ro­eko­no­mik po­li­ti­ka çer­çe­ve­si ile fi­nan­sal li­be­ral­leş­me ajan­da­sı, hâ­kim si­ya­si güç­le­rin et­ki­le­ri yü­zün­den bir ara­da yü­rü­tü­lü­yor­du. II. Dün­ya Sa­va­şı’nın pas­lı tor­tu­la­rı­nı ta­şı­yan Bret­ton Wo­ods yö­ne­ti­şim sis­te­mi­nin kıs­men re­for­me edi­lip dal­ga­lı kur­lar ve fi­nans ha­re­ket­le­ri­nin ser­best­leş­ti­ril­me­si ile oluş­tu­ru­lan “kü­re­sel ar­bit­raj” ya da “ran­ti­yer” re­ji­mi ile İMF-Dün­ya Ban­ka­sı eliy­le sür­dü­rü­len ne­oli­be­ral ida­ri ya­pı­lan­dır­ma pa­ra­dok­sal bir bi­çim­de iç içe ge­liş­ti. Bir yan­dan söz­de ser­best­lik söy­lem­le­riy­le ulu­sal pi­ya­sa­lar kü­re­sel fi­nan­sal ga­zi­no­nun içi­ne alı­nıp fa­iz/kur fark­lı­lık­la­rın­dan do­ğan ar­bit­raj rant­la­rı des­tek­le­nir­ken, di­ğer ta­raf­tan ulu­sal pa­ra-ma­li­ye po­li­ti­ka­la­rı­nın ma­nev­ra ala­nı da­ral­tı­lıp ge­liş­mek­te olan ül­ke­ler­de ‘kal­kın­ma’ kav­ra­mı po­li­ti­ka gün­de­min­den çı­ka­rıl­dı. Hız­la kü­re­sel­leş(ti­ril)en pi­ya­sa­lar­da so­fis­ti­ke ma­nev­ra­lar­la kur­lar ve fa­iz had­le­rin­de­ki an­lık de­ği­şim­ler te­me­lin­de geo­met­rik ola­rak bü­yü­yen ye­ni fi­nan­sal bur­ju­va­zi için “li­be­ra­li­zas­yon, öz­gür­leş­tir­me” ana pren­sip­ler olur­ken; “ga­zi­no ka­pi­ta­liz­mi”nin olum­suz et­ki­le­rin­den ve kriz­ler­den yurt­taş­la­rı­nı ko­ru­mak is­te­yen dev­let oto­ri­te­le­ri “bü­rok­ra­tik en­gel” ola­rak ni­te­len­di. Böy­le­ce, ba­şat pi­ya­sa ak­tör­le­ri­ne sı­nır­sız öz­gür­lük ta­lep et­ti­ği hal­de, özel­lik­le yük­se­len pi­ya­sa­la­rın de­net­le­yi­ci bi­rim­le­ri­ni ulus­la­ra­ra­sı ku­rum­lar eliy­le de­re­gü­las­yon bas­kı­sı al­tı­na alan ve kı­sa­ca “Was­hing­ton Kon­sen­sü­sü” di­ye bi­li­nen oto­ri­ter bir kü­re­sel pa­ra­dig­ma oluş­tu.
An­cak bu pa­ra­dig­ma­nın için­de­ki ya­man çe­liş­ki­ler ve de­rin tu­tar­sız­lık­lar öy­le­si­ne hız­la bü­yü­dü ki, ar­tık ge­mi­nin her ta­ra­fın­da olu­şan de­lik­ler­den hız­la su al­mak­ta ol­du­ğu­nu giz­le­mek müm­kün de­ğil. Ne­oli­be­ral pa­ra­dig­ma­nın if­la­sın­da hem kü­re­sel li­be­ra­li­zas­yon si­ya­se­ti­nin hem de köh­ne Bret­ton Wo­ods yö­ne­ti­şim ya­pı­sı­nın eş za­man­lı ola­rak tü­ke­niş sü­re­ci­ne gir­me­le­ri önem­li rol oy­na­dı. Antonio Grams­ci’nin de­di­ği gi­bi tam te­şek­kül­lü bir ‘he­ge­mon­ya’nın sü­rek­li­li­ği­ni sağ­la­yan en önem­li özel­li­ği, he­ge­mo­nik güç ta­ra­fın­dan yö­ne­ti­len­le­rin iyim­ser bir dü­zen ta­sav­vu­ru­na sa­hip ol­ma­la­rı ve dü­ze­nin ku­ru­cu un­sur­la­rı­nı adi­la­ne yö­ne­ti­ci­ler ola­rak gör­me­ye de­vam et­me­le­ri­dir.
Gel­di­ği­miz nok­ta­da hem kü­re­sel fi­nan­sal sis­tem, hem de dün­ya eko­no­mi­si­nin yö­ne­ti­şi­mi ile yet­ki­li kı­lı­nan ku­rum­sal mi­ma­ri­de de­va­sa bir meş­rui­yet eri­me­si ya­şan­dı­ğı çok açık. ABD ve sa­vaş son­ra­sı eko­no­mik dü­ze­nin mi­mar­la­rı ta­ra­fın­dan stra­te­jik or­tak ola­rak gö­rü­len baş­lı­ca pi­ya­sa ak­tör­le­ri ken­di­le­ri­ne ta­nı­nan ser­bes­ti­yet ala­nı­nı -do­ğal ka­pi­ta­list eği­lim­le­ri doğ­rul­tu­sun­da- is­tis­mar ede­rek öy­le­si­ne kon­tro­lü zor bir spe­kü­la­tif alan oluş­tur­du­lar ki, ar­tık sa­de­ce yük­se­len pi­ya­sa­lar de­ğil, mer­kez pi­ya­sa­lar da ka­lı­cı bir fi­nan­sal kriz teh­di­di ile kar­şı kar­şı­ya.
ABD’de­ki sub-pri­me (yük­sek risk­li) mort­ga­ge kri­zi ile baş­la­yıp ban­ka­cı­lık sek­tö­rün­de­ki sı­kın­tı­lar ve kre­di sı­kış­ma­sı ile de­vam eden ve bü­yük mer­kez ban­ka­la­rı­nın kap­sam­lı mü­da­ha­le­le­ri­ne rağ­men ön­le­ne­me­yen kriz di­na­mik­le­ri­nin en azın­dan kı­sa va­de­de de­vam ede­ce­ği ke­sin. An­cak kon­jonk­tü­rel kriz ön­len­se bi­le bu sı­kın­tı­lı dö­nem kü­re­sel li­ki­di­te bol­lu­ğu üze­rin­de sörf ya­pa­rak kon­trol­süz­ce bü­yü­yen ma­li pi­ya­sa­la­rın kı­rıl­gan­lık­la­rı­nı açık­ça or­ta­ya koy­ma­sı se­be­biy­le sis­tem­de ya­pı­sal ba­zı de­ği­şik­lik­le­ri de te­tik­le­ye­cek­tir. İn­san­la­rın en te­mel ih­ti­yaç­la­rın­dan ‘ba­rın­ma’yı kar­şı­la­yan mort­ga­ge pi­ya­sa­sı­nın say­gın gö­rü­len şir­ket­ler­ce ucu bu­ca­ğı bel­li ol­ma­yan fi­nan­sal ma­ni­pü­las­yon­la­ra kay­nak­lık et­ti­ği­nin gö­rül­me­si; bu­nun ya­nın­da bir de bü­yük ya­tı­rım­cı­la­rın giz­li­lik il­ke­si çer­çe­ve­sin­de rağ­bet et­ti­ği hed­ge fon­la­rın bir mu­am­ma oluş­tur­ma­sı sis­tem­de cid­di bir re­form ih­ti­ya­cı­nı göz­ler önü­ne ser­di. Önü­müz­de­ki dö­nem­de, kı­sa sü­re­li fi­nans ha­re­ket­le­ri­nin de­net­le­nip ver­gi­len­di­ril­me­si­ni içe­ren James To­bin’in ra­di­kal öne­ri­le­ri mer­te­be­sin­de ol­ma­sa da­hi, fi­nan­sal bur­ju­va­zi­nin ag­re­sif kâr re­ali­zas­yo­nu gü­dü­le­ri­ni des­tek­le­yen “sı­nır­sız ser­bes­ti­yet” söy­le­mi­nin za­man­la ze­min kay­be­de­ce­ği­ni tah­min et­mek zor de­ğil.
Bu­na pa­ra­lel ola­rak Bret­ton Wo­ods sis­te­mi’nin re­for­me edil­me­si ya da “kü­re­sel fi­nan­sal mi­ma­ri”nin kök­ten ye­ni­den ya­pı­lan­dı­rıl­ma­sı yö­nün­de ge­liş­mek­te olan ül­ke­ler­den uzun za­man­dır ge­len çağ­rı­la­rın so­mut ku­rum­sal adım­lar ile ete-ke­mi­ğe bü­rün­me­si de kuv­vet­le muh­te­mel. Bu bağ­lam­da son dö­nem­de or­ta­ya çı­kan en önem­li ge­liş­me hiç şüp­he­siz ye­di La­tin Ame­ri­ka ül­ke­si­nin Ara­lık ayın­da bir ara­ya ge­le­rek “Gü­ney Ban­ka­sı” (Ban­co Del Sur) adın­da bir böl­ge­sel kal­kın­ma ban­ka­sı kur­ma an­laş­ma­sı­na im­za koy­ma­la­rı ol­du. Ve­ne­zü­el­la li­de­ri Hu­go Cha­vez’in fi­kir ba­ba­lı­ğı­nı yap­tı­ğı Ban­ka, önem­li böl­ge­sel ak­tör­ler Bre­zil­ya, Ar­jan­tin, Uru­gu­ay, Pa­ra­gu­ay, Ek­va­tor ve Bo­liv­ya’nın da ka­tı­lı­mı ile La­tin Ame­ri­ka’da­ki sol it­ti­fa­kın, ABD et­ki­si ve İMF’ye ide­olo­jik ce­va­bı ola­rak al­gı­lan­dı.
Bret­ton Wo­ods ku­ru­luş­la­rı­nın La­tin Ame­ri­ka’da As­ya Kri­zi’nden bu ya­na de­vam eden kre­di­bi­li­te ka­yıp­la­rı ve ar­tan bir yay­gın­lık­la “ye­ni-em­per­ya­lizm”in ön­cü güç­le­ri ola­rak ni­te­len­me­le­ri, böl­ge­sel ön­ce­lik­li bir kal­kın­ma ban­ka­sı ola­rak Ban­co Del Sur’un ba­şa­rı şan­sı­nı art­tı­ra­cak­tır. Tüm ye­rel he­sap­lar bir ta­ra­fa bı­ra­kıl­dı­ğın­da Ban­co Del Sur tec­rü­be­si­nin en önem­li kat­kı­la­rı sa­vaş son­ra­sı dö­nem­de İMF ve Dün­ya Ban­ka­sı ta­ra­fın­dan te­kel­leş­ti­ri­le­rek kö­rel­ti­len kal­kın­ma fi­nans­ma­nı ala­nı­nın re­ka­be­te açıl­ma­sı, dün­ya­nın di­ğer böl­ge­le­rin­de ben­zer gi­ri­şim­le­rin ce­sa­ret­len­di­ril­me­si ve ne­oli­be­ral po­li­ti­ka çer­çe­ve­si­nin dı­şın­da sos­yal ön­ce­lik­le­ri da­ha ağır­lık­lı bir kal­kın­ma pa­ra­dig­ma­sı­nın gün­de­me ta­şın­ma­sı ola­cak­tır.
Sö­zün özü şu ki, ne­oli­be­ral or­to­dok­si hem teo­rik hem pra­tik hem de yö­net­sel ola­rak çok bo­yut­lu bir teh­dit al­tın­da. Ama teh­dit edi­len or­to­dok­si, or­to­doks ka­rak­te­ri­ni; teh­dit edi­len he­ge­mon­ya da he­ge­mo­nik ni­te­li­ği­ni çok­tan kay­bet­miş de­ğil mi­dir za­ten?

Paylaş Tavsiye Et