Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
İttifak için önce medeniyet lazım
İbrahim Kalın
FER­NAND Brau­del, Me­de­ni­yet­le­rin Gra­me­ri ad­lı ese­ri­ne “Me­de­ni­yet mi de­mek la­zım, yok­sa me­de­ni­yet­ler mi?” so­ru­suy­la baş­lar. Me­de­ni­yet ke­li­me­si­nin kül­tür ke­li­me­siy­le ce­bel­leş­ti­ği yıl­la­ra dik­kat çe­ken Brau­del, “Dün­ya ta­rih­çi­le­ri bu ke­li­me­yi hem te­kil hem de ço­ğul ola­rak kul­lan­mak zo­run­da­lar” der. Ba­tı’nın üret­ti­ği “sa­na­yi me­de­ni­ye­ti”nin bü­tün dün­ya­yı ta­hak­kü­mü al­tı­na al­ma­sı­na rağ­men, fark­lı me­de­ni­yet­ler var­lık­la­rı­nı sür­dür­me­ye de­vam ede­cek­ler­dir. Çün­kü Brau­del’e gö­re “me­de­ni­yet­ler ta­ri­hi as­lın­da yüz­yıl­la­ra ya­yı­lan, de­vam­lı ve kar­şı­lık­lı bir ödünç al­ma­lar ta­ri­hi­dir. Bu­na rağ­men her me­de­ni­yet ken­di öz­gün ka­rak­te­ri­ni mu­ha­fa­za et­miş­tir.” Brau­del, ta­ri­hi ge­ri­ye doğ­ru bu şe­kil­de okur ama ge­le­cek ko­nu­sun­da da­ha kö­tüm­ser­dir. Tıp­kı Ray­mond Aron gi­bi o da in­san­lı­ğın tek bir me­de­ni­yet kur­gu­su­na doğ­ru hız­la iler­le­di­ği­ni, zi­ra bü­tün dün­ya top­lum­la­rı­nın Ba­tı’nın sa­na­yi me­de­ni­ye­ti­ni bi­le­rek ve is­te­ye­rek tak­lit et­ti­ği­ni söy­ler.
Me­de­ni­ye­tin te­kil mi ço­ğul mu ol­du­ğu ko­nu­su, lin­gu­is­tik ya da ter­mi­no­lo­jik bir tar­tış­ma­dan iba­ret de­ğil. Gi­de­rek ço­ğul­laş­tı­ğı ve fark­lı­laş­tı­ğı söy­le­nen mo­dern kü­re­sel kül­tü­rün ay­nı za­man­da tek­dü­ze bir dün­ya ta­sav­vu­ru ve ge­le­cek viz­yo­nu in­şa et­ti­ği de or­ta­da. Ta­ri­hin so­nu­nu ilan eden Ba­tı­lı dü­şü­nür­ler, in­san­lı­ğın “er­dem­li şe­hir” ara­yı­şı so­na er­di­ği için de­ğil, san­ki Ba­tı me­de­ni­ye­ti ar­tık bu ya­rı­şı bir yer­de nok­ta­la­mak is­te­di­ği için ye­ni te­ori­ler üre­ti­yor­lar. Fa­kat dün ol­du­ğu gi­bi bu­gün de ta­rih ki­mi­le­ri için bi­ter­ken ki­mi­le­ri için ye­ni(den) baş­lı­yor.
 
İs­lam Dün­ya­sı, Mo­dern Ba­tı’nın “Asil Vah­şi”si
Tür­ki­ye ve İs­pan­ya’nın eş baş­kan­lı­ğı­nı yap­tı­ğı Me­de­ni­yet­ler İt­ti­fa­kı gi­ri­şi­mi, is­ter is­te­mez bu tar­tış­ma­la­rı tek­rar gün­de­me ge­ti­ri­yor. İt­ti­fak ya­pa­bil­mek için ön­ce or­ta­da me­de­ni­yet di­ye bir şe­yin ol­du­ğu üze­rin­de an­laş­ma­mız ge­re­ki­yor. Kü­re­sel ka­pi­ta­lizm, ne­oli­be­ral po­li­ti­ka­lar, tü­ke­tim kül­tü­rü ve ye­ni ile­ti­şim araç­la­rı, ta­ri­he yön ve­ren ba­zı te­mel un­sur­la­rı me­se­la akıl, bi­rey, kül­tür ve si­ya­set gi­bi kav­ram­la­rı an­lam­sız ve iş­lev­siz ha­le ge­ti­ri­yor. Ba­tı­lı ol­ma­yan top­lum­lar bi­le me­de­ni­yet de­yin­ce Brau­del’in “sa­na­yi me­de­ni­ye­ti” mef­hu­mun­dan da­ha faz­la­sı­nı ta­hay­yül ede­mi­yor. Mo­dern kü­re­sel sis­te­min lü­ga­tin­de me­de­ni­yet gi­bi ke­li­me­ler “his­si­yat” ya da “nos­tal­ji” bö­lü­mün­de yer alı­yor. Ye­ni pa­zar ara­yı­şı, bü­tün ger­çek it­ti­fak­la­rın te­me­lin­de yer alı­yor. İki asır ön­ce bir İn­gi­liz de­niz­ci­si ba­kın bu tab­lo­yu na­sıl or­ta­ya ko­yu­yor:
Ami­ral Sir Fran­cis Be­au­fort, 1811-12 yıl­la­rı ara­sın­da İn­gi­liz Kra­li­yet Do­nan­ma­sı’nın ku­man­da­nı ola­rak Tür­ki­ye’nin gü­ney sa­hil­le­rin­de de­tay­lı in­ce­le­me­ler­de bu­lu­nur. Ça­lış­ma­sı­nın so­nuç­la­rı­nı 1817’de Ka­ra­ma­ni­a adı­nı ver­di­ği ki­tap­ta ya­yım­lar. İki asır­dır Ak­de­niz sa­hil­le­riy­le il­gi­li ça­lış­ma­la­rın ba­şu­cu eser­le­rin­den bi­ri olan Ka­ra­ma­ni­a’da Av­ru­pa, sa­na­yi dev­ri­mi, pa­zar ara­yı­şı ve me­de­ni­yet kav­ram­la­rı ara­sın­da şa­yan-ı dik­kat bir iliş­ki ku­rar: “Eğer bu (Av­ru­pa ile ti­ca­ret) ta­le­bi de­vam eder­se her iki ta­raf da men­fa­at­le­ri­ni kar­şı­lık­lı eş­ya mü­ba­de­le­sin­de bu­la­cak; iliş­ki­ler ge­liş­tik­çe ve re­fah art­tık­ça ye­ni is­tek­ler ya­ra­tı­la­cak ve Av­ru­pa ma­mul­le­ri için gi­de­rek ye­ni pa­zar­lar açı­la­cak­tır. Böy­le­ce ‘ci­vi­li­za­ti­on’ ve sa­na­yi, şim­di­ler­de bu ya­rı-bar­bar böl­ge­le­ri is­ti­la eden ce­ha­let ve tem­bel­li­ğe kar­şı bir gün za­fer ka­za­na­bi­le­cek­tir.”
19. yüz­yıl Av­ru­pa’sın­da “me­de­ni­yet” de­mek, me­de­ni ve “mü­ed­dep” ol­ma­nın ya­nı sı­ra ay­nı za­man­da Av­ru­pa mal­la­rı­na müş­te­ri bul­mak de­mek­ti. Ba­tı­lı­la­rın bu Av­ru­pa-mer­kez­li me­de­ni­yet ta­sav­vu­ru, mal sat­ma kay­gı­sın­dan iba­ret de­ğil ta­bi­i ki. İn­san­lık ta­ri­hi­nin Av­ru­pa’da baş­la­yıp yi­ne Av­ru­pa üze­rin­den yü­rü­dü­ğü­ne olan inanç, kü­re­sel­leş­me ça­ğın­da da­hi hâ­kim pa­ra­dig­ma ol­ma­ya de­vam edi­yor. Je­an Jac­qu­es
Ro­us­sea­u’nun “asil vah­şi”si (nob­le sa­va­ge), Ba­tı’nın ro­man­tik eg­zo­tiz­me olan me­ra­kı­nı cel­be­di­yor­du. Ama Ba­tı’nın ken­din­den ol­ma­ya­na bu­gün bi­le bu göz­le bak­mak­tan vaz­geç­ti­ği­ni söy­le­mek bi­raz zor. Vol­tai­re, Er­nest Re­nan, André Gi­de ve Sa­mu­el Hun­ting­ton’ı yan ya­na koy­du­ğu­nuz­da İs­lam dün­ya­sı­nın mo­dern Ba­tı’nın “asil vah­şi”si ola­rak al­gı­lan­dı­ğı­nı gör­mek zor de­ğil.
Pe­ki, Av­ru­pa-mer­kez­ci­li­ği aş­ma­dan me­de­ni­yet­le­rin eşit­li­ğin­den, iş­bir­li­ğin­den, it­ti­fa­kın­dan bah­set­mek müm­kün mü? Pa­ra­dok­sal olan şu: Dün ol­du­ğu gi­bi bu­gün de Ba­tı ve İs­lam me­de­ni­yet­le­ri­nin gi­rift ta­ri­hi bir­bir­le­ri­ni şe­kil­len­dir­me­ye de­vam edi­yor. Fa­kat iki ta­raf da bu­nu iti­raf et­mek is­te­mi­yor. Müs­lü­man apo­le­jist­ler, mo­dern Ba­tı Ay­dın­lan­ma­sı’nın ar­ka­sın­da İs­lam bi­lim ve me­de­ni­ye­ti­nin ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­lar. San­ki baş­ka­sı­nın ta­ri­hi­ne sa­hip çık­mak, ken­di ta­ri­hi­ni kur­mak­la eş an­lam­lıy­mış gi­bi… Ba­tı­lı­lar ise ıs­rar­la İs­lam ve Os­man­lı’yı pa­ran­tez içi­ne ala­rak bir Av­ru­pa ta­ri­hi oku­ma­sı ya­pı­yor­lar. Oy­sa geç­mi­şi bir ke­na­ra bı­ra­kın, bu­gün bi­le Av­ru­pa’da­ki en te­mel var­lık ve kim­lik tar­tış­ma­la­rı, Char­les Tay­lor’ın da ifa­de et­ti­ği gi­bi ya İs­lam’ın pa­ra­le­lin­de ya da İs­lam kar­şıt­lı­ğı üze­rin­den yü­rü­yor. Ni­lü­fer Gö­le’nin İç İçe Gi­riş­ler: İs­lam ve Av­ru­pa ad­lı ça­lış­ma­sın­da da be­lirt­ti­ği gi­bi, çağ­daş Av­ru­pa’yı İs­lam­sız tar­tış­mak ar­tık müm­kün de­ğil; çün­kü “İs­lam ge­rek bi­rey­sel pra­tik­ler­de ge­rek ka­mu­ya açık tar­tış­ma­lar­da gün­de­me yer­le­şe­rek bir Av­ru­pa me­se­le­si ha­li­ne” gel­miş du­rum­da.
Ge­çen yıl Be­kir Be­rat Özi­pek ve Kud­ret Bül­bül ile be­ra­ber yap­tı­ğı­mız ve SE­TA Ya­yın­la­rı ara­sın­dan çı­kan Aşk ile Nef­ret Ara­sın­da: Tür­ki­ye’de Top­lu­mun Ba­tı Al­gı­sı ad­lı ça­lış­ma­mız­da, bu var­sa­yı­mı test et­me im­ka­nı­mız ol­du. Or­ta­ya çı­kan so­nuç şu: İs­lam dün­ya­sın­da­ki Ba­tı kar­şıt­lı­ğı si­ya­si ve kon­jonk­tü­rel un­sur­la­ra da­ya­nır­ken, Ba­tı’da­ki İs­lam kar­şıt­lı­ğı ise ta­ri­hî ve ide­olo­jik ni­te­lik­ler arz edi­yor. Mar­ji­nal grup­la­rı bir ke­na­ra bı­ra­ka­cak olur­sak, İs­lam dün­ya­sın­da kim­se bir Al­man ya da İs­pan­yol’a di­ni ya da et­nik kim­li­ği yü­zün­den hu­su­met duy­mu­yor. Bir Av­ru­pa­lı­yı (ya­hut baş­ka me­de­ni­ye­te men­sup bir Hin­du’yu ya­hut Çin­li­yi), ken­di kim­li­ği­ni ku­ran kar­şıt bir un­sur ola­rak gör­mü­yor. O yüz­den İs­lam ül­ke­le­rin­de Av­ru­pa ve Ame­ri­ka kar­şıt­lı­ğı, dö­ne­min po­li­ti­ka­la­rı­na ve si­ya­si şart­la­ra gö­re sü­rek­li de­ği­şik­lik arz edi­yor.
Bu­na mu­ka­bil Ba­tı’nın İs­lam al­gı­sın­da da­ha kül­tür­cü ve ta­ri­hî öğe­ler var. Ba­tı kim­li­ği­nin iki ku­ru­cu un­su­ru olan Ati­na ile Ku­düs, Le­o Stra­uss’un bü­tün ça­ba­la­rı­na rağ­men ara­ya Mek­ke’nin gir­me­si­ne izin ve im­kan ver­mi­yor. Bu yüz­den bu­gün Av­ru­pa’da­ki İs­lam tar­tış­ma­sı, me­de­ni­yet­ler it­ti­fa­kı fik­ri­ne bir kat­kı sun­mu­yor ve “yan­lış an­la­ma­la­rı ve ön­yar­gı­la­rı bir ke­na­ra bı­ra­ka­lım” te­men­ni­sin­den öte­ye git­mi­yor. Bu da bir me­sa­fe­dir de­yip te­sel­li bul­mak müm­kün. Fa­kat me­de­ni­yet­ler it­ti­fa­kın­dan bah­se­di­yor­sak, dip­lo­ma­tik ne­za­ke­tin öte­sin­de esa­sa iliş­kin ba­zı şey­le­ri de ko­nu­şu­yor ola­bil­me­miz ge­rek­mez mi?
Da­ha ya­lın bir ifa­dey­le, it­ti­fak et­mek de­mek, so­run­la­rı ha­sı­ral­tı et­mek an­la­mı­na gel­me­me­li. Kü­re­sel ada­let­siz­lik­ler, eşit­siz­lik­ler de­vam et­ti­ği müd­det­çe Ba­tı­lı ol­ma­yan top­lum­la­rın “ta­rih bit­me­di; çün­kü bi­zim hâ­lâ üs­tü­müz açık” de­me­sin­den da­ha do­ğal ne ola­bi­lir? Bu­nu ta­ri­he (ka­de­re!) kar­şı çık­mak ola­rak gö­ren Ba­tı­lı­la­rı­mız ve Ba­tı­cı­la­rı­mız, ada­le­tin ev­ren­sel bir il­ke ol­du­ğu­nu unut­mu­şa ben­zi­yor­lar. Adı­na ne der­sek di­ye­lim, fark­lı kül­tür­ler, me­de­ni­yet­ler, top­lum­lar ve dev­let­ler ara­sın­da sa­va­şın ye­ri­ne sev­gi, kav­ga­nın ye­ri­ne hoş­gö­rü, ça­tış­ma­nın ye­ri­ne iş­bir­li­ği kon­ma­lı. Şüp­he­siz bu in­sa­nın fıt­ra­tı­na da mas­la­ha­tı­na da da­ha uy­gun bir du­rum. Fa­kat ger­çek so­run­lar­la sa­mi­mi bir şe­kil­de yüz­leş­me­ye­cek­sek, it­ti­fak­la­rın su üs­tü­ne ya­zıl­mış ya­zı­dan iba­ret ola­ca­ğı­nı da iti­raf et­me­miz ge­re­kir.

Paylaş Tavsiye Et