KÜRESEL finans kurgusunun baş aktörleri olan fillerin, yaptıkları aheste valsi, likidite genişlemesi ve artan rekabet sürecinde hızlı ve şiddetli bir tangoya çevirmelerinin sonucu olan kriz, çimenler üzerindeki etkisini sürdürüyor. Güvenin yeniden tesisi, kredi kanallarının yeniden açılması ve durgunluğun etkilerinin azaltılmasına dönük adımların yanı sıra krizin tüm dünyada bir ihtiyaç olarak gündeme getirdiği en önemli konulardan biri de finansal piyasaların ve kurumların düzenlenmesi. Finansal düzenlemelerin nasıl yapılacağı sorusuna verilmeye çalışılan yanıtlar iki boyutta ele alınabilir. Bunlardan birincisi regülasyonların küresel düzeyde mi yoksa ulusal düzeyde mi yapıldığında en etkin sonuçları vereceği konusu. İkinci boyut ise düzenleme yapılırken finansal istikrar ve finansal yenilikler arasındaki dengeyi sağlamaya dönük stratejik duruş.
Küresel ya da ulus-devlet düzeyinde yapılacak düzenlemelerin hangilerinin etkili ve doğru olduğu, karar alıcıların, finansal piyasaları regüle etme noktasında karşılaştıkları ilk ikilem. Her ne kadar birçok uluslararası platformda küresel finans aktörlerinin geneline hitap edecek bir standartlar silsilesi gündeme getirilse de bu çabalar kimi problemlerle karşı karşıya. İlk olarak, küresel düzlemde yapılacak her türlü düzenlemenin başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm ulus-devletlerden kendi özerkliklerine vurgu yapan tepkilere maruz kalma ihtimali var. İkinci olarak, gelişmiş ülkeler belirli standartlar ve prosedürler üzerinde anlaşsalar dahi bu düzenlemelerin doğruluğunun bir garantisi bulunmuyor. Son olarak, küresel düzlemde yapılacak düzenlemelerin yerel ihtiyaçlara ne düzeyde cevap verebileceği, yüzleşilmesi gereken bir diğer problem. Öte yandan, küresel düzeydeki düzenlemeleri tamamen göz ardı edip regülasyon konusunu sadece ulus-devletler düzeyinde ele almak da kimi sakıncaları bünyesinde barındırıyor. Ülkeler arasındaki regülasyon farklılıkları, küresel düzeyde hareket eden finans kuruluşlarına arbitraj yaparak kâr elde etme imkanı tanıyor. Bu ise yapılan düzenlemelerin ömrünü ve etkinlik düzeyini azaltıyor. Tamamen yerel uygulamalara dayalı bir regülasyonlar silsilesi öngörmenin en büyük bedeli ise dünya iktisadi düzeninin kurduğu küreselleşme idealine büyük zararlar verme olasılığı. Bu risk, birçok platformda dile getirilen “yerel düzenlemeler yaparken küresel koordinasyona da bağlı kalma” söylemine esas teşkil ediyor.
Finans piyasalarına ve finansal kurumlara ilişkin düzenleme yapma noktasındaki karar alıcıların göz önünde bulundurmaları gereken bir diğer boyut ise ekonomik gelişmişliğin ve finansal yeniliklerin birbirinin hem nedeni hem de sonucu olduğuna ilişkin doğruluğu şüpheli genel bir varsayımdan kaynaklanıyor. Bu varsayıma göre, finansal istikrar ile finansal yenilikler ve yeni ürünler arasında bir tenakuz bulunuyor. Buna göre bir ülke, bankacılık sistemini, sermaye ve para piyasası aktörlerini ne kadar katı bir şekilde düzenlerse o ülkede yaratılacak mali sözleşme çeşitliliği de o ölçüde azalır ve bu, ekonomik gelişmenin önünde bir engel olur. Şu halde ülkeler piyasalarını düzenlerken bu iki ekonomik faydanın değişik düzeyleri arasında stratejik bir karar vermek durumundadır.
Mali piyasaların nasıl düzenlenmesi gerektiğine ve yapılacak düzenlemelerin kapsamının ne olacağına ilişkin tüm tartışmalara rağmen hâkim tavır, krizin etkilerini, sistemik ve büyük çaplı değişimleri hedeflemeden, başka bir deyişle finansal sistemin büyük kurumlarının canını yakmamaya azami ihtimam göstererek azaltma yönünde. Ulus-devletler, her ne kadar krizin en önemli müsebbibi küresel yatırım bankaları ve diğer finansal kuruluşlar olsa da, kurulu düzen içerisindeki çıkar dengelerini bozacak köklü değişimlerden kaçınıyorlar. Lakin ikilem şu ki finansal ve ekonomik istikrar için fillerin dansının kontrol altında tutulması da gerekiyor.
Yaşanan bu ikilemlerin altında hâkim iktisadi anlayışın sorgulanamaz olarak kabul ettiği bir varsayım var. Bu varsayım, finansal gelişmişliği ve yenilikçiliği, gelişmişliğin vazgeçilmez unsurlarından biri sayıyor. Finansal kurumların fon sahipleri ile fona ihtiyacı olan girişimciler arasında aracılık yaparak gerçekleştirdikleri geleneksel rolün ekonomik kalkınmaya katkısı muhakkak. Ancak halihazırda finansal kurumların faaliyetleri bu geleneksel rolün çok ötesinde ve bu kurumlara atfedilen önem gereğinden çok fazla. Örneğin ABD’de 1980’den 2007’ye finans sektörünün toplam şirket kârları içerisindeki payı %10’dan %40’a çıktı. Buna bağlı olarak, sektörün hisse senedi piyasasındaki değeri ise %6’dan %23’e yükseldi. Bu rakamlar sektörün ekonomi içerisindeki artan değerine işaret ediyor. Bu artan değere rağmen sektör ABD’deki toplam katma değerin ancak %14’ünü üretiyor ve özel sektörce sağlanan iş olanaklarının ise sadece %5’i finansal sektör tarafından karşılanıyor. Sektöre atfedilen değer ile sektörün gerçekte ifade ettiği değer arasında açık bir çelişki var. Sektörde gerçek manada değer üreten faaliyetlerden çok bu kredi ürünlerinin değerine bağlı türev enstrümanlar üzerinden yürüyen spekülatif faaliyetler hâkim.
Aslında kriz finans sektörünün geleneksel fonksiyonlarını daha iyi icra edebilmesini sağlamaya dönük önlemlerin alınması noktasında önemli fırsatlar sunuyor. Kısa vadede, küresel yatırım kuruluşlarının faaliyetlerini küresel ölçekte düzene kavuşturacak, bunların sermayeye ulaşım şekillerine, taşıyabilecekleri kaldıraç miktarlarına, şeffaflığa ve yönetişime ilişkin politikalarına dair önlemler alınabilir. Yine ulusal düzeyde, finansal sistemin esas olarak temel fonksiyonunu icra etme hedefi çerçevesinde şekillenen, sermaye yeterliliğine, kredi politikalarının ve risk hesaplama tekniklerinin standardizasyonuna, küresel sermaye akımlarının ulusal düzeydeki faaliyetlerine dönük çözümler geliştirilebilir. Uzun vadede ise finansal sistemin tüm dünya ve ulus-devletler için ifade ettiği değerin ve rolün yeniden tanımlanması, nesillerin ve kaynakların insan hayatına ve ülkelerin refahına hiçbir katkı sağlamayan ve fillerin hacmini spekülatif bir şekilde artırmaktan, çimenler üzerinde ise fazladan yükler yaratmaktan başka işe yaramayan faaliyetlere kanalize edilmesi politikalarından vazgeçilmesi gerekiyor. Bunun yolu ise başta ABD olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde eğitimli ve parlak gençlerin finans sektörüne kanalize edilmesine neden olan eğitim sistemlerinin ve küresel ve ulusal finans kuruluşlarındaki ödüllendirme planlarının yeniden yapılandırılmasından geçiyor. Bu yapılmadığı takdirde, sistemin, danslarıyla çimenlerin varoluşu üzerinde büyük istikrarsızlıklara sebebiyet verecek yeni kumarbaz filler yaratması kaçınılmaz görünüyor.
Paylaş
Tavsiye Et