IRAK’TA 7 Mart’ta yapılan genel seçimler, ülkenin geleceği açısından önemli sonuçları beraberinde getirecek. SOFA olarak bilinen ve Amerikan askerlerinin 2011 sonunda Irak’tan topyekûn çekilmesini öngören 2008 tarihli anlaşmanın ardından ortaya çıkan bu yeni meclis, ülkenin ABD olmaksızın alacağı şekli belirleyecek. 2005’teki genel seçimlerden farklı olarak güvenlik şartlarının görece daha iyi olduğu bir ortamda gerçekleşen ve Sünni grupların büyük ölçüde katıldıkları 2010 seçimlerinin kesin sonuçları, Irak Yüksek Seçim Komisyonu tarafından 26 Mart’ta ilan edildi. Hiçbir parti veya grubun 325 sandalyeli mecliste hükümeti kurmak için gerekli çoğunluk olan 163 sandalyeye yaklaşamadığı seçimlerin kıl payı galibi ise İyad Allavi oldu. Allavi’nin çok az gerisinde kalan mevcut Başbakan Nuri el-Maliki, bu sonuçları kabul etmeyeceğini açıkladı.
Laik bir Şii olan İyad Allavi’nin liderliğini yaptığı ve laik Şii gruplar ile bazı Sünni grupların içinde yer aldığı el-Irakiye Koalisyonu, Irak Meclisi’nde 91 sandalyeye ulaşarak, beklenenden daha büyük bir başarılı elde etti. Baas Partisi içerisinde bir dönem yer alsa da daha sonra ülkeyi terk etmek zorunda kalan ve işgal sonrasında 2004-2005 yıllarında başbakanlık görevini yürüten Allavi’nin kurduğu ittifak, ülkedeki farklı etnik ve mezhebî grupları bünyesinde barındırıyor. Seçime katılan tüm gruplar mezhebî ayrılıklara karşı olduklarını söyleseler de, el-Irakiye Koalisyonu bu vurguyu en fazla yapan gruptu.
Irak’ın halen başbakanı olan Nuri el-Maliki tarafından yönetilen ve Maliki’nin Davet Partisi’ni, bazı küçük Sünni grupları ve Şii Kürtleri içeren Hukuk Devleti Koalisyonu’nun kazandığı sandalye sayısı ise 89’da kaldı. Hukuk Devleti Koalisyonu, sandıklar ilk açıldığında yarışı önde götürüyordu. Allavi’nin ittifakı bu esnada seçimlerde hile yapıldığı ve kendilerine verilen bazı oyların geçersiz sayıldığı yönünde açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalara karşı çıkan Maliki’nin tutumu, sonuçlar değişip Hukuk Devleti Koalisyonu’nun el-Irakiye Koalisyonu’nun gerisine düşmeye başlamasıyla farklılaştı. Bu sonuçlara itiraz eden ve oyların elle tek tek yeniden sayılmasını isteyen Maliki’ye Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani destek verdiyse de, bağımsız bir organ olan Irak Yüksek Seçim Komisyonu, bu çağrıyı reddetti ve kesin sonuçlarda Allavi’nin zaferini onayladı.
Seçimlerin en çok dikkat çeken ve üçüncü sıraya oturan grubu ise Şii Irak İslam Yüksek Konseyi ile Şii Mukteda es-Sadr grubunun dâhil olduğu Irak Milli İttifakı idi. 70 sandalye kazanan Irak Milli İttifakı, ülkenin daha çok güneydeki Şii bölgelerinde etkinlik gösterdi. Kısa bir süre önce hayatını kaybeden Irak İslam Yüksek Konseyi lideri Abdülaziz el-Hekim’in yerine geçen oğlu Ammar el-Hekim’in işinin zor olduğu genel kabul gören bir olguydu. Liderliğini tam anlamıyla pekiştiremeden seçimlere gitmek zorunda kalan Ammar el-Hekim’in Irak İslam Yüksek Konseyi, oylarının bir kısmını Maliki’nin Hukuk Devleti Koalisyonu’na kaptırmış görünüyor. Kürt gruplar ise, Goran (Değişim) Hareketi hariç, ortak bir listeyle seçimlere girdiler. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Kürdistan Demokratik Partisi (KDP)’nin ortak listesi 43 sandalye elde etti. Beklenildiği gibi Goran Hareketi daha çok Süleymaniye bölgesinde KYB’ye rakip olurken, Kürtler tartışmalı Kerkük ile Musul’da istedikleri performansı gösteremediler. Bu kısmi başarısızlık, onların özellikle Kerkük konusundaki argümanlarını olumsuz etkileyebilir.
Irak’ta 7 Mart seçimlerine katılan tüm gruplar, söylemlerinde daha içselleştirici olduklarını kanıtlamaya çalıştılar. 2010 seçimlerinin 2005 seçimlerinden bir farkı da, listelere adayların isimlerinin konması oldu ki, seçmenlerin çoğu bunu doğru tercih yapmak bakımından olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Siyasetçilerin söylemlerinden ve halkın genel eğiliminden çıkarılabilecek sonuç, Iraklıların taleplerinin hizmet, iş ve aş noktasında yoğunlaştığı; etnik ve mezhebî kimliğin geçen seçimlere göre daha geriye düştüğüdür. Bazı gözlemciler Sünnilerin Sünnilere, Şiilerin de Şiilere oy vermesinde çok eleştirilecek bir yan olmadığını belirtirken; vatandaşlara sadece dinî ve mezhebî kimlikleriyle yaklaşmanın yanlışlığını da dile getiriyorlar. Irak’ta etnik ve mezhebî bölünmelerin hâlâ önemli bir etkisi olmakla beraber, seçim öncesinde oluşturulan koalisyonlar ve seçmen eğilimleri, halkın tercihlerinin sadece etnik ve mezhebî temele dayanmadığını gösteriyor.
Seçimler sonrasında ortaya çıkan dağılıma göre kısa süre içerisinde bir koalisyon pek mümkün gözükmüyor. Büyük ölçüde bir Kongre gibi hareket ederek yürütmenin içerisinde farklı kesimlerin çıkarlarını kollayan bir organ görevi icra eden Başkanlık Konseyi yasal olarak bu seçim sonrasında ortadan kalkarken, ülke içerisinde yavaş yavaş siyasi kurumlar oluşmaya başlayacak. Sünni gruplar seçimlere eskisine oranla daha fazla katılarak siyasette etkinlik kazanma noktasında gelişme kaydederken, Başbakan Maliki 2009 başında yapılan yerel seçimlere nazaran güç kaybetmiş gibi görünüyor. Kürtler de işgal sonrasında elde ettikleri o çok önemli konumlarından biraz daha uzaklaştılar. Tüm bunlara rağmen, kurulacak koalisyon tabiatıyla sadece meclisteki sandalye sayısına bağlı olmayacak.
Gelinen noktada Irak içerisindeki farklı grupların kendilerini siyasi yapıdan dışlanmış hissetmelerini engelleyecek adımlar atılması gerekiyor. Bu nedenle koalisyonun başını Şii grupların çekeceği kesin olmakla beraber, Kürtler ile Sünni grupların konumları da ülkenin geleceği açısından belirleyici olacaktır. Unutulmamalı ki, 2005 seçimlerinin ardından geçen zaman içerisinde ülkede tam bir kaos ortamı yaşandı ve Sünni grupların yeni yapıya direnişleri ancak onların siyasete ve devlet bürokrasisine yeniden eklemlenmesiyle azaldı. Benzer gelişmelerin tekrarlanmaması, büyük ölçüde siyasi liderlerin basiretine, ülkenin kendi ayakları üzerinde işler bir yapıya kavuşmasını isteyen ABD’nin yaklaşımına ve komşu ülkelerin tavrına bağlıdır. Türkiye, İran, Suriye ve Suudi Arabistan’ın Irak’taki gelişmeler karşısında izleyecekleri politikalar, bu ülkenin siyasi ve ekonomik geleceğinde belirleyici olacaktır.
Bu aşamada Maliki’nin seçim sonuçlarını kabule yanaşmaması ve taraftarlarının da bu tabloyu protesto için sokağa inmesi, başta ABD olmak üzere tüm dünyada endişeyle izleniyor. Gerek ekonomik nedenler gerekse Afganistan’a takviye yapabilmek için Irak’taki Amerikan askerlerini bir an önce geri çekmek isteyen Obama yönetiminin uzlaşma yönündeki baskıları karşısında Maliki’nin, ülkenin istikrarını tehlikeye düşüren bu katı tavrını ne kadar sürdüreceğini göreceğiz. Umalım ki Irak, demokrasi açısından pek de fena bir deneyim sayılmayan bu seçimlerden sonra normalleşme sürecine bir an önce girebilsin.
Paylaş
Tavsiye Et