ABD’NİN başkenti Washington, 12-13 Nisan tarihlerinde Avrupa Birliği, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) ve Birleşmiş Milletler ile aralarında Türkiye ve Ermenistan’ın da bulunduğu 47 ülkenin katıldığı Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Zirvenin resmî gündemi, nükleer terörizme karşı tedbirlerin artırılması, uluslararası nükleer karaborsa ile mücadele ve uranyum ile plütonyumun yasadışı yollardan dağıtımının engellenmesiydi.
Bir Amerikan liderinin 1945’ten beri ev sahipliği yaptığı en geniş katılımlı toplantı olan Washington Zirvesi, ABD Başkanı Barack Obama’nın “nükleer silahsız dünya” vizyonunun üçayağından birini oluşturuyor. Nisan 2009’da Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da “nükleer silahsız dünya” stratejisini açıklayan Obama, bu hedefe ulaşmak için mevcut nükleer silah stokunun azaltılması, nükleer silah teknolojisinin yayılmasının engellenmesi ve nükleer malzemelerin istenmeyen grup ve aktörlerin eline geçmesinin önlenmesi şeklinde üçayaklı bir plan belirlemişti. Bu çerçevede 8 Nisan’da Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ile birlikte, eldeki nükleer silahların azaltılmasını öngören START-2 Antlaşması’nı imzalayan Obama, hemen ardından da Nükleer Güvenlik Zirvesi’ni düzenledi. New York’ta Mayıs ayı içerisinde yapılacak Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT)’nın Revizyonu başlıklı toplantı da bu planın son safhasını oluşturacak.
Nükleer Güvenlik Zirvesi’nin ana gündem maddesi, şu ana kadar rapor edilen 18 ayrı nükleer hırsızlık olayı ile gündeme gelen nükleer malzemelerin çalınması ve satılmasının önlenmesiydi. Bu konu, nükleer malzemeye sahip ülkelerin, bu malzemenin miktarını ve güvenlik durumunu rapor etmesi, malzemeyi güvenli bir şekilde saklama taahhüdü, kurulacak alarm ve uyarı sistemleriyle sınır güvenliğinin sağlanması, çalınan malzemelerin geri alınmasını sağlayacak teknolojik donanımın edinilmesi ve malzemenin tespitini sağlayacak gerekli teçhizatın kullanılması gibi meseleleri kapsıyordu.
Zirvede gündeme gelen bir başka konu da uluslararası nükleer malzeme bankasının kurulmasıydı. Buna göre uranyum zenginleştirme teknolojisine sahip ülkeler, ellerindeki zenginleştirilmiş malzemeyi bu bankaya bağışlayacak, nükleer malzemeye sivil ve barışçıl amaçlarla ihtiyaç duyan ülkeler de bu malzemeyi bankadan siyasi bir ayrıma tabi tutulmadan satın alacaktı. Böylece yeni ülkelerin nükleer teknolojiye ulaşmasının önü kesilerek, nükleer teknolojinin yayılmasının engellenmesi konusundaki savunma çizgisi en temelden kurulmuş olacaktı. Ancak enerji sorunu yaşanan bir dünyada zenginleştirilmiş uranyumun yeni bir enerji kaynağı şeklinde kullanılıp petrol ve doğalgaz gibi uluslararası piyasada işlem görecek olmasının nükleer teknolojiye sahip ülkelere ekonomik üstünlük sağlama riski, bu teknolojiye sahip olmayan ülkeleri teklife itiraz etmeye yöneltti.
İran: Resmî Zirvenin Gayriresmî Gündemi
İran ve tartışmalı nükleer programı, Washington Zirvesi’nin gayriresmî gündem maddesiydi. İran’ın, nükleer programını IAEA denetimine açmayarak NPT rejimini ihlal ettiğini, uluslararası kurumların denetimi dışında uranyum zenginleştirdiğini savunan ve bu nedenle de yaptırımlarla cezalandırılmasını isteyen başını ABD’nin çektiği ülkeler, zirve esnasında İran’a karşı cephe oluşturmaya çalıştı. Obama, konuk liderlerle yaptığı görüşmelerde İran’a yeni yaptırımlar getirilmesine sıcak bakan ülkelerden aldığı desteği pekiştirmek, karşı çıkan ülkeleri ise tarafsızlaştırmak istiyordu.
Halihazırda İran’a karşı kendi yaptırımlarını uygulayan ABD, konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyarak buradan İran’a karşı tüm ülkeleri bağlayıcı bir karar çıkartmaya çalışıyor. BMGK’nın veto hakkı olan beş daimi üyesinden ABD, İngiltere, Fransa ve şaşırtıcı bir şekilde Rusya yaptırımlara “evet” derken, Çin ise bu konuda “hayır” deme eğilimi gösteriyor. Çin’in yanı sıra BMGK’nın veto hakkı olmayan 10 geçici üyesinin de desteğini isteyip oy birliği ile çıkacak bir yaptırım için uğraşan ABD, karşısında Brezilya, Türkiye ve Lübnan’ı buluyor. ABD’ye şimdilik net bir şekilde “hayır” diyen tek ülke Lübnan. Bu açıdan bakıldığında, oyunun rengi hâlâ belirsizliğini koruyan üç ülke olan Türkiye, Brezilya ve Çin’in, zirveye damga vurduğu söylenebilir.
Obama’nın Çin Devlet Başkanı Hu Jintao ile zirve sırasında yaptığı görüşme bu nedenle kayda değerdi. Amerikan basını tüm gücüyle Çin’in yeni yaptırımları desteklediğini ilan etse de, Çin halen yaptırımlara karşı olduğunu ancak yaptırım metni ile birlikte diğer kanalların da açık tutulması talebini gündeme getiriyor. İran’la yaşanacak muhtemel bir gerilimle yükselebilecek enerji fiyatlarının en büyük mağduru olacak Çin, İran’a yönelik bir saldırıya tamamen karşı. Ambargo fikrine ise İran’ın enerji yataklarına yaptığı yatırımların kapsam dışında tutulması kaydıyla destek verme noktasında. Ambargo kararının bu şekilde çıkması ise yaptırımları neredeyse sembolik hale getirebilir.
ABD’nin zorluk yaşadığı diğer ülkeler ise Batı dışı dünyanın yükselen yıldızları Brezilya ve Türkiye oldu. Washington Zirvesi ileride Brezilya-Türkiye ittifakının başladığı yer olarak anılabilir. Son yıllarda ilişkileri gelişen iki ülke, İran’a yapılacak yaptırımlara tamamen karşı bir görünüm sergiliyor, ortaklaşa tavır alma ve çözüm üretme arayışlarına giriyor. Brezilya ile Türkiye arasında liderler ve dışişleri bakanları düzeyindeki yoğun trafik de izlenmeye değer. Hatırlanacağı üzere, Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva Mayıs 2009’da Türkiye’yi ziyaret etmişti. Zirve sırasında Lula ile Başbakan Tayyip Erdoğan bir araya gelirken, toplantının ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Brezilya’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Yakın zamanda Erdoğan da Brezilya’yı ziyaret edecek. İki ülke arasında başka konular da ele alınıyor; ama İran’ın nükleer programı meselesinde barışçı bir çözüm oluşturma, gerekirse arabulucu olma hedefi öne çıkıyor.
Zirvenin Türkiye açısından bir diğer önemi ise Ermenistan ile ilişkilerdi. Mart başından itibaren yükselen gerilimle Türk-Amerikan ilişkilerini de tehdit eder hale gelen Ermenistan ile ilişkiler açısından Washington Zirvesi dönüm noktası oldu. İki ülke lideri arasında yapılan görüşmelerde protokollere devam kararı alındı. Bu görüşmenin izlerini Obama’nın 24 Nisan’da yaptığı açıklamada, 1915 Olayları’nı tanımlarken soykırım kelimesini kullanmamasında da görüyoruz. Zirveye tüm Kafkasya ülkeleri çağrılırken Azerbaycan’ın çağrılmaması nedeniyle tepkili giden Türkiye, Ermenistan’a kıyasla istediğini aldı. Zirve sonrasında Beyaz Saray, Ankara üzerindeki protokollerle ilgili zaman baskısını kaldırdı.
Kısacası Nükleer Güvenlik Zirvesi, Türk-Amerikan ilişkilerinde yaklaşık iki ay süren gerilimin düştüğü, Türkiye’nin İran ve Ermenistan ile ilişkilerdeki tavrını Obama’ya doğrudan aktarma fırsatı bulduğu ve Brezilya ile yakınlaştığı bir toplantı oldu.
Paylaş
Tavsiye Et