Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Renkli devrimler devriliyor
Orhan Gazigil
1917’DE­Kİ Bol­şe­vik İh­ti­la­li’nden son­ra sos­ya­list dev­ri­mi bü­tün dün­ya­ya ih­raç et­me fik­riy­le ha­re­ket eden Sov­yet li­der­le­ri, 1919’da kur­duk­la­rı Ko­min­tern (3. En­ter­nas­yo­nal) ola­rak bi­li­nen teş­ki­lat eliy­le Av­ru­pa baş­ta ol­mak üze­re bü­tün dün­ya­da fa­ali­yet gös­te­re­cek bir dev­rim ma­ki­ne­si oluş­tur­ma­yı ha­yal et­miş­ler­di. Dün­ya­da­ki sos­ya­list par­ti­le­rin tek ça­tı al­tın­da top­lan­dı­ğı bir şem­si­ye gö­re­vi­ni üst­le­nen Ko­min­tern, is­tih­ba­rat fa­ali­yet­le­ri, pro­pa­gan­da ve halk ayak­lan­ma­la­rı­nı or­ga­ni­ze et­me gi­bi gö­rev­le­ri de yü­rü­tü­yor­du. Ör­güt bu bü­yük ide­olo­jik mis­yo­nu­na rağ­men uzun ömür­lü ola­ma­dı ve İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı yıl­la­rın­da tas­fi­ye edil­di; onun üst­len­di­ği gö­rev­ler ise baş­ka isim­le­re sa­hip teş­ki­lat­lar ta­ra­fın­dan yü­rü­tül­me­ye de­vam et­ti.
Sov­yet ide­olo­ji­si­nin ve dev­rim ih­ra­cı ma­ki­ne­si­nin akı­be­ti ma­lum iken, 21. yüz­yı­lın baş­la­rın­da bu de­fa ABD ve Av­ru­pa mer­kez­li “dev­rim ih­raç­çı­la­rı” sah­ne­ye çı­ka­rak dün­ya­nın çe­şit­li böl­ge­le­rin­de de­mok­ra­si ge­tir­me söy­le­miy­le ge­niş çap­lı halk ayak­lan­ma­la­rını ve ik­ti­dar de­ği­şim­le­ri­ni or­ga­ni­ze et­ti­ler. Rus­ya’nın o dö­nem­de bu sü­re­ce ak­tif ola­rak mü­da­ha­le ede­me­me­si Uk­ray­na, Gür­cis­tan ve Kır­gı­zis­tan’da dev­rim­ci ha­re­ket­le­rin gö­re­ce ba­şa­rı­lı ol­ma­sı­nın ze­mi­ni­ni ha­zır­la­yan en önem­li et­ken­di şüp­he­siz.
 
Dev­rim Ül­ke­le­ri­nin Stra­te­jik Ro­lü
Bu dev­rim­le­rin, Rus im­pa­ra­tor­luk stra­te­ji­si­nin üç ana ko­lu olan Do­ğu Av­ru­pa, Kaf­kas­ya ve Or­ta As­ya’da ger­çek­leş­me­si el­bet­te te­sa­düf de­ğil­di. Zbig­ni­ew Brze­zins­ki’nin de­yi­miy­le, Uk­ray­na’yı kay­be­den bir Rus­ya’nın Av­ras­ya’da em­per­yal bir stra­te­ji güt­me­si im­kan­sız ha­le ge­li­yor­du. 50 mil­yo­na ya­kın bir nü­fu­sa sa­hip bu Slav ül­ke­si, Rus­ya’nın Do­ğu Av­ru­pa ile bağ­lan­tı­sı­nı oluş­tur­du­ğu gi­bi, Rus do­nan­ma­sı için bü­yük önem ta­şı­yan Ka­ra­de­niz’e çı­kı­şı­nı da sağ­lı­yor­du. Her ge­çen gün aza­lan Rus nü­fu­su­nun, dün­ya­nın en bü­yük top­rak­la­rı­na sa­hip Rus­ya’yı uzun sü­re ayak­ta tu­ta­ma­ya­ca­ğı or­ta­day­dı. Bu yüz­den SSCB son­ra­sı dö­nem­de es­ki nü­fuz sa­ha­la­rı­nı kon­trol et­me ar­zu­su­nu di­ri tu­tan Rus­ya için Uk­ray­na’nın kay­be­dil­me­si tra­jik bir du­rum­du. Bu ka­yıp­la Rus­ya-Be­la­rus-Uk­ray­na ara­sın­da­ki Slav it­ti­fa­kı ve “do­ğu Slav­la­rı­nın bir­li­ği” idea­li teh­li­ke­ye dü­şü­yor­du.
Gür­cis­tan ise Rus­ya’nın ya­yıl­ma ta­ri­hi bo­yun­ca Kaf­kas­ya stra­te­ji­si­nin en önem­li aya­ğı­nı teş­kil et­mek­tey­di ve bu­ra­dan uzak­laş­tı­rı­lan bir Rus­ya, Ku­zey Kaf­kas­ya’da bi­le kon­tro­lü sağ­la­mak­ta zor­la­nır ha­le ge­le­cek­ti.
Kır­gı­zis­tan’a ge­lin­ce, Or­ta As­ya’nın en za­yıf ül­ke­le­rin­den bi­ri ol­sa da, Çin ile kom­şuy­du ve Af­ga­nis­tan’da yü­rü­tü­len ope­ras­yon­lar­da üs ola­rak kul­la­nı­la­bil­me po­tan­si­ye­li mev­cut­tu. Ül­ke hal­kı­nı is­tih­dam ede­cek her­han­gi bir eko­no­mik alt­ya­pı­ya ya da kom­şu­la­rı gi­bi pet­rol ve do­ğal­gaz kay­nak­la­rı­na sa­hip ol­ma­yan Kır­gı­zis­tan, bir halk ayak­lan­ma­sı­nın ger­çek­leş­me­si için bü­tün şart­la­rı ha­iz­di. Bu­nun ya­nın­da Kır­gı­zis­tan’da alev­le­nen bir ha­re­ke­tin ko­lay­lık­la Öz­be­kis­tan ve Ta­ci­kis­tan gi­bi kom­şu ül­ke­le­ri de et­ki­le­me­si ve bu­ra­lar­da da “dev­rim­ci ha­re­ket­ler”in or­ta­ya çık­ma­sı bek­le­ni­yor­du. 2005’te An­di­can’da mey­da­na ge­len ayak­lan­ma bu bek­len­ti­yi doğ­ru­la­dı; an­cak is­ya­nın ba­şa­rı­sız ol­ma­sı yü­zün­den bek­le­nen so­nuç el­de edi­le­me­di.
 
Dev­rim İh­ra­cın­da Ba­şa­rı­sız­lı­ğın Ne­den­le­ri
Bu­gün ge­li­nen nok­ta­da, 2004’te baş­la­yan “dev­rim ih­raç­çı­lı­ğı”nın ara­dan ge­çen kı­sa bir za­man­da ne­den bu den­li ba­şa­rı­sız ol­du­ğu­nun an­la­şıl­ma­sı ve sağ­lık­lı bir de­ğer­len­dir­me­nin ya­pıl­ma­sı ge­re­ki­yor. Vla­di­mir Pu­tin, sık sık kar­şı­laş­tı­ğı “Rus­ya’da ne­den de­mok­ra­si yok?” so­ru­su­na ge­nel­lik­le “Ül­ke­min Uk­ray­na­laş­tı­rıl­ma­sı­na mü­saa­de ede­mem!” di­ye­rek ce­vap ve­ri­yor. İl­ginç olan, Rus hal­kı­nın da Pu­tin’in bu söy­le­mi­ni ka­bul­len­me­si ve “Uk­ray­na­laş­ma­mak” için bü­tün oto­ri­ter­li­ği­ne rağ­men mev­cut ik­ti­da­rı des­tek­le­me­ye de­vam et­me­si. Çün­kü Uk­ray­na­laş­mak, Rus hal­kı­nın gö­zün­de 1990’lı yıl­lar­da ya­şa­dık­la­rı du­rum­la eş­de­ğer tu­tu­lu­yor. De­mok­ra­si ve li­be­ra­lizm söy­lem­le­ri­nin her ya­nı kap­la­dı­ğı an­cak ül­ke­nin is­tik­rar­sız­lık ve yok­sul­luk için­de ya­şa­ma­ya mah­kum ol­du­ğu bu yıl­lar, li­be­ral ve de­mok­rat oli­gar­şi­nin ül­ke­yi ida­re et­ti­ği bir dö­nem ola­rak ha­fı­za­la­ra ka­zın­mış­tı. Bun­dan do­la­yı Pu­tin ik­ti­da­rı­nın res­mî ide­olo­ji ola­rak be­nim­se­di­ği “ege­men de­mok­ra­si” kav­ra­mı, Rus­lar ta­ra­fın­dan ko­lay­lık­la be­nim­sen­di ve Ba­tı’dan it­hal edi­le­cek de­mok­ra­tik ya­pı­la­ra şüp­hey­le bak­mak nor­mal bir ref­lek­se dö­nüş­tü. Uk­ray­na ve Kır­gı­zis­tan’da­ki dev­rim­le­rin ba­şa­rı­sız­lı­ğa uğ­ra­ma­sı iş­te bu yüz­den Rus­ya’da şaş­kın­lık­la de­ğil nor­mal bir tep­kiy­le kar­şı­lan­dı. Böl­ge­nin ger­çek­le­rin­den ha­ber­dar ol­ma­yan güç­le­rin ma­sa ba­şın­da ha­zır­la­ya­rak uy­gu­la­dık­la­rı pro­je­le­rin ba­şa­rı şan­sı­nın ol­ma­ya­ca­ğı açık­tı.
Renk­li dev­rim­le­rin ba­şa­rı­sız­lı­ğı­nın ar­dın­da­ki te­mel se­bep, dev­rim­ler son­ra­sın­da bu ül­ke­ler­de ya­şa­yan halk­la­rın eko­no­mik ve sos­yal ha­yat­la­rın­da göz­le gö­rü­lür her­han­gi bir olum­lu ge­liş­me­nin ol­ma­ma­sıy­dı. Dev­ri­min ar­dın­dan Uk­ray­na, dün­ya gün­de­mi­ne Baş­ba­kan Ti­mo­şen­ko ile Cum­hur­baş­ka­nı Yuş­çen­ko ara­sın­da­ki kav­ga­lar­la ve ül­ke­nin önem­li bir kıs­mı­nı oluş­tu­ran Rus nü­fu­sa rağ­men Rus­ya’yı ta­ri­hî düş­man ola­rak ka­bul et­tir­me­ye gay­ret eden ça­lış­ma­lar­la gel­di. Si­ya­set ala­nı bu tür ge­ri­lim­ler­le dol­du­ru­lur­ken, Uk­ray­na eko­no­mi­si bir­kaç oli­gar­şik klan ara­sın­da­ki pay­la­şım ger­gin­lik­le­ri­ne sah­ne ol­du ve halk de­rin bir eko­no­mik kriz­le yüz yü­ze gel­di. Gür­cis­tan ise Ba­tı­lı müt­te­fik­le­ri ta­ra­fın­dan ade­ta pro­vo­ke edil­di ve Rus­ya ta­ra­fın­dan top­rak­la­rı­nın elin­den alın­ma­sı teh­li­ke­siy­le kar­şı kar­şı­ya kal­dı. Kır­gı­zis­tan’a ge­lin­ce, bu­ra­da­ki du­rum çok da­ha ağır ve sı­kın­tı­lıy­dı. Ül­ke­ye de­mok­ra­si bah­şe­den­ler, Kır­gız hal­kı­nın gün­lük ge­çi­mi­ni ne ile sağ­la­ya­ca­ğı gi­bi ba­sit bir so­ru­yu ce­vap­sız bı­rak­mış­lar ve on­la­ra, et­ki­sin­den kur­tar­ma­ya ça­lış­tık­la­rı Rus­ya’da ağır ko­şul­lar­da ça­lış­mak dı­şın­da bir al­ter­na­tif su­na­ma­mış­lar­dı.
Eko­no­mik ve sos­yal du­ru­mun ya­nı sı­ra ide­olo­jik ye­ter­siz­lik de dev­rim­le­rin ba­şa­rı­sız­lı­ğın­da et­ki­li ol­du. Da­ha 1930’lu yıl­lar­da bü­yük je­opo­li­tik­çi Karl Ha­us­ho­fer, je­opo­li­tik­te “pan-ide­a”la­rın öne­min­den söz edi­yor­du. İn­san top­lu­luk­la­rı­nı bir he­def ve kon­sept (mef­ku­re) et­ra­fın­da bir­leş­ti­ren fi­kir­ler ola­rak an­la­şıl­ma­sı ge­re­ken “pan-ide­a”(lar), Ha­us­ho­fer ta­ra­fın­dan ge­le­ce­ğin ha­ya­tı­nı ve je­opo­li­tik ça­tış­ma­la­rın sey­ri­ni be­lir­le­ye­cek en önem­li ger­çek ola­rak ka­bul edil­mek­tey­di. Bu nok­ta­dan ba­kıl­dı­ğın­da, Ba­tı ta­ra­fın­dan dev­rim­ler yo­luy­la Av­ras­ya’nın kal­bi­ne doğ­ru gi­ri­şi­len ta­ar­ru­zun, bu böl­ge­de ya­şa­yan halk­la­rı cez­bet­me­ye yet­me­yen ide­olo­jik söy­lem­ler üze­ri­ne ku­rul­du­ğu an­la­şı­lı­yor. Sos­ya­list dev­rim­ci­le­rin halk­la­rın pra­tik ih­ti­yaç­la­rı­nı gö­ze­te­rek on­la­ra ek­mek, top­rak ve öz­gür­lük va­at eden pan-idea­sı, 20. yüz­yı­lın ilk ya­rı­sın­da ba­şa­rı­ya ulaş­mış ve on­lar­ca yıl bo­yun­ca ka­bul gör­müş­tü. Oy­sa 21. yüz­yı­lın dev­rim­ci­le­ri ifa­de, fi­kir, ba­sın öz­gür­lü­ğü gi­bi aç in­sa­nın gün­lük ha­ya­tın­da­ki ih­ti­yaç lis­te­sin­de ilk sı­ra­lar­da yer al­ma­yan va­at­ler­le in­san­la­rı ayak­lan­ma­ya teş­vik et­ti­ler. Ana hat­la­rı meş­hur pa­ra spe­kü­la­tör­le­ri ta­ra­fın­dan oluş­tu­ru­lan ve es­ki Sov­yet ül­ke­le­rin­de­ki “ka­ri­ye­rist-de­mok­rat”lar ta­ra­fın­dan sa­hip­le­ni­len bu dev­rim­ci söy­le­min gü­cü, kit­le­le­ri ayak­lan­dır­ma­ya yetse de, is­tik­rar ve re­fa­h ge­tir­mek­te ba­şa­rı­sız ol­du­ğu, ar­tık da­ha açık ve ber­rak bir şe­kil­de gö­rü­lü­yor.

Paylaş Tavsiye Et