İSTANBUL, son yıllarda artan uluslararası kültürel faaliyetleriyle dünyadaki merkezî konumuna yakışır bir tablo çiziyor. Bunlardan sonuncusu bu yıl 13’üncüsü gerçekleştirilen Uluslararası İstanbul Caz Festivali’ydi. 5-16 Temmuz tarihleri arasında seyircilerle buluşan sahne performansları, tek kelimeyle büyüleyici bir atmosfer oluşturdu. Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nden Aya İrini Müzesi’ne, Esma Sultan Yalısı’ndan Sepetçiler Kasrı’na İstanbul’un pek çok farklı mekânında gerçekleştirilen konserler otuzu aşkın farklı caz grubunu bir araya getirdi. Konserlerin en büyüleyici olanlarından biri Charles Lloyd (saksafon ve flüt), Zakir Hüseyin (tabla) ve Eric Harland (davul) üçlüsünün 10 Temmuz’da Cemil Topuzlu’da verdiği konserdi. Grup, Sangam (ECM Records, 2006) adını taşıyan son albümlerinden parçalar seslendirdikleri konserde müziğin güçlü diliyle nasıl konuşulabileceğini gösterdi.
Charles Lloyd, “buluşma noktası” anlamına gelen Sangam adlı bu albümü 2001 yılında kaybettiği dostu, ünlü davulcu Billy Higgins’e ithaf etmiş. Zakir Hüseyin ve Eric Harland ile çalışmasını Higgins’in sağladığını anlatan Lloyd, bu grubun onun yadigârı olduğunu ve bu albümde konser sırasındaki etkileyici atmosferi yansıtabilmek için stüdyo kaydı yerine canlı performansı tercih ettiklerini söylüyor. “Ballade y Allegro” adlı eserin icrasında piyano ve davul birbiriyle söyleşiyor; ama alışılmadık bir söyleşi bu: Piyanonun telleriyle oynayan Lloyd’a, Harland trampeti âdeta siliyormuş gibi çalarak karşılık veriyor. Zakir Hüseyin ise Hint vokalleriyle bu konuşmayı tamamlıyor. “Prayer” adlı parça huşû duygusu uyandırıyor, “Dancing On One Foot” her an yeniden bestelenen bir şarkı gibi bağımsız ama ahenkli melodi ve ritimlerle dinleyicisini âdeta büyük bir ormanda yürüyüşe çıkarıyor. “Sangam”da ise saksafon solosu ile sanki varacağımız yere ulaşmışız gibi hissediyoruz ve acaba inleyerek ‘şikâyet’ mi ediyor, yoksa bize bir ‘müjde’ mi veriyor diye saksafonun anlattıklarını dinliyoruz.
Konserin bir yerinde Harland bağımsız süslemeler yapıyor, hatta bunları biraz uzatıyor. Zakir Hüseyin ise ona vokalleriyle sanki muzip sualler soruyor. Harland hem vokalle hem de ritimlerle cevap veriyor. Dünyanın bambaşka yerlerinden gelen bu iki âşık, âşıklamanın yurdu Anadolu’da atışıyorlar. İcranın en çarpıcı tarafı, sanki hepsi de birbirinden bağımsız ama hep beraber yöneldikleri bir logos’a göre çalıyorlar. Birbirinden bağımsız; ama ahenksiz değil. Ahenk ise o logos’tan zuhur ediyor... Caz, gittiği bölgelerin zenginliklerini de bünyesine katabilen bir müzik türü. Çok farklı enstrümanlarla, çok farklı tarzlarda, çok farklı icralar dinleyebilirsiniz. Lloyd-Hüseyin-Harland üçlüsü, o gece kâh biraz çılgın, kâh biraz dingin, ama neticede ruhun iniş çıkışlarını sergileyen mistik bir caz versiyonunu bizlere takdim ettiler.
Sangam adlı albümünde “Tales of Rumi” (Rumî’nin Kıssaları) adlı bir parçaya da yer veren Lloyd’un bu mistik tavrının köklerinde Anadolu irfanının nefhasının bulunduğunu görmek hiç de zor değil: “Mevlâna Celâleddin Rumî’nin tüm insanlığa hoşgörüyle yaklaşması beni çok etkiledi. Yaptığım çalışmalarda bu bakış açısını yakalamaya dikkat ediyorum. Rumî’nin düşüncesi yüzyıllardır ayakta. Hayata bu kadar geniş ve hoşgörüyle bakabilen mistiklere ve ozanlara hep ilgi duymuşumdur. Mayıs’ta kaybettiğimiz büyük udî Hamza ed-Din ile yıllar önce Rumî anısına konserler vermiştik.” 13. Uluslararası İstanbul Caz Festivali hürriyeti vurgulayan emprovizasyonlar, bambaşka coğrafyaların birikimi ve çok çeşitli sesler ile farklılıkların çatışmadan ahenkli bir şekilde bir arada bulunabileceğini göstererek sona erdi. Farklılıkların “zorunlu olarak çatışan” unsurlar şeklinde algılandığı günümüz dünyasına, sanatın sunduğu bir karşı örnek...
Paylaş
Tavsiye Et