YÖNELME ve yöneltme işlerinin gerçekleştirilmesinde en az iki şeyin gerektiğini söylemeye gerek bile yok. Hem yönelme işinde yönelen ve yönelinen olarak, hem de yöneltme işinde yöneltilen ve yöneltilinen olarak iki şey zaruridir. Bu yazı aslında ikinci dereceden önem taşıyan yöneltmenin dilin temelinde nasıl gerçekleştiğini Türkçe üzerinden anlatmayı amaçlıyor.
Yöneltmekte gerekli olan iki unsuru, yöneltilen (şey) ve kendisine döndürülen (şey) olarak belirledik. Fakat tek kelime etmeden bu iki nesneyi birbirine ya da birini diğerine çevirmek fizik ortamla ilgilidir. Bu işi yapan aslında onu nasıl yaptığını bilmez. Belli bir amaca yönelik olarak gerçekleştirilen bu iş (bir nesneyi diğerine çevirmek), mantık olarak belirlenmemiş bile olsa birini sabit kabul etmeyi gerektiriyor. Eğer bu iki nesneden biri sabit olarak iç mantıkta belirlenmemişse iki nesnenin birbiriyle herhangi bir şekilde ilişkisini kurmak imkânsız oluyor.
Bir nesneyi, isminden hareketle dil boyutunda sabit bir konuma taşımak için önce o nesneyi fizik ortamdan fizik öncesi ortama, (içerdeki dil, iç mantık) aktarmak gerekiyor. Yani tek başına bir nesne ismi yine o nesneye göndermede bulunuyor; ama yukarıda söylediğim daha başka bir şey, bir uyarlama olarak düşünülebilir. Bu uyarlama bir nesne ismine ya da bir kelimeye ‘o’ vasfını eklemekle gerçekleşiyor. ‘O’ özelliğini almış olan kelime artık fizikte bir nesneyle karşılanamıyor. Türkçe ile ilgili açıklamalara geçersek, mesela göz kelimesi bir nesne ismiyken gözü ya da göze artık bir isim olmaktan çıkıyor ve fizik öncesinde işlenebilir bir hareketlilik kazanıyor. Sözünü ettiğim ‘o’ vasfı kelimenin sonuna eklenen bir ‘ğ’den ibaret. Göz kelimesine eklenen ‘ğ’ (göz-ğ) kelimeyi iki türlü okutma alanını açıyor. Bu okumaları “sabit ses” ve “uzantı ses” şeklinde tanımladık.
Sabit sesler (beñseñoğ-türkçenin ruhu kitabına bakılabilir) dört okunuş dediğimiz seslerin tamamıdır. Sabit sesler kökteki cevheri kök ses olarak okuyan seslerdir: an, en, ön, on gibi. Uzantı sesler ise okunuşları sağlayan bu seslerin inceleridir: ‘a’nın uzantı sesi ‘ı’ (aynı zamanda incesi), ‘e’nin ‘i’, ‘ö’nün ‘ü’ ve ‘o’nun uzantısı ‘u’dur. Bu cümledeki seslilere dikkat ettiyseniz ‘a’nın derken orada uzantı sesi olan ‘ı’yı da söylemiş oluyoruz: a(n)ı(n). Diğerlerini de zaten ‘n-n’ seslerinin arasına yazmış bulunduk.
Yöneltme ve yöneltilme ekleri arasındaki irtibatı, sabit sesler üzerinden irdeleyelim. İlk olarak şunu söyleyeyim: Bu konu yöneltme ve yöneltilme ile ilgilidir; yönelmeyle ilgili bir durumdan söz açmıyorum. Örneğin; bir nesneyi (kelime, kavram her şey olabilir) başka bir nesneye yöneltmenin (yönlendirme de denilebilir) ilk şartı, sözünü ettiğimiz iki nesneye (soyut anlamlar da olabilir) ‘o’ vasfını bir konum olarak eklemektir. Göz kelimesini sözünü ettiğimiz yöneltme durumuna uyarlayalım. Yöneltilen olarak ‘göz’e mutlak olarak bir o vasfı sağlamalıyız. Göz, o konumuna ulaşmadığı/ulaştırılmadığı sürece yöneltilen özelliğine sahip olamaz.‘Göz’ kelimesine bir o (ğ) ekleyerek konumunu belirleyelim: göz-üğ. Artık kelime bir yere yöneltilebilmeye müsait bir konumda, o konumunda duruyor. Yöneltmenin temeli (yönelmekten söz etmediğimi tekrarlayayım) o’yu o’ya çevirmektir. O konumunda olmayan hiçbir şey ne yöneltilebilir, ne de kendisine yöneltilen şeyi kabul eder. Hiçbir şey (hem dilde hem fizikte) ‘o’ konumuna getirilmediği sürece yöneltilemez. Fakat göz-üğ kelimesi uzantı ses alması dolayısıyla “o sabiti”ne kavuşturulmuş değil. Daha doğrusu (yeri) sabit bir ‘o’ olarak göz mevcut bulunmuyor. Bunun sebebi göz’e eklediğimiz o’yu ‘ü’ (ince) sesiyle seslendirerek eklemiş olmamızdır. Bu kelimenin aldığı ‘ü’ sesi kelimenin bitmiş olabileceğine ilişkin herhangi bir işaret de bulundurmuyor. “Göz’ü” kelimesi her an bir başka kelimeye (gözünü, gözüne gibi) dönüşme imkânı barındırıyor. Sebebi ise kök sesteki ‘öz’ün, ‘ö’ okunuşunun incesi hükmünde bulunan ü’nün, kendi kendine bulunmayan bir “uzantı ses” olmasıdır. Yani kökteki ‘ö’ “sabit ses”tir. Sonrasında gelen tüm uyumlu sesler uzantı seslerdir ve tek işlevleri okunuşu sağlamaktır. Dolayısıyla göz-ü(ğ) kelimesindeki ‘ü’ sesinin, göz’e o’yu eklemekten başka bir işlevi yoktur.
Şimdi yöneltilinen’e geçelim. Göz kelimesine yine bir ‘o’ ekliyoruz ve bu kez eklediğimiz o (ğ) sadece ‘o’ değil, aynı zamanda okunuşu itibariyle sabit bir ‘o’ oluyor. Yani bu eklediğimiz ‘o’ ile hem konumunu belirlemiş oluyoruz (o konumunda bulunmasını sağlıyoruz), hem de sabit bir ses eklediğimiz için o’yu daha doğrusu o’nun yerini sabitlemiş oluyoruz: göz’e(ğ). Bu kelimenin isim anlamını bir kenara bırakalım. Eklediğimiz ‘ğ’ dolayısıyla artık ‘o’ konumunda bulunuyor. Fakat bu kez o’nun uzantı seslerle seslendirilmemesi kelimeyi herhangi bir ‘o’ olmaktan çıkarıyor. Göz kelimesi, göze(ğ) kelimesine dönüştükten sonra göz gibi bir isim olmaktan çıkıyor ‘o’ konumunda sabit olarak bulunuyor.
Şimdi elimizde, o vasfı eklenmiş iki göz kelimesi mevcut. Birine eklenen ‘o’ uzantı bir sesle seslendiriliyor (göz’ü), diğerininki sabit bir sesle (göz’e). Şimdi yönlendirme işlerine geçebiliriz. Elimizde ‘o’ konumunda iki nesne (kelime) var. Bu durum ikisinin birbiriyle herhangi bir ilişkiye girmelerine olanak sağlıyor. Biz bunu yönlendirme işlemi üzerinden işletelim.
Bu işlemde esas olan sabit sestir. Eğer göz-e gibi bir kelimemiz varsa, elimizde ‘o’ konumunda bulunan tüm nesneleri (kelimeleri) kendisine çevirebileceğimiz bir sabit nokta var demektir. Eğer bir sabit nokta varsa, bir yön var demektir. Bu iki kelimeyi ne şekilde yan yana koyarsanız koyun yöneltilen ve yöneltilinen kendi vasfını koruyor olarak bulunacaktır:
Göze gözü (çevirmek)
Gözü göze (çevirmek)
Daha önce açıklamış olduğumuz “sabit ses”ler ve “uzantı ses”ler üzerinden birkaç kelimeyi daha yan yana koyalım:
Yöneltilen Sabit olan
Göz-ü (-ğ) Göz-e (-ğ)
Diş-i (-ğ) Diş-e (-ğ)
Yüz-ü (-ğ) Yüz-e (-ğ)
Beş-i (-ğ) Beş-e (-ğ)
Kaş-ı (-ğ) Kaş-a (-ğ)
Kış-ı (-ğ) Kış-a (-ğ)
Boş-u (-ğ) Boş-a (-ğ)
Buz-u (-ğ) Buz-a (-ğ)
Özellikle kök sesi ‘a’ ve ‘e’ ile okunan kelimelere dikkat edilirse (kaş ve beş) uzantı ses ve sabit ses diye söz ettiğimiz şey daha iyi anlaşılır. Bu iki kelimede kökteki cevheri okutan ses ‘kaş’ta ‘a’, ‘beş’te ‘e’ olarak görünüyor. Bu kelimelere o (ğ) eklerken, eğer eklemek istediğimiz o sabit olsun istiyorsak, kökteki cevheri okutan (sabit) sesle ğ’yi seslendirmemiz gerekiyor. ‘Kaş’ kelimesinde ‘ş’yi okutan a’yı (k-a-ş) kelimenin sonundaki ğ’yi okutmak için kullanırsak sabit bir o’yu kelimeye eklemiş oluyoruz. Eğer uzantı sesle ğ’yi okutmayı seçersek sadece kelimeye ‘o’ vasfını kazandırmak istiyoruz demektir. Sabit olmayan bir ‘o’ (ya da bir kelime) yöneltilen olarak bulunuyor. Sabit olan ise yöneltilinen hükmündedir. Aynısını ‘beş’ kelimesi için de söyleyebiliriz.
Bu kelimelerin yerlerini değiştirerek okuduğumuzda yine yöneltilen ve sabit olan kendi vasıflarını koruyor olarak bulunacaklardır. Burada sabit (yönelinen) Kâbe gibi düşünülmelidir.
Paylaş
Tavsiye Et