Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Siyaset
Kapatma davasında tesviyeden tasfiyeye
Taha Özhan
ANA­YA­SA Mah­ke­me­si’nin “ik­ti­dar par­ti­si­ni ka­pat­ma­ma ka­ra­rı”, bir­çok fark­lı ve de­rin so­nu­cu or­ta­ya çı­kar­mış ol­du. La­kin mez­kur so­nuç­la­rın dı­şın­da, 14 Mart’tan bu­gü­ne ka­dar ge­çen 4,5 ay­lık sü­re­nin Tür­ki­ye’ye ma­li­ye­ti, muh­te­me­len ka­ra­rın ge­tir­dik­le­ri ara­sın­da tar­tı­şıl­ma­ya­cak bi­le. Oy­sa 367 ka­ra­rı ile 2007’nin son iki çey­re­ği, 14 Mart da­va­sı ile 2008’in ne­re­dey­se ta­ma­mı si­ya­si ve eko­no­mik ola­rak kay­be­dil­miş ol­du. Son iki se­ne, hü­kü­met için ba­ha­ne kay­na­ğına, si­ya­si an­la­mı­nı yi­ti­ren mu­ha­le­fet için­se son ça­re ola­rak sa­rı­la­cak­la­rı bir rol çal­ma ope­ras­yo­nu­na dö­nüş­tü. Ne ba­ha­ne kay­na­ğı bul­du­ğu için hü­kü­me­tin önün­de du­ran so­run­lar or­ta­dan kalk­tı ne de mu­ha­le­fet rol çal­dı­ğı için si­ya­si bir an­lam ka­za­na­bil­di. Kı­sa va­dede, bo­şu bo­şu­na iki se­ne­miz he­der olup git­ti. Or­ta ve uzun va­dede ise, 14 Mart sü­re­ci, Tür­ki­ye’nin kriz üze­rin­den nor­mal­leş­me ge­le­ne­ği­ne kat­kı sağ­la­ya­cak bir po­tan­si­ye­li or­ta­ya çı­kar­dı.
 
Mah­ke­me Ne De­di?
Muh­te­me­len bu ara baş­lık al­tın­da on­lar­ca ya­zı ya­zı­la­cak, yüz­ler­ce yo­rum-ana­liz ya­pı­la­cak­tır. Mah­ke­me’nin “bir şey” di­ye­bil­me­si için or­ta­ya çı­kan ka­ra­rı ta­yin eden ku­rum ol­ma­sı ge­re­kir­di. Oy­sa Ana­ya­sa Mah­ke­me­si, al­dı­ğı ka­rar­lar­la çok­tan po­zi­tif hu­kuk tar­tış­ma­la­rı­nın sı­ra­dan bir nes­ne­si ha­li­ne gel­miş du­rum­da. Do­la­yı­sıy­la son ka­ra­rı­nın da biz­zat ken­di­si­ne ait ol­du­ğu­nu is­pat­la­mak gi­bi ucu­be bir to­to­lo­ji içe­ri­si­ne gir­me­ye mah­kum ola­cak­tır. Mah­ke­me Baş­ka­nı’nın Tür­ki­ye’nin ka­de­ri­ni et­ki­le­ye­cek bir ka­ra­rı açık­la­ma­dan ön­ce uzun­ca sa­yı­la­bi­le­cek bir mu­kad­di­me yap­ma ih­ti­ya­cı his­set­me­si de bu se­bep­ten­di. Za­ten ol­duk­ça sa­rih bir şe­kil­de “Bu tür­lü da­va­la­rın ne­ti­ce­si­nin ta­yin edi­ci­si ol­mak is­te­mi­yo­ruz” an­la­mı­na ge­le­cek söz­ler sarf et­ti. Bu iti­raf, “Bir gü­cün mü Mah­ke­me’si var yok­sa Mah­ke­me’nin mi gü­cü var?” tar­tış­ma­sın­dan baş­ka bir şey de­ğil­dir. O hal­de si­ya­si da­va­la­rı gö­rüş­mek için ku­rul­muş bir Mah­ke­me’nin bu tür­den da­va­lar­dan hoş­nut ol­ma­dı­ğı­nı ilan et­me­si gü­cün ad­re­si­nin baş­ka yer­ler ol­du­ğu­nun da zım­ni ka­bu­lü ol­sa ge­rek.
Hal böy­ley­ken Mah­ke­me’nin “bir şey de­me” ih­ti­ma­li de yok­tur. Mah­ke­me, si­ya­si bir he­sap­laş­ma­nın hu­ku­ki tek­no­lo­ji im­kan­la­rı çer­çe­ve­sin­de ça­lı­şan bir me­ka­niz­ma­sın­dan öte bir an­lam ta­şı­ma­mak­ta­dır. Bü­tün po­zi­tif hu­kuk tek­nik­le­ri­ni de altüst ede­rek, ba­şör­tü­sü ya­sa­ğı­na “de­vam” der­ken ve 367 tra­je­di­si­ni kut­sar­ken si­ya­si güç odak­la­rı me­ka­niz­ma­yı men­fi kur­gu­la­mış­tı; AK Par­ti da­va­sın­da ise müs­pet kur­gu­la­dı­lar. Bu yüz­den Mah­ke­me’nin en bü­yük sı­kın­tı­sı ka­rar al­mak­tan çok, ge­rek­çe yaz­mak. Tür­ki­ye’nin yüz­yıl­lık va­ro­luş­sal tar­tış­ma ko­nu­su­na yas­la­na­rak açı­lan bir da­va­nın, Mah­ke­me ta­ra­fın­dan 2,5 gün­de bi­ti­ril­miş ol­ma­sı­nı, “me­sai ta­nı­maz bir fe­da­kar­lık­tan” zi­ya­de, “ne­ti­ce ma­te­ma­ti­ği­nin si­ya­si ayar sü­re­si” ola­rak oku­mak da­ha hik­met­li ola­cak­tır. Hü­la­sa Mah­ke­me hiç­bir şey de­me­miş­tir. Bu ka­rar, ya­şa­nan Ku­zey Irak ha­re­ka­tı son­ra­sı or­ta­ya çı­kan den­ge­den mü­te­vel­lit ku­rum­sal bir mu­ta­ba­kat ile Tür­ki­ye’nin mil­li nor­mal­leş­me­si­ni de­rin­den et­ki­le­ye­cek bir pro­vo­kas­yo­nun, kü­re­sel ser­ma­ye hi­ma­ye­sin­de YAŞ top­lan­tı­la­rı baş­la­ma­dan önü­ne ge­çil­me­sin­den iba­ret­tir.Bu yö­nüy­le ka­ra­rın ba­zı ta­bii ne­ti­ce­le­ri ola­cak­tır.
Tes­vi­ye mi Tas­fi­ye mi?
Ye­ni dö­nem­de Tür­ki­ye’yi ne­ler bek­li­yor? Bu say­fa­la­rın dik­kat­li oku­yu­cu­la­rı, AK Par­ti’ye ka­pat­ma da­va­sı açıl­dı­ğın­da ye­ni sü­re­ci “14 Mart tas­fi­ye­si” şek­lin­de isim­len­dir­di­ği­mi­zi ha­tır­la­ya­cak­lar­dır. Mart ayın­da­ki tas­fi­ye sü­re­ci­ni şöy­le oku­muş­tuk: “Tür­ki­ye’nin iç kon­so­li­das­yo­nu­na, mil­let­leş­me ça­ba­la­rı­na sö­mür­ge­ci bir dil kul­la­na­rak di­re­nen ‘Mü­es­ses Ni­zam’ın anak­ro­nik un­sur­la­rı, kâh ön­le­ri­ne ko­nu­lan bir pro­je­yi ha­ya­ta ge­çir­mek için, kâh ki­nin so­nu­cu or­ta­ya çı­kan akıl tu­tul­ma­sı ile gün­de­me dü­şü­ve­ri­yor­lar. Ve ne­re­dey­se her se­fe­rin­de tas­fi­ye yap­ma­ya kal­kar­ken, tas­fi­ye olu­yor­lar. 27 Ni­san tas­fi­ye­si­nin so­nu­cu TSK bil­di­ri­si­ne yan­sı­yan ‘ha­in­ler­den da­ha faz­la za­rar ve­ren­ler’ ifa­de­si olur­ken, 14 Mart tas­fi­ye­si­nin so­nu­cu Tür­ki­ye’nin her ye­rin­den tem­sil gü­cü­ne sa­hip olan ‘or­tak ira­de’ye sal­dı­rı­la­rın, mil­li gü­ven­li­ğin te­mi­na­tı adı­na ko­ru­ma al­tı­na alın­ma­sı ola­bi­lir. AK Par­ti’yi Tür­ki­ye res­min­den tas­fi­ye et­me­ye ça­lış­mak, bü­tün mil­le­ti ya­tay ke­se­bi­len el­de­ki tek fay hat­tı­nı ha­re­ke­te ge­çir­mek­ten fark­sız ola­cak­tır. Bu gi­ri­şim­de bu­lu­nan­la­rın sos­yo­lo­ji­yi ip­tal et­me­nin müm­kün ola­ma­ya­ca­ğı­nı id­rak ede­cek zi­hin­sel do­na­nım­da ol­ma­dık­la­rı, ha­zır­la­dık­la­rı id­di­ana­me­den an­la­şı­lı­yor. Tam da bu do­na­nım ek­sik­li­ğin­den do­la­yı mil­li nor­mal­leş­me­ye kat­kı sağ­la­ma­la­rı ka­der­le­ri ola­cak­tır. Mil­le­tin dev­le­ti­ni, hi­ley­le ve ceb­ren mil­let­ten uzak tut­ma ma­nev­ra­la­rı, bu son ham­le ile mil­le­tin dev­le­ti­ne bir kez da­ha sa­hip çık­ma­sıy­la so­nuç­la­na­cak­tır.” Tem­muz so­nun­da açık­la­nan Mah­ke­me ka­ra­rı bu tes­pit­le­ri te­yit et­mek­ten öte­ye ge­çe­me­di.
Ka­pat­ma da­va­sı­nı açan­la­rı ha­re­ke­te ge­çi­ren bir­çok fark­lı se­bep bu­lun­mak­tay­dı. En ge­nel an­lam­da bu, “es­ki dü­zen”in ve onun ni­met­le­ri­nin el­le­ri­nin al­tın­dan ka­yıp gi­di­şi­ni sin­di­re­me­yen ba­zı anak­ro­nik un­sur­la­rın, iç ve dış mih­rak­lar adı­na, elit de­ği­şi­mi ve dö­nü­şü­mü­ne bey­hu­de di­re­niş­le­ri­ni tem­sil edi­yor­du. Or­ta­ya çı­kan Mah­ke­me ka­ra­rı, önü­müz­de­ki dö­nem­de vu­ku bul­ma­sı ko­lay­la­şan tas­fi­ye sü­re­ci ön­ce­si si­ya­sal ve sos­yo­lo­jik ha­ri­ta­yı tes­vi­ye ede­cek­tir. Önü­müz­de­ki sü­reç­te anak­ro­nik un­sur­la­rı­mı­zın, “AK Par­ti’nin mah­kum ol­du­ğu, kri­zin de­vam et­ti­ği, on üye­nin odak tes­pi­ti yap­tı­ğı, De­mok­les kı­lı­cı­nın sal­lan­dı­ğı, AK Par­ti’nin ha­dım edil­di­ği ve bun­dan son­ra hiç­bir de­ği­şim öne­ri­siy­le ge­le­me­ye­ce­ği” vs. gi­bi “ye­nil­miş asi” ta­dın­da­ki çı­kış­la­rı­na bol bol ma­ruz ka­la­ca­ğız. Böy­le­si dö­nem­ler­de bu lis­te­ye, onu di­le ge­ti­ren­ler­den çok, din­le­yen­ler ina­nır­lar. Oy­sa işin as­lı baş­ka­dır. Ye­nil­miş asi­le­ri­mi­zin, ye­nil­gi­ye ba­ha­ne bul­mak­tan baş­ka ça­re­le­ri ol­ma­dı­ğı or­tada­dır. Bu nok­ta­da AK Par­ti’nin, Tür­ki­ye’nin ka­zan­dı­ğı­nı id­rak et­me­si ge­rek­mek­te­dir. Ye­ni dö­nem­de, AK Par­ti’nin “söy­lem­de mu­te­dil-ey­lem­de ka­rar­lı” bir çiz­gi ile yü­rü­ye­bil­me­si­nin yo­lu, kor­ku tel­lal­la­rın­dan ve söy­lem­le­rin­den uzak dur­ma­sın­dan geç­mek­te­dir.
Ön­ce­lik­le, Mah­ke­me ka­ra­rı­na yö­ne­lik en faz­la di­le ge­ti­ri­len “10 üye AK Par­ti’nin odak ol­du­ğu­nu tes­pit et­ti” yak­la­şı­mı me­se­le­nin özün­den uzak­laş­mak ola­cak­tır. Oy­sa asıl so­rul­ma­sı ge­re­ken, 9’a 2 şek­lin­de­ki Mah­ke­me den­ge­si­nin na­sıl olup da 6’ya 5’e dö­nüş­tü­ğü­dür. Tür­ban ve 367 ka­rar­la­rı­nı ve­ren bu üye­ler de­ğil mi­dir? Eğer bu so­ru­ya “AK Par­ti sa­vun­ma­sı çok et­ki­li ol­muş” şek­lin­de bir ce­vap ver­mi­yor­sa­nız, “10 üye­nin par­ti­nin la­ik­lik kar­şı­tı ey­lem­le­re odak ol­du­ğu­na da­ir bir tes­pit yap­tık­la­rı­nı” da söy­le­ye­mez­si­niz. Olan şu­dur: Ka­pat­ma ile or­ta­ya çı­kan pro­vo­kas­yon, mil­li ve kü­re­sel den­ge­le­re fe­na hal­de tos­la­mış­tır. Ka­pat­ma­yı açık­la­ya­ma­ya­cak­la­rı gi­bi ka­pat­ma­ma­yı da açık­la­ya­ma­ya­cak­la­rın­dan 6’ya 5 den­ge­si kur­mak­tan baş­ka ça­re bu­la­ma­mış­lar­dır. 9’luk ka­nat­tan mez­kur den­ge­nin ku­rul­ma­sı­na zo­ra­ki kat­kı alın­dı­ğın­dan, 2’lik ka­nat­tan dü­şük yo­ğun­luk­lu bir kur­ban ve­ri­le­rek me­se­le vu­zu­ha ka­vuş­tu­rul­muş­tur. El­bet­te bu ara­da id­di­ana­me­de­ki ulus-dev­let tar­tış­ma­la­rı, kü­re­sel­leş­me, la­ik­lik, ılım­lı İs­lam, top­lu­mun İs­lam dev­le­ti­ne dö­nüş­tü­rül­me­si gi­bi ol­duk­ça il­ginç ve ori­ji­nal ko­nu baş­lık­la­rı da uzun uza­dı­ya mü­ta­la­a edil­miş­tir! So­nuç: Mil­li nor­mal­leş­me­yi in­kı­ta­a uğ­ra­ta­cak bir baş­ka pro­vo­ka­tif gi­ri­şim tes­vi­ye edil­miş­tir. Biz­zat tes­vi­ye­yi ya­pan­la­rın baş­ka­nı da ka­rar ön­ce­si tes­vi­ye sü­re­ci­nin bir tas­fi­ye sü­re­ci ile taç­lan­dı­rı­lır­sa her­kes­ten ön­ce ken­di­le­ri­nin mut­lu ola­ca­ğı­nı ol­duk­ça net bir şe­kil­de ifa­de et­miş­tir.
Ku­zey Irak ha­re­ka­tı son­ra­sı sağ bir ik­ti­da­rı as­ker ile ay­nı mev­zi­ye ge­ti­ren tab­lo, Mü­es­ses Ni­zam’ın anak­ro­nik un­sur­la­rı açı­sın­dan kal­dı­rı­la­ma­ya­cak ka­dar ağır bir so­nuç­tu. Öy­le ki bu du­ru­mun “muk­te­dir ik­ti­dar” denk­le­mi­nin önü­nü aça­ca­ğı­nı ol­duk­ça iyi gör­dü­ler. Ka­pat­ma da­va­sı ile ha­re­ke­te geç­ti­ler. La­kin 14 Mart’ta AK Par­ti’ye da­va aç­maz­dan ev­vel bir bü­yük yan­lış da­ha yap­tı­lar. 13 Mart’ta, ka­pat­ma da­va­sın­dan bir gün ön­ce, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin ya­ban­cı şir­ket­le­rin Tür­ki­ye’de ta­şın­maz mülk edin­me hak­kı­nı ip­tal et­me­siy­le baş­lat­tı­ğı sü­reç, ön­ce hu­ku­kun kü­re­sel ser­ma­ye ile kar­şıt bir po­zis­yo­na düş­me­si­ni sağ­la­dı. Bu, yar­gı­nın sa­de­ce AK Par­ti’yle de­ğil, ay­nı an­da bir­kaç cep­he­de mü­ca­de­le et­me­si­ni zo­run­lu kı­lı­yor­du. Ge­rek kü­re­sel ser­ma­ye­nin ge­rek­se de kü­re­sel fi­nan­sın si­ya­sal bas­kı­sı al­tın­da da­va­nın “hu­ku­ki so­nu­cu”, ka­pa­tıl­ma­nın ne­ti­ce­le­ri­nin kon­trol edil­me­si­ni ne­re­dey­se im­kan­sız ha­le ge­ti­re­cek­ti. Mah­ke­me ka­ra­rı­nın açık­lan­ma­sı­na bir haf­ta ka­la, kü­re­sel ser­ma­ye­nin son düz­lük­te ina­nıl­maz bir atak yap­tı­ğı­na he­pi­miz şa­hit ol­duk. Ar­dı ar­dı­na ra­por­lar ya­yın­lan­ma­ya, edi­tor­yal ma­ka­le­ler ka­le­me alın­ma­ya, de­meç­ler ve­ril­me­ye baş­lan­dı. Sa­de­ce Gold­man Sachs, Me­rrill Lynch, Leh­man Brot­hers, Nor­de­a ve De­uts­che Bank’ın ya­yın­la­dık­la­rı ra­por­la­ra bi­le bak­mak, yar­gı­nın na­sıl bir na­if­lik­le yel de­ğir­men­le­riy­le kav­ga et­ti­ği­ni gör­mek için ye­ter­li­dir.
Da­va­yı açan­la­rın kav­ga et­me­ye ça­lış­tı­ğı tek yel de­ğir­me­ni kü­re­sel ser­ma­ye ol­sa iyiy­di. Dü­zen­li bir şe­kil­de so­ka­ğa dö­kü­len, so­ka­ğı ve sos­yo­lo­ji­yi ta­nı­dı­ğı­nı zan­ne­den bu kit­le­mi­zin en faz­la ıs­ka­la­dı­ğı ol­gu­la­rın ba­şın­da sos­yo­lo­ji gel­mek­te­dir. Ye­ni 31 Mart­çı­lar’ın “Es­ki dü­ze­ni is­te­rük” dü­ze­yin­de­ki sos­yo­lo­jik yak­la­şım­la­rı­nın Tür­ki­ye ger­çe­ği­ni id­rak et­me­si el­bet­te müm­kün de­ğil­di. Müm­kün ol­say­dı, açı­lan da­va önün­de­ki en bü­yük en­ge­lin, “Tür­ki­ye’nin elin­de ka­lan son çi­men­to­nun ik­ti­dar par­ti­si ol­du­ğu” ger­çe­ği­ni gö­rür­ler­di. Tür­ki­ye’nin her ta­ra­fı­nı tem­sil gü­cü­ne sa­hip tek ha­re­ket ol­du­ğu­nu an­la­ma­ya ça­lı­şa­bi­lir, bu ha­ki­ka­tin as­ke­rî ce­nah­ta ne gi­bi bir an­la­mı ol­du­ğu­na da­ir dü­şü­ne­bi­lir­ler­di. En azın­dan Tür­ki­ye’de bir Kürt me­se­le­si ol­du­ğu­nu fark ede­bi­lir­ler­di. Ol­ma­dı, ya­pa­ma­dı­lar. An­la­ya­ma­dık­la­rı bir baş­ka ha­ki­kat de Tür­ki­ye’nin böl­ge­sel eko­no­mi po­li­ti­ği ve je­opo­li­ti­ği­nin gel­di­ği son nok­tay­dı. Irak iş­ga­li son­ra­sı olu­şan “he­ge­mon­ya­dan ye­ni güç­ler den­ge­si­ne” ge­çiş sü­re­cin­de Tür­ki­ye’nin al­dı­ğı yo­lu fark bi­le ede­me­di­ler. Böl­ge­sel bir­çok denk­le­min ayak­ta dur­ma­sı­nı sağ­la­yan Tür­ki­ye’nin, bu ka­dar an­ga­je ol­muş po­zis­yon­la­rın­dan bir Mah­ke­me ka­ra­rıy­la çe­ki­le­bi­le­ce­ği­ni dü­şü­ne­cek ka­dar na­if dav­ran­dı­lar. Hü­la­sa kü­re­sel ser­ma­ye­yi, ül­ke sos­yo­lo­ji­si­ni, böl­ge­sel ve ulus­la­ra­ra­sı si­ya­se­ti ıs­ka­la­ma­nın ma­li­ye­ti ola­rak, mu­arı­zı­nı gü­ven­di­ği dağ­lar­da tas­fi­ye et­me­ye ça­lı­şır­ken, ken­di­le­ri­ni tes­vi­ye edil­miş bir hal­de bul­du­lar.
Eğer ya­şa­nan sü­re­ci yu­ka­rı­da ak­tar­dı­ğı­mız gi­bi oku­ma­yı de­ner­sek bir baş­ka önem­li so­nuç da­ha or­ta­ya çık­mak­ta­dır. Bu sü­reç­te AK Par­ti ol­duk­ça edil­gen ko­num­da­dır. Er­do­ğan-Baş­buğ gö­rüş­me­si­ni say­maz­sak, AK Par­ti sü­re­ci ey­lem­siz­lik içe­ri­sin­de ge­çir­miş ol­du. Ye­ni dö­nem­de AK Par­ti’nin önün­de iki ih­ti­mal bu­lun­mak­ta­dır. Ya Mah­ke­me ka­ra­rın­da den­ge hik­met­le­ri ara­yıp “6’ya 5” hu­ra­fe­si­ne ken­di­si­ni kur­ban ve­re­rek “tes­vi­ye olu­nan­lar” ara­sı­na ka­tı­la­cak ya da si­ya­si pü­rüz­le­rin tes­vi­ye edil­di­ği­ni gö­re­rek “tas­fi­ye sü­re­ci”ni baş­la­ta­cak­tır. Bu ise AK Par­ti’nin Tür­ki­ye ve ken­di­si için bü­yük ve va­ro­luş­sal so­ru­lar sor­ma­sıy­la müm­kün­dür. An­cak bü­yük so­ru­lar Tür­ki­ye’nin asır­lık yük­le­rin­den kur­tul­ma­sı­nı ve sıç­ra­ma­sı­nı sağ­la­ya­bi­lir.

Paylaş Tavsiye Et