ERGENEKON terör örgütüne ilişkin uzun bir soruşturmayı takiben hazırlanan iddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek kamuoyuna açıklandı ve yargıya intikal etti. Basına akseden bilgilere göre ilk duruşma, 20 Ekim tarihinde yapılacak. Mahkeme tarafından kabulüyle birlikte yaklaşık 2500 sayfalık iddianameye ulaşabilen kamuoyu, artık spekülasyonların ötesinde, terör marifetiyle kaos yaratmak ve bu surette darbe yapılması sağlanarak anayasal düzeni değiştirmek amacını taşıyan bir gizli örgütle karşı karşıya olduğunu gördü. Bu amaçla kurulan yapının, teşkilat şeması ve mensuplarının büyük kısmı ortaya çıkarıldı. İşlenen ve tasarlanan suçların dökümü yapıldı. İddianameyi sulandırmaya veya Ergenekon terör örgütünün avukatlığına soyunarak örgüte siyasi bir şemsiye sunmaya çalışanlar, artık ne yaparlarsa yapsınlar bataklığa daha da batmaktan öte bir netice alamayacaklar. Çünkü yukarıda özetlediğimiz çerçevenin içi somut olarak iddianamede doldurulmuş durumda ve mevcut spekülasyonlardan da vahim bir tablo ile karşı karşıya olunduğu ayan beyan görülüyor. İddianamenin kabul edilmesiyle beraber, sulandırma ve avukatlık ilan ederek meseleyi siyasileştirme çabaları boşa çıktı. Bundan sonra mesele, yargı eliyle usulüne uygun şekilde ilerleyecek. Konunun bütün taraflarının ve kamuoyunun tamamının, yargıya yardımcı olmak cihetini takip etmeyeceği ise meydanda. Soruşturmayı yürüten emniyet kuvvetlerine ve savcılara her fırsatta insaf, izan ve nezaketle bağdaşmayacak şekilde saldıran ve onları tehdit edenler, bundan sonra da boş durmayacaklardır. Şimdi Mahkeme, Yargıtay, Adalet Bakanlığı ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na benzeri tehdit ve tesir çalışmalarının denenmesi ihtimal dâhilinde. Esasen Ergenekon terör örgütünün yapılanması ve lobi faaliyetlerinin bir amacı da, yargıyı ve medyayı bu istikamette yönlendirmek ve baskı altına almak.
Örgütün medyadaki ayağının, gücünü halen büyük ölçüde muhafaza ettiği ve bu sayede iddianame aleyhinde kamuoyu yaratma çalışmalarını sürdüreceği anlaşılıyor. Nitekim bir süre önce basına akseden bir Ergenekon belgesinden, bu istikamette yapılacak dezenformasyona ilişkin bir talimatnamenin varlığını biliyoruz. Bu noktada şu hususu kaydetmekte fayda var: İddianame, kabul edildikten ve kamuoyuna mal olduktan sonra, ulusalcılık adına sanıklara sahip çıkmak artık eskiye nispetle daha zor olacaktır. Ulusalcılık akımı, kendi içerisinde ister istemez bir tartışma yaşayacaktır. Ulusalcılığı gayrimeşru yollardan arındırarak meşru yollardan yürümek isteyenlerin önü açılacaktır. Bu tartışma ve ayrışma, kendilerini, arkasındaki siyasi akım sebebiyle Ergenekonculara sahip çıkma zorunda hisseden kanaat önderlerini daha tarafsız ve davanın sonucunu bekleyen bir konuma getirecektir. Demokrat ve sivil kamuoyunun meydana gelecek muhtemel ayrışma halinde, tarafları tefrik ederek konuya yaklaşması “Ergenekoncuların tecridi” bakımından yerinde olacaktır. Laiklik, ulusal bütünlük, küreselleşme ve AK Parti’den rahatsız olanların ulusalcılık adı altında reaksiyoner bir cephede buluşmaları, gelişmelerin ve siyasetin tabiatına uygun bir durum. Demokratik hukuk devleti ve parlamenter sistem, bu reaksiyoner cephenin meşru yollarla tepkilerini ifade etmesi ve temsiline engel değil, yardımcı olmalı. Buradaki tartışma ve mücadele, demokratik çerçevede ve demokratik araçlarla yürütülmeli.
Reaksiyoner cepheyi, çete ve darbe amacıyla kullanmak isteyen Ergenekon ve benzeri örgütlere karşı ise demokratik hukuk devleti prensipleri içerisinde hukuki bir mücadele verilmeli. Burada soruşturmayı yürüten emniyet kuvvetlerinin, savcıların, hükümetin ve soruşturmayı destekleyen kamuoyunun hassas bir noktaya dikkat etmesi gerekiyor: Ergenekon ve benzeri terör örgütleriyle mücadele ederken kesinlikle hukuk kurallarına, insan haklarına, cani dahi olsalar sanıkların izzeti nefislerine, toplumun adabına ve nezaket kurallarına azami şekilde uyulmalı. Bu konularda usul ve kural ihlal edenler de, hukuki zeminde kovuşturulmalı. Bu dikkat, demokratik hukuk devletinin inşası ve soruşturmanın selameti bakımından hayati önemde. Bu konuda gösterilecek özen, demokratik hukuk devleti ve sivil yönetim cephesini genişletecek ve Ergenekon içindeki çözülmeyi hızlandırarak soruşturmaya yardımcı olacaktır.
İddianamenin, Ergenekon operasyonunda Hurşit Tolon ve Şener Eruygur paşaların gözaltına alınmasıyla başlayan son dalgayı ihtiva etmemesi, en azından şimdilik bir ek iddianamenin hazırlandığını gösteriyor. Ancak operasyonun devam etmesi ve iddianameye yeni eklerin yapılması kuvvetle muhtemel. Çünkü örgütün henüz tam anlamıyla çökertilmediğini ve örgütün bir numarasının hâlâ gözaltına alınmadığı iddialarını hatırlamakta fayda var. Bu tür soruşturmaların, tabiatı icabı zor ilerlediği başka örneklerden de biliniyor. Öte yandan iddianameyi yetersiz ve eksik bulan ve darbe günlükleri iddianamede yer almadığı için “Dağ fare doğurdu” diyenlere de rastlıyoruz. Bu kimselerin bir kısmının amacı, soruşturmayı yürüten ve iddianameyi hazırlayan ekibi tazyik ederek yanlış yapmalarına yol açmak. Beklenen yanlış ise iddianameyi hazırlayanları, bilhassa ordu ve diğer güvenlik bürokrasisi ile karşı karşıya getirmek. İddianameyi hazırlayan heyetin, bu bahiste şimdiye kadar gösterdikleri özen takdire şayan. İddianamede Ergenekon terör örgütünün kendisini TSK’nın içinde faaliyet gösteren bir kurummuş gibi göstermesine bizzat Genelkurmay Başkanlığı’nın ifadeleriyle cevap verilmiş olması manidar. Genelkurmay’ın bu tür örgütlerin orduya sızma ve orduyu etkileme çalışmalarına zaman içerisinde, tasfiyelerin ötesinde bir reformla karşılık vereceğini tahmin edebiliriz. Ordu yavaş hareket eden devasa bir bürokrasiyi temsil etse ve ideolojik vesayet anlayışını kaybetmek istemese de, Weberyen anlamda rasyonel bir kurum olduğu için gerekeni yapacaktır. Nitekim bu süreç zarfında ordunun bu istikamete yöneldiği anlaşılıyor. Bu yeniden yapılanma, ordu adına konuşan kimi gazetecilerin ve siyasetçilerin anlamakta zorlandıkları ve bu yüzden de artık emekli veya tasfiye edilecekleri bir sürece denk gelecektir.
Bütün bunlara rağmen sadece bir iddianamenin Türkiye’yi darbe, kontrgerilla ve çetelerden kurtarmasını beklemek de gerçekçi değil. Yargının yanında yasama, yürütme ve kamuoyu da bu konuda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirirse, Türkiye’nin bu süreçten daha medeni ve demokratik bir ülke olarak çıkması mümkün olabilecek. Esasen iddianamenin ve soruşturmanın genişlemesi de diğer aktörlerin performansıyla orantılı olacak. İddianame, başlangıcın umut verici olduğunu gösteriyor.
Paylaş
Tavsiye Et