DÜNYANIN her köşesinde yakından takip edilen bir seçim sonucunda başkanlık koltuğuna oturan Barack Obama’nın izleyeceği dış politika üzerine şimdiden çeşitli değerlendirmeler yayınlanmaya başlandı. Obama ve ekibinin Ortadoğu politikası da, bölgemizi ciddi şekilde etkileyecek olması nedeniyle Türkiye’de tartışılan konular arasında. Hamas’ın sona eren ateşkesi uzatmadığı; Filistin, İsrail, Lübnan ve İran’da önemli seçimlerin yapılacağı; Irak’tan Amerikan askerlerinin çekilmesinin güvenlik anlaşması sonrasında takvime bağlanacağı bir dönemde, ABD’nin yeni yönetiminin izleyeceği dış politika, belirleyici bir faktör olarak analizlere dâhil ediliyor.
Özellikle neoconların etkin olduğu George W. Bush yönetiminin ilk döneminde, Ortadoğu’da girişilen iddialı projelerden, izlenen tek taraflı tutum nedeniyle ABD’nin imajı ve çıkarları ciddi şekilde zarar gördü. Bunun en son ve çarpıcı örneğini ise geçen ay Bağdat’a veda ziyareti sırasında Bush’a fırlatılan ayakkabı ile gördük. Baskıcı bir diktatörden kurtardıklarını düşündükleri insanların bile kendilerine bu kadar tepki duyduğu bir coğrafyada, Amerikalıların yeni başkanı Obama, ülkesinin çıkarlarını korumak ve berbat durumdaki imajını tamir etmek için çok çalışmak zorunda.
Bu noktada Obama’nın tercihleri bize ışık tutabilir. Obama’nın kendisine yardımcı olarak seçtiği Joe Biden, dış politika konularında tecrübeli bir isim. Dışişleri bakanlığına getirilen Hillary Clinton da eşi dolayısıyla dış politika konularına aşina. Ama o da Demokratlar içerisinde Irak konusunda şahin bir tavır takınmıştı. Halen savunma bakanlığı koltuğunda oturan Robert Gates’in bu görevini sürdürecek olması da, Obama’nın tecrübeye önem veren, realizmden fazla uzaklaşmayacak bir siyaset izleyeceğinin işaretleri.
Fakat Obama’nın, kimliği nedeniyle, selefinin aksine çok taraflılığı esas alan bir başkanlık profili çizeceği yönündeki beklentiler oldukça yaygın. Obama’nın uluslararası konulara bir Teksas kovboyu gibi müdahaleci ve tehditkâr değil, bilgi sahibi, tecrübeli, hassas ve ölçülü yaklaşacağı düşünülüyor. Bugün İslam dünyasında istenen, Obama’nın Ortadoğu’da çifte standardı değil, demokrasiyi ve insan haklarını temel alan bir dış politika izlemesi.
Göreve başlar başlamaz farklı kişi, ülke ve grupların farklı beklentileri ile karşılaşacak olan Obama’nın Ortadoğu’da işi hiç de kolay değil. Irak örneğini ele alalım. Amerikan güçlerinin üç yıl sonra ülkeden tamamen ayrılmasını kabul eden tasarı kısa süre önce kabul edildi. Zaten Obama da seçim kampanyası sırasında başkanlığının ilk on altı ayı içerisinde Irak’tan Amerikan askerlerini çekme sözü vermişti. Burada önemli olan nokta, Iraklı otoritelere yetki devrinin aşamalı bir şekilde sorunsuzca gerçekleşmesinde yatıyor. Şu an için ülkedeki şiddet olayları azalsa da, ABD’nin çekilmesinden sonra güç mücadelesi yeniden kanlı hale dönüşebilir.
İran konusu da Obama’nın başkanlığı dönemindeki önemli dış politika konularından biri olmaya devam edecek. İran’ın nükleer silah sahibi olmasını kabul edilemez bulan Obama, Tahran yönetimi ile doğrudan ve şartsız müzakerelerin yapılabileceğini dile getirmişti. Bu noktada Obama yönetiminden beklenen, mevcut uluslararası müzakere kanallarının yanında Türkiye gibi bölge ülkelerinin tekliflerini de değerlendirerek diplomasiyi sonuna kadar kullanmasıdır. 2009 ortasında İran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde bu konuda ciddi bir gelişme umulmasa da, seçim sonrasında İran’ın nükleer programı meselesi uluslararası gündemi yoğun şekilde meşgul edecektir. Seçimlerden önce ABD yönetiminin bu konudaki sert yaklaşımının, kendi çıkarlarına hizmet etmeyeceği ve konunun içişlerine müdahale gibi algılanarak seçim malzemesi yapılacağı aşikârdır.
Filistin meselesi de Obama’nın bölge politikasında önemli bir yer tutacaktır. Obama seçim sırasındaki söylemi ve seçim sonrasında İsrail doğumlu Rahm Emmanuel’i eşbaşkanlık olarak da nitelenen Beyaz Saray Genel Sekreterliği’ne getirmesi ile bu konuda nasıl hareket edeceğinin sinyallerini vermişti. Obama, Filistin’de ve İsrail’de yapılacak seçimlerde ortaya çıkacak yeni tabloya göre tutumunu şekillendirecektir. Hamas ile İsrail arasındaki altı aylık ateşkesin sona ermesinin ardından İsrail’in Gazze’de yeniden ölçüsüz şiddet kullanmaya başladığı bir dönemde, Filistin’de 10 Ocak’ta yapılması planlanan seçimlerin, Filistinlilerin şu an içinde bulundukları ağır şartları iyileştireceği yönünde bir umut beslemek giderek zorlaşıyor.
İsrail’in birkaç aydır yaşadığı siyasi sorunlar nedeniyle, Benyamin Netanyahu liderliğindeki muhalefet partisi Likud’un Şubat ayında yapılacak seçimlerden galip çıkması muhtemel. Netanyahu’nun önceki başbakanlığı dönemindeki tutumu ve şu anki söylemi dikkate alındığında, Filistin sorununda bir iyileşme ve çözüm, Obama yönetiminin kararlı bir tavır sergilemesine bağlı görünüyor. Ama Filistin-İsrail veya Suriye-İsrail sorunlarının çözümü yolunda atılacak adımların ABD’nin Ortadoğu’daki fazlasıyla kötü imajını düzeltmede ve çıkarlarını korumada önemli rol oynayacağını belirten pek çok kişi, Obama’ya bu konuda girişimde bulunmasını öneriyor. Böylesi bir girişimin olup olmayacağını öğrenmek için Obama’nın göreve başlayacağı 20 Ocak sonrasını beklemek gerekiyor.
Paylaş
Tavsiye Et