Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Kalıp yargıların gölgesinde, “bura”dan “ora”ya bakmak
Nazife Şişman
MAR­DİN’DE­Kİ kat­li­am son­ra­sın­da her­kes bir açık­la­ma yap­ma­ya ça­lış­tı. Ga­ze­te­ci­ler kli­şe yak­la­şım­la­ra sı­ğın­dı­lar he­men: Tö­re, na­mus vs… Ka­dın hak­la­rı sa­vu­nu­cu­la­rı bu ha­zır kli­şe üze­rin­den yo­rum­lar yap­tı­lar ace­ley­le. Ka­dın­lar eği­tim­siz­di, eko­no­mik gü­ven­ce­le­ri yok­tu, bu ne­den­le na­mus ci­na­yet­le­ri­nin kur­ban­la­rı ol­mak­tan kur­tu­la­mı­yor­lar­dı. Sos­yo­log-ga­ze­te­ci­ler ken­di­le­rin­ce de­rin­leş­tir­di­ler ana­li­zi. Tür­ki­ye’nin ba­tı­sı Av­ru­pa stan­dart­la­rın­da bir ha­yat sü­rer­ken do­ğu­su ade­ta yüz­yıl­lar ön­ce­si­ni ya­şı­yor­du. Mo­dern­leş­me­nin mad­di ge­ti­ri­le­rin­den ye­te­rin­ce is­ti­fa­de edi­le­me­di­ği için “ge­ri ve köh­ne ge­le­nek­ler”, “bas­kı­cı cin­sel etik” hâ­lâ et­ki­si­ni sür­dü­rü­yor­du. İş­te “ora­lar”da bu ne­den­le böy­le şid­det olay­la­rı ya­şa­nı­yor­du.
Ama feo­dal ya­pı, top­rak sis­te­mi, hu­kuk ön­ce­si tö­re top­lu­mu gi­bi ana­liz­ler ka­ba bir şe­kil­de dev­re­ye so­kul­du­ğu için, aşi­ret­le es­ki Türk film­le­rin­de­ki ağa tip­le­me­si­ni yan­lış bir şe­kil­de öz­deş­leş­tir­mek­ten öte­ye gi­den de­rin bir tas­vir ve tah­lil söz ko­nu­su ol­ma­dı. Ko­ru­cu­luk sis­te­mi­nin eleş­ti­ri­si üze­rin­den si­ya­si ana­liz­ler ya­pan­lar­sa, sis­te­min de­ği­şen yön­le­ri­ne işa­ret et­me­le­ri­ne rağ­men yi­ne de bu hız­lı yo­rum ko­ro­su­na ka­tıl­dı­lar.
El­bet­te bu ko­ro­ya ka­tıl­ma­yan, tam ak­si­ne kli­şe ve ko­lay­cı yak­la­şım­la­rın ya­şa­nan­la­rı an­la­ma­mı­zı sağ­la­ya­ma­ya­ca­ğı­na, hat­ta işi da­ha da zor­laş­tı­ra­ca­ğı­na dik­kat çe­ken­ler de ol­du. Böl­ge için­den ko­nu­şan bir­kaç sos­yal bi­lim­ci­den bi­ri olan Doç. Dr. Maz­har Bağ­lı’nın bu ko­nuy­la il­gi­li ola­rak kla­sik sos­yo­lo­ji pa­ra­met­re­le­ri­nin aciz kal­dı­ğı­nı be­lirt­me­si, sos­yal bi­lim­le­rin oto­ri­ter ve kli­şe yak­la­şım­la­rı­na da bir eleş­ti­ri ge­ti­ri­yor­du. Sos­yo­lo­ji her şe­yi ko­lay­ca ve hız­la an­la­yıp ta­nım­la­ya­bi­lir miy­di? Böy­le ol­ma­dı­ğı­nı gör­dük.
Ney­di bu hız­lı yo­ru­mun te­mel bi­le­şen­le­ri? Tö­re, şid­det, na­mus. Do­ğu ya da İs­lam top­lum­la­rın­da bir­ta­kım ge­le­nek­le­rin hiç de­ğiş­me­den de­vam et­ti­ği, ka­tı na­mus an­la­yı­şı­nın cins­ler ara­sı iliş­ki­ler­de hü­küm sür­dü­ğü ve bu­nun şid­de­te dö­nüş­tü­ğü şek­lin­de­ki çağ­rı­şım­la­rı dev­re­ye so­kan te­rim­ler. Or­yan­ta­list yak­la­şı­mın Do­ğu için ha­zır­da tut­tu­ğu “şid­det ve şeh­vet” ek­se­nin­de­ki ka­lıp yar­gı­nın iz­le­ri­ni sü­re­bi­le­ce­ği­miz bir yo­rum bu.
Za­ten bu ne­den­le Ame­ri­ka’da bir ka­dın es­ki ya da ha­li­ha­zır­da­ki sev­gi­li­si ve­ya ko­ca­sı ta­ra­fın­dan öl­dü­rül­dü­ğün­de adı aşk ci­na­ye­ti olur­ken, Or­ta­do­ğu ve­ya İs­lam dün­ya­sı de­ni­len top­rak­lar­da böy­le bir olay mey­da­na gel­di­ğin­de, doğ­ru­dan tö­re/na­mus ci­na­ye­ti gi­bi kav­ram­laş­tır­ma­lar dev­re­ye gi­ri­yor. Ve aşk ci­na­ye­tin­de bi­rey, tö­re ci­na­ye­tin­de ise ce­ma­at be­lir­le­yi­ci di­ye dü­şü­nül­dü­ğün­den ara­la­rın­da bir hi­ye­rar­şi ku­ru­lu­yor. Bu kav­ram­laş­tır­ma­la­rın ar­ka pla­nın­da Do­ğu top­lum­la­rı­nın, an­tro­po­lo­ji­nin ko­nu­su olan ka­bi­le ya­pı­sı­nı sür­dür­mek­te ol­duk­la­rı ve bu ne­den­le Av­ru­pa’nın iler­le­me se­rü­ve­ni­nin ge­ri­sin­de kal­dık­la­rı şek­lin­de­ki bir ön­ka­bul mev­cut.
Av­ru­pa mer­kez­ci bi­li­min Do­ğu için kul­lan­dı­ğı bu kli­şe­ler -ki bun­la­rın bi­lim­sel de­ğil si­ya­si ve stra­te­jik ol­du­ğu her­ke­sin ma­lu­mu- bu­gün Tür­ki­ye’de ül­ke­nin do­ğu­su ve gü­ney­do­ğu­su için kul­la­nı­lı­yor. Bu hem aka­de­mik hem de si­ya­si ve top­lum­sal açı­dan çok cid­di bir ha­ta. Çün­kü bu böl­ge­de de şid­de­ti bes­le­yen pek çok fark­lı pa­ra­met­re var. Ve bun­lar “ora­lar”a öz­gü de­ğiş­me­yen özel­lik­ler de­ğil, or­ta­ya çı­kan ye­ni şart­la­rın bes­le­di­ği bel­ki de tüm dün­ya­da­ki şid­de­tin ge­nel ni­te­lik­le­ri­ni ta­şı­yan pa­ra­met­re­ler.
Bu ne­den­le kan don­du­ru­cu bir vah­şet ola­rak “iz­le­di­ği­miz” Mar­din’de­ki ci­na­yet­ler do­la­yı­mın­dan gün­de­me ge­len bu “Do­ğu’ya ba­kış”ı özel­lik­le ka­dın­lar ve cin­sel ah­lak ko­nu­sun­da­ki hâ­kim ka­lıp yar­gı­la­ra atıf­la ele al­mak­ta fay­da var. Çün­kü yi­ne Maz­har Bağ­lı’nın ifa­de et­ti­ği üze­re tö­re kav­ra­mı­nın son yıl­lar­da ka­dın ko­nu­su­na in­dir­gen­miş ol­du­ğu gö­rü­lü­yor. Hal­bu­ki Tür­ki­ye’nin do­ğu­sun­da­ki top­lum­sal olay­lar için tö­re, tek ba­şı­na bir pa­ra­met­re oluş­tur­ma­dı­ğı gi­bi sa­de­ce ka­dın­lar­la il­gi­li bir­ta­kım ge­le­nek­ler­den de iba­ret de­ğil.
As­lın­da bu yak­la­şı­mın or­yan­ta­liz­min bü­tün Do­ğu’yu (İs­lam dün­ya­sı­nı) bir ka­dın ola­rak kod­la­ma­sı ve “İs­lam ka­dın­lar için ezi­ci­dir, İs­lam top­lum­la­rı­nın ge­ri kal­ma­sı­nın te­mel ne­de­ni de bu­dur” şek­lin­de özet­le­ne­bi­le­cek yak­la­şı­mı ile bir de­vam­lı­lık iliş­ki­si için­de ol­du­ğu­nu söy­le­mek müm­kün. Bu se­bep­le Gü­ney­do­ğu, tö­re, na­mus ci­na­ye­ti gi­bi ge­nel­le­yi­ci ve top­tan yar­gı­la­rın ni­çin isa­bet­siz ol­du­ğu­nu, aka­de­mi­de hâ­kim olan “Or­ta­do­ğu­lu ka­dın­lar”, “Müs­lü­man ka­dın­lar” gi­bi ge­nel­le­yi­ci ve top­tan ana­liz ka­te­go­ri­le­ri­nin eleş­ti­ri­si üze­rin­den de tes­pit ede­bi­li­riz.
Bi­lin­di­ği gi­bi Af­ri­ka’nın gü­ney ucun­dan ku­zey­de Ta­ta­ris­tan’a, ba­tı­da ise Tür­ki­ye’den do­ğu­da Af­ga­nis­tan’a ka­dar ge­niş bir coğ­raf­ya­da­ki ka­dın­la­rın sos­yo-eko­no­mik ve si­ya­sal du­ru­mun­dan bah­se­di­lir­ken ge­nel ola­rak “Müs­lü­man ka­dın” te­ri­mi kul­la­nı­lır. “Müs­lü­man ka­dın­lar” or­tak ba­ğım­lı­lık­lar, güç­süz­lük­ler ve­ya ezil­me ile ta­nım­la­nan bir sos­yo­lo­jik gru­ba dö­nüş­tü­rül­dü­ğün­de, cid­di bir so­run or­ta­ya çı­kar. Çün­kü böy­le­ce me­se­ley­le il­gi­li hem çok şey söy­len­mek­te hem de hiç­bir şey söy­len­me­miş ol­mak­ta­dır. Yir­mi­den faz­la ül­ke­yi ih­ti­va eden “Or­ta­odo­ğu” bu böl­ge ka­dın­la­rı için bir ana­liz ka­te­go­ri­si ola­rak kul­la­nı­lır. Oy­sa böy­le bir kav­ram­laş­tır­ma, Mar­ni­a Laz­reg’e gö­re an­cak je­opo­li­tik için uy­gun­dur, sos­yo­lo­ji için de­ğil. So­mut me­kan­lar­da so­mut top­lum­lar­da kan­lı can­lı in­san­lar ya­şar­lar. Ve bun­la­rın ya­şa­dı­ğı or­tam­lar ide­olo­jik ola­rak tek­tip bir özel­li­ğe sa­hip de­ğil­dir.
Bir di­ğer hu­sus ise Müs­lü­man ka­dın­la­rın ve­ya üçün­cü dün­ya ka­dın­la­rı­nın ho­mo­jen bir grup ola­rak al­gı­lan­ma­sı ve ço­ğun­luk­la ör­tüy­le ir­ti­bat­lan­dı­rı­lan bir ho­mo­jen ezil­me nos­yo­nu­na hap­se­dil­me­si­dir. C. Mo­hanty bu yak­la­şı­mı “me­to­do­lo­jik ev­ren­sel­ci­lik” ola­rak de­ğer­len­di­rir. As­lın­da Mo­hanty bir ana­liz ka­te­go­ri­si ola­rak bı­ra­kın “Üçün­cü dün­ya ka­dın­la­rı” ve­ya “Müs­lü­man ka­dın­lar”, sa­de­ce “ka­dın­lar” şek­lin­de di­le ge­ti­ri­len ka­te­go­ri­yi bi­le eleş­ti­rir. Zi­ra sı­nıf­sal, et­nik ve ırk­sal özel­lik­le­rin hiç­bir de­ği­şik­lik ve ça­tış­ma ya­rat­ma­dı­ğı, öz­deş çı­kar­lar ve ar­zu­la­ra sa­hip, açık ve ta­nım­lan­mış bir grup ola­rak ka­dın­lar mef­hu­mu, ev­ren­sel ola­rak ve kül­tür­ler ara­sın­da ay­nı şe­kil­de uy­gu­la­na­bi­le­cek bir cin­sel fark­lı­lık ve­ya­hut da ata­er­kil­lik nos­yo­nu­nun va­rol­du­ğu­nu zım­nen var sa­yar. İş­te ka­dın­la­rın ho­mo­jen bir grup ola­rak ezil­di­ği ve or­ta­la­ma bir Üçün­cü Dün­ya Ka­dı­nı ima­jı­na gö­tü­ren var­sa­yım da bu­dur.
“Or­ta­la­ma Üçün­cü Dün­ya Ka­dı­nı” şek­lin­de­ki kav­ram­laş­tır­ma, ka­dı­nın sa­de­ce cin­si­ye­ti­ne da­ya­nan bir ha­ya­ta sa­hip ol­du­ğu­na ve onun Üçün­cü Dün­ya­lı (ya­ni fa­kir, ca­hil, eği­tim­siz, ge­le­nek­le­re ba­ğım­lı, ev­cil, ai­le mer­kez­li, ezil­miş vs.) ol­du­ğu­na de­la­let eder. Bu tem­sil as­lın­da zım­nen baş­ka bir su­nu­şun da gös­ter­ge­si­dir. Mo­dern, ken­di be­de­ni ve cin­sel­li­ği üze­rin­de kon­trol sa­hi­bi, ken­di ka­rar­la­rı­nı ve­re­bi­len Ba­tı­lı ka­dın. Böy­le olun­ca iliş­ki, norm ve re­fe­rans ko­nu­mu­nu iş­gal eden ay­rı­ca­lık­lı bir grup­la “di­ğer­le­ri”, “öte­ki­ler” ara­sın­da­ki iliş­ki ha­li­ne ge­lir.
Av­ru­pa Par­le­men­to­su üye­si R. Kil­roy-Silk’in ge­çen ay Av­ru­pa Ko­mis­yo­nu’na ver­di­ği so­ru öner­ge­si bu yak­la­şı­mın en ba­riz ör­nek­le­rin­den bi­ri. Söz ko­nu­su öner­ge­de Kil­roy-Silk Tür­ki­ye’nin ka­dın sün­ne­ti uy­gu­la­ma­dı­ğı­nı is­pat et­me­dik­çe AB’ye gi­re­me­ye­ce­ğin­den bah­se­di­yor­du. Bi­zim için şa­şır­tı­cı bir so­ruy­du bu. Çün­kü Tür­ki­ye’de böy­le bir uy­gu­la­ma­nın adı bi­le du­yul­muş de­ğil. Fa­kat Av­ru­pa’dan ba­kıl­dı­ğın­da bü­tün İs­lam dün­ya­sı ka­dın­la­rın ezil­di­ği, cin­sel­lik­le­ri­nin bas­tı­rıl­dı­ğı, na­mus ci­na­yet­le­ri­ne kur­ban git­ti­ği ko­ca bir coğ­raf­ya. Si­ya­si stra­te­ji­nin et­kin ol­du­ğu bu yak­la­şım aka­de­mi­de de hâ­lâ ha­ki­mi­ye­ti­ni mu­ha­fa­za edi­yor.
Acı olan şu ki ben­zer bir yak­la­şım Tür­ki­ye’de, Do­ğu ve Gü­ney­do­ğu söz ko­nu­su ol­du­ğun­da dev­re­ye gi­ri­yor. An­tro­po­lo­ji­de cid­di me­to­do­lo­jik eleş­ti­ri­le­re ta­bi tu­tu­lan “hu­kuk ön­ce­si tö­re ve na­mus top­lu­mu” yak­la­şı­mı ha­zır bir şab­lon ola­rak alı­nı­yor ve san­ki bu top­rak­lar­da yüz­yıl­lar­dır hiç­bir şey de­ğiş­me­miş, tö­re de­ni­len ku­rum “hu­kuk dı­şı bir uy­gu­la­ma” ve “bas­kı­cı bir ge­le­nek” ola­rak her şe­yi be­lir­li­yor­muş, baş­ka hiç­bir de­ğiş­ken ve di­na­mik söz ko­nu­su de­ğil­miş gi­bi de­ğer­len­dir­me­ler ya­pı­lı­yor.
Na­sıl ki Ame­ri­ka’da yük­se­len çe­te­ci­lik ele alı­nır­ken, iş­siz­lik ve bu­ra­dan bes­le­nen “bas­tı­rıl­mış er­kek­lik”in bu ye­ni eril şid­det ile bağ­lan­tı­sı ku­ru­lu­yor­sa, Tür­ki­ye’nin gü­ney­do­ğu­sun­da­ki şid­det olay­la­rı­nı da ge­niş bir çer­çe­ve için­de de­ğer­len­dir­mek ge­rek. “Bu­ra” ve “ora” ara­sın­da ku­ru­lan far­kın, si­ya­set­le­ri meş­ru­laş­tı­ran bir araç ol­mak­tan çık­ma­sı için...

Paylaş Tavsiye Et