MEDYANIN Türkiye’deki dönüşümünü değerlendirirken merkeze yerleştireceğimiz kurumların başında TRT geliyor. Radyonun tek olduğu eski zamanlardan seyircinin beyaz camın büyüsüne kapıldığı günlere değin TRT, devletin kurucu ilkelerine göre örgütlenen eğitici(!) bir işleve sahipti. Türkiye’nin modernleştirici elitlerinin siyasal, toplumsal ve kültürel bakışını yansıtan en çarpıcı örnek, Özden Cankaya’nın Bir Kitle İletişim Kurumunun Tarihi: TRT isimli kitabına göre Köy ve Köyden Kente isimli programdı. Toplum ve birey için en iyi ve doğru olanın ancak devlet tarafından belirlenebileceği düşüncesiyle oluşturulan programın ironik yanıysa televizyonun kırsal kesimde henüz izlenemiyor olmasıydı. 31 Ocak 1968’deki ilk yayının “Türk Devrim Tarihi” ismini taşıması da bütünleştirilmiş, sınıfsız ve dayanışmacı bir ulusun icat edilmesinde kanala yüklenen devletçi bakışın özetini sunuyordu. BBC’nin kamu yayıncılığı model alınarak yapılandırılan TRT’nin ilk yılları her şeye rağmen toplumsal bir dönüşümün motor gücünü oluşturdu. Komşu ziyaretleri TRT’nin yayın yapabildiği belirli saatlere göre planlanır oldu. Televizyonun toplumsal alandaki yeni rolü TRT’deki ilk yarışma programının sunucusu Halit Kıvanç tarafından esprili bir yaklaşımla telesafir olarak adlandırılmıştı.
Kuşkusuz telesafir kavramıyla tanımlanan TRT’li yıllardan bugünün küreselleşen TRT’sine bakıldığında köprülerin altından hayli su aktığı görülüyor. 70’li yıllardan bu yana TRT teknik kapasite ve personel sayısı bakımından oldukça gelişti. Siyasi iktidarın kimliğine göre yapılandırılan kadro ve programlar gündemin değişmezi olurken, TRT hakkında “iktidarın sesi” nitelemesi yaygınlaştı. Benzer şekilde politikacılar gibi askerler de iletişim vasıtalarına yakın markaj uyguladı. Özellikle darbe süreçlerinde yoğunlaşan asker ilgisi en açık şekilde 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinde görüldü. TSK, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinde radyo ve televizyonu, ele geçirilecek kurumlar arasında en başa koymuştu. 27 Mayıs’ta Ankara Radyosu, 12 Eylül’de ise radyoya ek olarak bu kez TRT askerler tarafından ele geçirilmişti. Halk iki darbenin tok sesini de ilk olarak sabaha karşı TRT’den duymuştu. Yine de TRT’yi gündemde tutan temel tartışma iktidar partilerinin kanal üzerindeki etkisidir. Türkiye’nin artık kanıksadığı bu gerçek, AK Parti’nin iktidarda bulunduğu 2002 yılından bu yana da kamuoyunu meşgul ediyor. Muhalif medyanın kadrolaşma ve program sunucularına ödenen maaş miktarı etrafında şekillendirdiği tartışma halihazırda güncelliğini koruyor.
Tüm bu kadrolaşma tartışması süredursun İbrahim Şahin’in genel müdür olmasıyla TRT’de yaşanan hareketlilik kısa sürede meyvelerini verdi. TRT’nin kanal sayısı iki katına çıktığı gibi teknik altyapısı yenilendi ve personel hantallığı büyük ölçüde giderildi. TRT-1, TRT-2 (TRT-Haber), Meclis yayınları yapan TRT-3, eğitim ağırlıklı yayın yapan TRT-4, Anadolu’ya yayın yapan TRT-Gap, yurtdışında yaşayan Türklere yayın yapan TRT-Türk ile birlikte altı kanalı olan kuruma yeni kanallar katıldı. Tematik kanal sayısı artırıldı. TRT-Çocuk, TRT-Şeş, TRT-Avaz, TRT-Müzik, TRT-Belgesel kanalları açıldı. TRT-2 haber kanalı olarak yapılandırıldı. Euronews kanalında Türkçe tam gün yayın yapılması sağlandı. Arapça yayın yapan TRT-El Türkiye seyirciyle buluştu. Sırada İngilizce yayın yapacak haber kanalı ve çiftçilere yönelik Tarım TV bulunuyor. Şahin dönemindeki icraatlar aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dokusuna uygun bir dili de üretti. Türkiye’de yaşayan farklı kesimleri kuşatacak şekilde oluşturulan yapımlar, halka sürekli “Nasıl olmalı?” sorusunun şartlandırdığı pencereden bakan Türk modernleşmesinin kaba pozitivist algısını bir ölçüde aşmış oldu. Kürtçe, Boşnakça, Çerkezce ve Arapça yapılan yayınlar aynılık esasına dayalı tek tipçi bakışı aşarak farklılıkları özümsemiş bir yapıyı ortaya çıkarttı. 2008 yılında İbrahim Kalın’ın sunduğu Enine Boyuna programında başörtülü Sosyolog Fatma K. Barbarosoğlu’nun yer alması ise TRT tarihi açısından önemliydi. Yusuf Kaplan’ın ifadesiyle “Başörtülüleri konu edinen haberleri dahi başörtülü bayan göstermeden kurgulayan TRT’de” başörtülü bir bayan ilk kez canlı yayın konuğu olarak ekrandaydı.
TRT ve Coğrafyamızın Yazgısı
TRT’nin atılımlarını aynı zamanda yeni dış politika vizyonu ışığında ele almak gerekiyor. Büyük ölçüde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” teorisi konseptinde gerçekleştirilen bölgesel ve küresel girişimleri izleyen TRT, BBC ve CNN’in Batı’nın toplumsal çıkarlarını merkeze koyarak ürettiği tek boyutlu haber-program akışına El-Cezire’yle birlikte yeni bir alternatif sunuyor. “Komşularla sıfır problem” yaklaşımıyla ivme kazanan ticari akışı tamamlayacak bir iletişim akışı kuşkusuz, Türkiye’nin “merkez ülke” konumunu daha da güçlendirecektir. TRT, Türkiye’nin merkezinde yer aldığı coğrafyadaki olayları doğru, tarafsız ve hızlı bir şekilde aktardığı ölçüde bölgesel ve küresel iktidar mücadelesinde referans olacaktır. Emperyalizmin bölgeye yönelik kuşatmasında kitle iletişim araçlarının “iliştirilmiş” rolü dikkate alındığında, haklının zorluyu yenmesi için bunun gerekli olduğu aşikârdır. Haber ve program üretimini kültürel ve ideolojik üst yapıların belirlediği, herkesin kendi zihnî modellerini hakikat gibi dayattığı, varlık ve yokluk mücadelesinin iletişim ağlarında olup olmamaya indirgendiği yüzyılımızda TRT’nin performansı coğrafyamızın yazgısı açısından çığır açıcı olabilir. Kamuoyunu yönlendirme çabasından uzak, sadece kamuoyunun oluşmasına aracılık ettiği ölçüde TRT, Marshall McLuhan’cı terminolojiyle söylersek, Türkiye etrafında yeni bir iletişim galaksisi oluşturabilir.
Ancak bu noktaya erişebilmesi için TRT’nin şimdiye kadar yapılanlara ek olarak özellikle iki noktaya yoğunlaşması gerekiyor. İlk olarak TRT, tıpkı BBC, CNN ve El-Cezire gibi etik ilkeler belirlemelidir. 2954 sayılı kanunun beşinci maddesi uyarınca TRT’nin yayın esaslarını belirleyen ilkelerin dışında TRT’yi bağlayıcı etik bir çerçeve, kurumsal saygınlık ve güvenilirlik için gereklidir. İkinci olarak TRT-Şeş, TRT-El Türkiye, TRT-Avaz ve TRT-Türk’ün yayınları ve yayın akışı hazırlanırken ciddi bir planlama yapılmalıdır. Hedef kitlenin bireysel ve toplumsal hassasiyetleri dikkate alınarak oluşturulacak yapımlar, stratejik olarak TRT’yi daha kabul edilebilir kılacaktır. Zira toplumsal alandaki yaşam biçimi, kişisel gerçeklikler ve kültürel sermaye yok sayılarak hazırlanan programlar bilinç zedelenmesine yol açabilir. Anlamın üretilmesindeki katkısı televizyondan daha fazla olan zihinsel ve toplumsal arka plan, TRT’nin yaklaşımında önceliği oluşturmalıdır. Medyanın egemen kodlarını harekete geçirerek tüketime dayalı popüler yayıncılığı önceleyecek haber dairesi, program dairesi ve ajanslardan satın alınan paket yapımlar her bakımdan çözülmeye ve çözümsüzlüğe katkı sağlar. Dolayısıyla sadece üretenlerin bakış açısını kuşanmış bir yayıncılık, tıpkı 70’li yılların TRT’sine hâkim olan yukarıdan dayatmacı algıyı tekrarlamış olur.
Paylaş
Tavsiye Et