Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Kan gölündeki “Hürriyet”: Liberya
Ahmet Kavas
LİBERYA’DA son iki ayda Devlet Başkanı Charles Taylor’a bağlı birlikler ile yönetimi devirmeye çalışan Liberya Uzlaşma ve Demokrasi Birliği (LURD) arasındaki şiddetli çatışmalar, dünyanın gözlerini bu Afrika ülkesine çevirdi. Liberya’yı kan gölüne çeviren bu iç savaş Devlet Başkanı Taylor’ın 11 Ağustos’ta istifa edişiyle şimdilik sakinleşti. Ancak köleliliğin kıskacında doğan bu “özgür” Afrika ülkesinin tarihi bize suların ne yazık ki pek de kolay durulmayacağı izlenimini veriyor. Peki Liberya bugünlere nasıl geldi?
Afrika’da köleler için özel olarak kurulan iki ülke vardır. Bunların ikisi de Batı Afrika’nın Atlas Okyanusu sahillerinde yer alır: Sierra Leone ve Liberya. Tarihte Afrika’dan köle ticaretini ilk başlatan Avrupa ülkesi, 15’inci yüzyılın sonlarında coğrafî keşiflerle bu işe girişen Portekiz’di. Onu İngiltere, Hollanda, Fransa ve İspanya gibi diğer Avrupa ülkeleri izledi. Daha sonraki asırlarda ise Amerika Birleşik Devletleri bu “insan ticaretini” devralarak devam ettirdi. Dört yüzyıl boyunca Afrika kıtasından deniz aşırı ülkelere taşınan kölelerin sayısı yirmi milyonu geçti. Ve bu rakama salgın hastalıklar sebebiyle kıtadan henüz ayrılmadan ölenlerle, Atlas Okyanusu’nu geçerken gemilerde ölenler dahil değildi.
19’uncu yüzyılın ortalarına gelindiğinde artık sömürgeci güçlerin yeni köle ticaretine ihtiyacı kalmamıştı. Zaten daha önce getirilen milyonlarca kölenin neslinden gelen yerli köleler sömürgecilere fazla geliyordu. Hatta Amerika açıklarındaki Karaib denizinde küçük bir ada devleti olan Haiti’de toplam bir milyon köle varken onları çalıştıran “Avrupalı efendilerinin” sayısı yirmi bini geçmiyordu. Haitililer 19’uncu yüzyılın başında Toussaint Louverture’ün kumandasında ayaklanarak efendilerine çok büyük kayıplar verdirdikleri gibi 1804 yılında bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bunun üzerine Amerika’ya sıçrayan olaylar neticesinde çok sayıda siyah insan katledildi.
İşte dünyada köle ticaretinin yasaklanması ilk defa bu şartlar altında gündeme geldi. Afrikalıların yeni dünyaya çileli götürülüşlerinin durdurulması kendi mücadelelerine dayalı bir kazanımdan ziyade sömürgecilerin köle statüsündeki bu insanlara ihtiyaçları kalmamasına dayanıyordu. İlk defa 1815’teki Viyana Kongresi’nde köle ticareti yasaklanırken bunu 1833 yılında İngiltere, 1848 yılında da Fransa uygulamaya koydu. Köle ticaretinin yasaklanmasının ardından köleliğin tamamen kaldırılması gündeme geldi. İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri bu konuda daha erken davranırken bu işi ilk başlatan Portekiz ise en geç uygulayan ülkelerden oldu.
Artık medeni dünyayı temsil edenlerin ellerindeki köleleri azat etmelerinin sırası gelmişti. Her geçen gün sayıları çığ gibi büyüyen hürriyetlerine kavuşmuş köleler bulundukları sömürgelerde büyük problemlerin ilk işaretlerini verdiler. Derhal bunların anavatanları Afrika’ya geri taşınması gündeme geldi. İngilizler bu iş için Sierra Leone’yi seçtiler. Başkentine hür şehir manasına gelen Freetown adını verirken Fransızlar da aynı niyetle Gabon devletinin başkentine hür şehir anlamında Libreville adını münasip gördüler. Amerikalılar ise ‘American Colonization Society’ şirketinin marifetiyle ülkedeki köleleri sahiplerinden tekrar satın alarak Afrika’ya taşımaya başlamışlardı. Onlar da eski köleleri için kurdukları ülkeye hürriyet diyarı manasına gelen Liberya adını layık gördüler. Her ne kadar Sierra Leone Amerika’dan kaçıp İngiltere’ye sığınmaya çalışan azatlı kölelere yaşamaları için yurt olarak verilse de bir İngiliz sömürgesi olmaktan kurtulamadı. Liberya ise koskoca Afrika kıtasında Etiyopya’nın bir kısmı ile birlikte fiili sömürgeleştirmeye uğramayan tek ülkeydi.
İlk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nden getirilen 86 azatlı kölenin Liberya sahiline çıkarılmasıyla Amerika’dan geri dönüş başlatıldı. Amerikan Sömürge Şirketi (American Colonization Society) bu trafiği hızlandırdı ve kısa zamanda Amerika kıtasından binlerce azatlı köle buraya taşındı. 1820 yılında adı geçen sömürge şirketi adına bir devlet oluşturuldu ve başkent seçilen şehre önce İsa’nın Şehri manasına gelen Christopolis adı verildi. Fakat bu isim Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olan James Monroe’nun (ö.1831) adına istinaden 1822 yılında Monrovia olarak değiştirildi.
1847 yılında müstakil bir devlet haline getirilen Liberya 1980 yılına kadar toplam 133 yıl tamamı Amerikan asıllı Liberyalı olan devlet başkanlarının idaresinde kaldı. İçlerinden sadece 1883 yılında devlet başkanı olan Hilary Johnson Liberya’da doğmuştu. 1869 yılında kurulan Hakiki Amerikan Bağımsızlık Taraftarı Partisi (True Whig Party) 1980 yılına kadar iktidarda kaldı. 1847 yılında ilk devlet başkanı olan Joseph Jenkins Roberts Amerika’da doğmuş ve orada okumuştu. 1944-1971 yılları arasında ülkenin en uzun süre iktidarda kalan Devlet Başkanı William V. S. Tubman’ın ardından 1972 yılında devlet başkanı olan William R. Tolbert ise Amerikan asıllı Liberyalıların sonuncusu oldu. 1980 yılında darbe yapan yerli Krahn etnik grubuna mensup Samuel K. Doe bir asırdan fazladır iktidarda bulunan True Whig Party iktidarına ve 133 yıllık Birinci Cumhuriyete son verdi. Başta Devlet Başkanı Tolbert olmak üzere üst kademedeki Amerikan asıllı Liberyalı birçok kişiyi öldürttü. Kendi etnik grubuna mensup kimseler ülkenin askeri ve idari üst yönetimine getirilince diğer etnik gruplar buna cephe aldılar. 15 Ekim 1985 tarihinde yapılan seçimde Samuel Doe’nun Liberya Milli Demokrasi Partisi (National Democratic Party of Liberia) galip geldi. 1986 yılında ise Liberya’da İkinci Cumhuriyet ilan edildi.
Bugün bir isyanla koltuğundan olan Charles Ghankay Taylor ise Samuel Doe’den iktidarı almak üzere 24 Aralık 1989 tarihinde bulunduğu Fildişi Sahili’nden Liberya’ya girerek bir isyan başlattı. Liberyalı bir anne ile Amerikalı bir babanın çocuğu olarak bu ülkede doğan, ancak eğitimini ABD’de tamamlayan Taylor’ın isyanı başarılı olunca Amerikan asıllı bir devlet başkanı olarak eski geleneğe geri dönüşü de sağlamış oldu. Kendisini hem devlet başkanı hem de hükümet başkanı ilan eden Taylor, Samuel Doe’yu öldürttü. Olayları durdurmak için Batı Afrika Devletleri İktisadi Topluluğu ECOWAS’ın girişimiyle 1990 yılında Liberya’da bir geçici milli hükümet kurularak başına Amos C. Sawyer getirildi. Ancak 1990-1994 arasında iktidarda kalma mücadelesi veren bu hükümeti Taylor reddederek ülkede iç savaş başlattı. İç savaş ancak Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği Teşkilatı, Batı Afrika Devletleri İktisadi Topluluğu’nun girişimleriyle ve Taylor’a taviz verilerek durdurulabildi. 1997 yılında yapılan seçimde Taylor’ın başkanı olduğu Milli Vatan Partisi (National Patriotic Party) oyların %75’ini aldı ve Taylor devlet başkanı oldu; böylece Üçüncü Cumhuriyet dönemi başladı.
1999 yılında Gana, Nijerya ve diğer bölge ülkeleri Liberya’yı Sierra Leone’deki isyanı desteklemekte itham ettiler. 2001 yılında Birleşmiş Milletler bunun üzerine bu ülkeye yaptırımlar uygulamaya başladı. Liberya Uzlaşma ve Demokrasi Birliği (LURD) ve son olaylar sırasında kurulan Liberya Demokrasi Hareketi (MODEL), ülkeyi her yönden yıkıma götüren ve Gine Devlet Başkanı Lansana Kaba’nın tabiriyle bizzat kendisi bir kansere dönüşen Charles Taylor’a karşı atağa geçtiler. LURD Gine’den başlattığı isyan hareketi sayesinde ülkenin kuzeyi ve doğusunu tamamen kontrolüne aldı. MODEL ise doğuda ve güneyde birçok hayati noktayı ele geçirdi. ABD hükümetine göre bu kanlı iç savaşta 200 bin kişi hayatını kaybetti; bir milyondan fazla insan ise yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı.
Liberya’da 14 yıldır devam eden çatışmalar son iki ay içerisinde akıl almaz boyutlara ulaşınca ABD, tarihi bağları olduğu bu ülkede yaşanan trajediyle ilgilenmek zorunda kaldı. Ancak Amerikan barış gücü askerlerinin geçmişte Somali’de yaşadığı bozgunu unutmayan Bush Hükümeti Liberya krizine daha temkinli yaklaştı. Liberya’ya kendisi askeri müdahalede bulunmak yerine öncelikli olarak bölge ülkelerinin asker göndermesini sağlamaya çalıştı. Bush, 30 Temmuz’da “Charles Taylor gitmeli, ateşkes sağlanmalıdır; biz de ECOWAS’a yardım etmek için orada olacağız” diyerek Taylor için yolun sonunun gözüktüğünün de işaretini verdi. BM Güvenlik Konseyi 1 Ağustos’ta, ECOWAS’a Liberya’ya gönderilecek barış gücünü organize etme yetkisi veren 1497 sayılı kararı onayladı. Karara göre mavi bereli BM barış güçleri 1 Ekim’de Afrikalı birliklerden görevi teslim alacaklar. BM barış gücünün sayısı, yapısı ve kapsamının Ağustos sonunda belirlenmesi kararlaştırıldı. Bu karardan sonra ABD Taylor üzerindeki baskılarını yoğunlaştırdı. Taylor 4 Ağustos’ta görevi bırakmaya karar verdiğini açıkladı ve aynı gün 800 kişilik Nijerya birliği Liberya’ya girdi. 11 Ağustos’ta istifa ederek görevini yardımcısı Moses Blah’a bırakan Charles Taylor, ailesiyle birlikte ülkesini terk ederek Nijerya’ya sürgüne gitti. Böylece Liberya’nın kanlı tarihindeki bir sayfa daha kapanmış oldu.
Taylor’ın görevi bırakması, çatışmaların hızını kesmiş gözükse de, ne yazık ki, sorunların çözüldüğü anlamına gelmiyor. Mevcut planlarda, yeni Devlet Başkanı Moses Blah’ın Ekim’e kadar görevde kalması, ardından da yerini BM gözetimindeki geçiş hükümetine bırakması öngörülüyor. Ancak 12 Ağustos’ta Monrovia’yı teslim alan isyancı güçler, geçiş hükümetinin hemen oluşturulmasını istiyorlar. Böylesine bıçak sırtı bir ortamda politik sürecin planlandığı gibi işleyip işlemeyeceği belirsizliğini koruyor. Bush hükümetinin Batı Afrika sahillerinin açıklarındaki gemilerde bekleyen birlikleri karaya çıkartmaya karar vermesi halinde isyancı güçlerin tavrı değişebilir. Liberya’nın geleceğini, uluslararası toplumun bu ülkeye vereceği destek kadar, çatışan güçlerin ülkenin yeniden yapılandırılması için gösterecekleri çaba şekillendirecektir.

Paylaş Tavsiye Et