19’UNCU yüzyılın ikinci yarısından 1960’lı yıllara kadar İngiltere, Fransa, Portekiz, Almanya, İtalya, Belçika ve İspanya’nın aralarında bulunduğu yedi Avrupa devletlerinin sömürge idareleri kıskacında kalan Afrika kıtası günümüzde altmışa yakın ülkeye parçalandı. Bu ülkelere bizzat sömürgeciler tarafından bahşedilen bağımsızlıkların amacı ise, eski sömürge düzenlerinin biraz da yerli işbirlikçileri eliyle devamını sağlamaktı. Fakat öne çıkarttıkları liderler kısa zamanda sömürgecilerle iplerini kopardılar. Hatta eski efendilerine başkaldırdıkları gibi onların düşmanı olan ülkelere; Çin, Kuzey Kore, Küba ve bilhassa 1980’li yıllara kadar Sovyetler Birliği’ne yöneldiler.
Afrikalı liderler içinde birisi vardı ki, kısa süren iktidarından sonra bile dünya medyası onu zaman zaman hatırlatmayı ihmal etmedi. Bu kişi 1971-1979 yılları arasında Uganda’da devlet başkanlığı yapan İdi Amin olup ismi hep kötüler arasında zikredildi. Peki İdi Amin kimdi ve bugünlere nasıl gelmişti? Aslında onun hakkında yazılanların ve söylenenlerin çoğu birbirini tutmayan bilgilerden ibaret.
1925 yılında Uganda’nın kuzeyinde, Arua bölgesindeki Koboko’da doğan İdi Amin tamamı müslüman Kakva kabilesine mensuptu. Îdî Emîn olan Müslüman ismi, yerli telaffuzla ve biraz da Avrupa dillerindeki söylenişiyle, ‘İdi Amin’e dönüşmüştü. Babasının ufak yaşta ailesini terk etmesi üzerine İdi Amin annesi tarafından yetiştirildi ve bir müddet yaşadığı bölgede açılan misyoner okuluna devam etti.
İngiltere II. Dünya Savaşı’ndaki cephelerine göndermek üzere, kendisine pahalıya mal olacak vatandaşları yerine, sömürgelerinden karın tokluğuna asker toplamıştı. İdi Amin Burma (Birmanya) cephesi için Uganda’dan toplanan askerler arasında bulunuyordu ve görevi aşçılıktı. Daha sonra Somali’de ve 1952-55 yılları arasında Kenya’da, İngiliz sömürge idaresine karşı Mau-Mau adıyla çıkan yerli direnişini durdurmak için oluşturulan Afrika Kraliyet Tüfekçileri Birliği’nde görev aldı. Ugandalı askerler içinde sadece İdi Amin ve Apollo Milton Obote’ye üsteğmen rütbesi verildi. Bu rütbeler bağımsızlık sonrasında İngilizlerin sömürge valilerinin yerini kimin alacağının ipuçlarını veriyordu. Gerçekten de bağımsızlık sonrası, Uganda’nın yaklaşık 25 yıllık tarihine bu iki isim damgasını vurdu.
1962’de Uganda’ya bağımsızlık verildiğinde, Buganda Krallığı’nın son temsilcisi II. Mutesa devlet başkanı ilan edilirken, başbakanlığa Uganda Halk Kongresi lideri Milton Obote getirildi. İngiltere’ye askeri eğitim için gönderilen İdi Amin ise ülkesine döndükten sonra ordu komutanı oldu. King Freddie lakaplı II. Mutesa, üzerindeki baskılardan dolayı devlet başkanlığından çekilince Londra’ya sürgüne gönderildi ve 1969 yılında orada öldü. Böylece 14’üncü yüzyılda kurulan Buganda Krallığı 1967 yılında tarihten silindi ve devlet başkanlığına Milton Obote geçti. Aynı dönemde İdi Amin, Kongo’daki altın kaçakçılığı ile iç isyanlara destek vermek ve Sudan’ın güneyindeki ayrılıkçı Hıristiyan azınlığa silah yardımı yapmakla görevlendirildiyse de, 1970 yılında Obote’ye kızarak görevinden ayrıldı.
Sovyetler’in etkisine girmek üzere olan Uganda’nın pozisyonundan endişelenen ABD ve İngiltere’nin desteklediği İdi Amin, 25 Ocak 1971 tarihinde kansız bir darbe yaparak devlet başkanı ve silahlı kuvvetler komutanı oldu. Darbe başlangıçta kabul gördüğü gibi, Uganda halkı da yeni idareyi rahatlıkla benimsedi. Kendisini 1975 yılında mareşal ilan eden İdi Amin iktidardan uzaklaştırdığı Milton Obote’nin tarafını tutan Acholi ve Lango etnik gruplarına karşı baskılar uygulamaya başladı. Bu baskılardan yüz binlerce insan zarar gördü.
Amin’in ölümünün ardından The Independent gazetesinin ortaya attığı iddiaya göre bu darbenin ardında sanıldığı gibi İngiltere değil, İsrail vardı. İddia o dönemde Kampala Yüksek Komiseri olan Richard Slater’ın İngiltere’ye geçtiği telgraflara dayanıyor. Slater’a göre Uganda’daki dönemin İsrail Askeri Ataşesi Binbaşı Bar-Lev darbe gecesi İdi Amin’le birlikteydi ve ona danışmanlık yaptı. İsrail’in darbeci Amin hükümetini ilk tanıyan ülke olması ve Amin’in ilk resmi ziyaretini İsrail’e yapması bu iddiaları güçlendiriyor. The Independent’a göre İsrail’in Amin’e verdiği desteğin altında, Altı Gün Savaşları’nda Araplara yardım eden Sudan’ı onun yardımıyla cezalandırmak yatıyordu.
Bu iddialar doğruysa, Sudan’daki muhalif örgütleri İdi Amin aracılığıyla, el altından desteklemek isteyen İsrail’in oyuna getirildiği anlaşılıyor. Zira Amin İsrail devletiyle 1972 yılında irtibatını kesen ilk Afrikalı lider oldu. Bu dönemde 500 kadar diplomat, uzman ve diğer görevlerdeki İsrailli danışmanlar, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin de etkisiyle Uganda’dan sınır dışı edildi. Ülkenin tepelik bir bölgesini Golan tepelerine benzeten İdi Amin buralarda askeri tatbikatlar yaptırdı. ABD ve İngiltere’nin desteğini terk ederek Arap ülkelerine ve Sovyetler’e yaklaştı. İngilizlerin Asya’daki sömürgelerinden getirip Uganda’ya yerleştirdiği on binlerce Asyalı arasında İngiliz pasaportu taşıyan 7.000 kişiyi 1972 yılında sınır dışı etti. Çoğu İsmailî Ağahan koluna mensup bu kimselerin mallarına el koydurduğu gibi, İngiltere ile diplomatik bağlarını kopararak 85 İngiliz şirketini millileştirdi. 1975 yılında Afrika Birliği Teşkilatı (The Organisation of African Unity) başkanı seçilen İdi Amin, 1976 yılında kendisini ömür boyu devlet başkanı ilan etti. Aynı yıl dört Filistinli korsan bir Fransız uçağını kaçırıp Uganda’nın Entebbe havaalanına indirdiyse de; İdi Amin İsrail’e operasyon düzenleme izni verdi ve bir operasyonla korsanlar öldürülüp rehineler sağ olarak kurtarıldı.
Ülkesindeki Müslümanları tek bir çatı altında toplamak için Uganda İslam Yüksek Konseyi’ni kurduran İdi Amin eyaletlere kadılar tayin etti. İslam ülkelerinden aldığı maddi desteklerle İslam okulları ve Mbale’de bir İslam Üniversitesi, camiler ve klinikler açtırdı. Tanzanya’nın kuzeyindeki Kagera bölgesini almak için 1978 yılında bu ülkeye savaş ilan eden İdi Amin, 30 bin kişilik Tanzanya ordu birlikleri karşısında yenilerek 11 Nisan 1979 tarihinde ülkesini terk etti. Önce on yıl kalacağı Libya’ya, ardından Irak’a ve son olarak da Suudi Arabistan’a geçerek Cidde şehrine yerleşti.
1,98 metre boyu ve 126 kilo ağırlığıyla dev bir cüsseye sahip olan Amin 1951-1960 yılları arasında dokuz defa Uganda ağır sıklet boks şampiyonu oldu. Uganda’da İslam’ın yayılmasına katkı sağladığı için Suudi Arabistan, bir daha siyasetle uğraşmaması şartıyla kendisine sığınma verdi. 16 Ağustos 2003 tarihinde vefat ettiğinde 78 yaşındaydı.
İdi Amin’den sonra Uganda’nın başına önce Yusuf Lule, ardından Godfrey Benaissa geçtiyse de, Milton Obote 1980 yılında ülkeye dönerek tekrar devlet başkanı oldu. İdi Amin’in yerine geçenler Uganda halkına en az onun kadar zulüm yapıp acı çektirdilerse de, tamamı Hıristiyan olan bu liderlerin hiç birisi Amin kadar kötü şöhret sahibi yapılmadı. Uganda’daki haleflerinden, Afrika’daki diğer ülkelerin yöneticilerinden ve hatta birçok üçüncü dünya liderinden farklı davranmadığı halde Amin’e, “çocuk eti yemekten hoşlanan yamyam, dünyanın en kan dökücü diktatörü, psikopat, işkenceci, zorba” unvanlarını kazandıran neydi? Müslüman bir aileye mensup olan İdi Amin’in çocukluk ve gençlik yılları İngiliz sömürgesinde geçtiği için herhangi bir dini eğitim almadığı biliniyor. Amin darbe öncesinde İngiltere ve İsrail’e yakın davrandığı halde, darbe sonrası bu iki ülkenin isteklerine karşı gelerek onları hayal kırıklığına uğratmış görünüyor. Devlet başkanı olduktan sonra Arap ülkelerine yaklaştı ve Uganda’yı İslam Konferansı Teşkilatı’na üye yaptırdı. Ülkede İslamiyet onun iktidarda kaldığı dönemde gittikçe yayıldı ve Müslümanların oranı %40’ı geçti. Bu hızlı artışın Avrupalıları çok kızdırdığı biliniyordu. Kendisini bir kukla yapmak isteyen Avrupa’nın karşısına Amin bir lider olarak çıkmıştı.
Paylaş
Tavsiye Et