1990’LAR uluslararası ilişkiler anlamında önemli gelişmelere sahne oldu ve ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki rekabetin Soğuk Savaş dönemindeki çift kutuplu statik yapısı sona erdi. Bu değişim Türkiye’ye komşu olan bölgelerde önemli sonuçlar doğurdu ve devletin bu alanlara yönelik politikasında pek çok yenilikler meydana geldi. Osmanlı mirasının önemli bir rol oynadığı Balkanlar, bu anlamda Türkiye’nin 1990 sonrasında özel önem verdiği ve gelişmelere müdahil olduğu alanlardan biri oldu ve aradaki ilişkinin tarihi, kültürel, stratejik boyutları vardı.
Cumhuriyetin kurulmasından bu yana izlenen Türk dış politikasının temel özellikleri arasında; Batı yönelimli olması, statükonun korunması ve dış politikanın elitler tarafından belirlenmesi öne çıkar. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, çevremizde gerçekleşen değişimlere uyum sağlayabilmek için bu temel prensiplerde bazı değişiklikler yapma ihtiyacı doğdu. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar gibi komşu bölgelerde ortaya çıkan yeni durumlar Türkiye’nin, Osmanlı faktörünü yeniden hatırlamasına ve buralardaki gelişmelerle yakından ilgilenmesine yol açtı. Türkiye, Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında Balkanlarda bölge ülkeleri ile yeni işbirliği imkanlarının ortaya çıkabileceğini düşünüyordu. Ama bu bölgede 1990’lar boyunca meydan gelen etnik çatışmalar ve siyasi karışıklıklar Türkiye için ciddi endişelerin kaynağı oldu. Önceleri, Balkan devletlerinin toprak bütünlüklerinin desteklenmesi yönünde politikalar takip eden ve bu yöndeki söylemini sürdüren Türkiye, eski Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünün devam edemeyeceğinin anlaşılmasından sonra bölgedeki Türk ve Müslüman grupların haklarını korumaya çalıştı.
Balkanlarda meydana gelen çatışmalar Türkiye’nin güvenliği için doğrudan bir tehdit oluşturmasa da, Türkiye bölgedeki olayları daima yakından izledi. Türkiye topraklarında Balkanlardan göç etmiş pek çok insan bulunmaktaydı ve bölgedeki Türk ve Müslüman unsurların güvenliği söz konusuydu. Bu amaçla Türkiye, uluslararası arenada etkili olmaya çalıştı; çeşitli örgütleri harekete geçirerek ve bölge ülkeleriyle askeri ve diğer alanlarda işbirliği yaparak bu unsurlara sahip çıktı.
Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında Balkanlarda takip ettiği politikaların diğer aktörlerle olan ilişkisi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Avrupa kıtasında 1990’larda meydana gelen bu gelişmeler bütün dünyayı; özellikle de AB içindeki İngiltere, Almanya, Fransa’yı ve ABD, Rusya gibi ülkelerle bölge ülkelerini yakından ilgilendiriyordu. Bu kadar farklı aktörün müdahil olduğu ve çatışmalardan ciddi şekilde zarar gören esas grubun Müslümanlar ve Türkler olduğu bir yerde, Türkiye’nin de varlık göstermesi gerekiyordu; ancak kısıtlı imkanlar tek başına buralara müdahale etmesine imkan vermiyordu. Bu bakımdan büyük aktörlerin politikaları olayların seyrinde belirleyici oldu. Türkiye’nin Balkanlardaki çıkarları yeni dönemin küresel gücü ABD ile uyuştu ve iki ülke, bölgedeki politikalarının uygulanmasında işbirliğine gitti. Ayrıca Türkiye, 1990’ların ilk yarısındaki Balkan politikasından rahatsız olduğu Yunanistan’ın bölgedeki etkisini dengelemeye çalışarak Arnavutluk, Makedonya, Bosna Hersek gibi ülkelerle askeri işbirliği anlaşmaları yaptı. Ekonomik açıdan eli zayıf olan Türkiye’nin bölgeye ilgisi, daha çok siyasi ve askeri alanda yoğunlaşıyordu. Türkiye’nin bölgedeki Müslüman ve Türk grupların korunması için BM ve NATO çerçevesinde çeşitli girişimlerde bulunması Yunanistan ve Sırbistan’daki bazı çevreler tarafından Balkanlarda yeniden önemli bir güç haline gelmesinin adımları ve Osmanlı mirasını canlandırma çabaları olarak değerlendirildi. Bu dönemdeki Balkanlar politikasının belirlenmesinde iç kamuoyunun önemli bir etkisi oldu ve halk, iktidardan buradaki Türk ve Müslüman unsurların korunması için çaba gösterilmesini istedi. Bu faktörün yanında, Türkiye’nin Avrupa ile olan kara bağlantısının bu bölge üzerinden yapılıyor olması da önemliydi. Hem en önemli ticari partneri olan Avrupa ile ulaşımın güvenliği, hem de Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarının ülkeye yol güvenliğinin sağlanması Türkiye’nin bölgede istikrarın bir an önce sağlanması için çaba göstermesine neden oldu. Türkiye’nin en büyük korkusu eski Yugoslavya’daki çatışmaların diğer sorunlu bölgelere de yayılarak yeni bir Balkan Savaşı’na giden yolun açılmasıydı. Bu meyanda, Türkiye’nin iki sınır komşusu Yunanistan ve Bulgaristan’la olan ilişkileri de ele alınması gereken konulardır.
Türkiye’nin 1990’ların sonuna kadar Yunanistan ile olan ilişkileri sorunlu bir şekilde devam etti. 90’ların başında ilişkilerin geliştirilmesi için çeşitli girişimler olduysa da, bu yıllarda öne çıkan Batı Trakya’daki Türk azınlığın sorunları, Patrikhane, Kardak ve Öcalan krizleri ile Balkanlardaki rekabet gibi konular iki ülkeyi bazen savaşın eşiğine kadar getirdi. İlişkilerdeki dönüm noktası ise Abdullah Öcalan’ın yakalanması oldu. Bu olayda çok ciddi bir diplomatik hata yapan Yunanistan, sonradan dışişleri bakanının değişmesinin de etkisiyle Türkiye’ye yönelik politikasını gözden geçirdi. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini destekleyerek aradaki sorunları AB platformunda çözmeye çalıştı. Bunun sebebi de Türkiye ile mukayese edildiğinde daha güçsüz olan Yunanistan’ın AB diplomasisi yolu ile Türkiye’ye baskı uygulama imkanı elde etmesiydi. İki ülke arasındaki bir başka sorun olan Kıbrıs konusunda ise; Güney Kıbrıs’ın AB’ye adaylık başvurusunda bulunması ve Kuzey Kıbrıs’tan AB’ye satılan mallara ambargo koydurması, son olarak da Rusya’dan S-300 füzeleri almaya çalışması ciddi gerilim nedenleri olarak anılabilir.
Bulgaristan’la olan ilişkiler de, önceki yıllara oranla ilerleme gösterdi. Soğuk Savaş sona ermek üzereyken 1989 yılında yaklaşık 300 bin Türk’ün Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalması iki ülke arasında ciddi bir krize yol açmıştı. Fakat yönetim değişikliği sonrası Bulgaristan’ın AB ve NATO’ya üyelik çabası ile topraklarındaki Türk azınlığın siyasi partisinin seçimlere katılarak Türklerin haklarını temsil etmesi ve son seçimlerde hükümet ortağı olması gibi faktörler ilişkileri yumuşattı.
Genel olarak Türkiye 1990’lar boyunca Balkanlar’da meydana gelen çatışmaların yayılmaması ve Türk ve Müslüman grupların haklarının korunması için çaba gösterdi; bu yönde çeşitli ülkelerle askeri ve siyasi işbirliği anlaşmaları imzaladı. Benzer şekilde komşu ülkelerle de ilişkilerini geliştirmenin yolunu aradı. Bulgaristan’la ilişkiler büyük bir ilerleme kaydederken, Yunanistan’la aynı gelişmenin yaşanabilmesi için 1999’u beklemek gerekti.
Paylaş
Tavsiye Et