GEÇTİĞİMİZ ayın başında daha önce belirlenen tarihten birkaç gün gecikmeli de olsa Irak’ın Geçici Anayasası kabul edildi. Ancak anayasa olarak değerlendirilen bu kanunun içeriğine bakıldığında, bunun bir anayasa değil ‘geçici yönetim kanunu’ olduğu anlaşılıyor. Bu yasayla gerçekleştirilmek istenen amaç, rejim değişikliği sonrasında yeni yapının oluşturulmasına giden yolu hazırlamak. Yasa, 30 Haziran 2004’te yönetimin Iraklılara devredilmesinden sonra 2005 içerisinde oluşturulacak yeni anayasaya kadar yürürlükte kalacak. Bu geçici yasanın oluşturulması uzun zamandan beri Irak Yönetim Konseyi’nin gündemini meşgul ediyordu. Geçici de olsa bundan sonraki yasaların temelini oluşturulacak bu metne girecek maddeler Irak’ın geleceğini ilgilendirdiği için sadece Irak içindeki farklı gruplar değil, başta ABD yönetimi olmak üzere pek çok ülke konuyla yakından ilgiliydi. Bu noktada Geçici Yönetim Konseyi içindeki gruplar ve ABD işgal yönetiminin temsilcisi Bremer arasında ciddi bir pazarlık süreci işledi. Bu çerçevede özellikle Şiiler ile Bremer arasındaki müzakereler oldukça zor oldu.
Dokuz başlık altında toplanan, yaklaşık 60 maddeden oluşan yasanın geneli üzerinde hem Irak içerisindeki gruplar, hem de diğer aktörler açısından bazı değerlendirmeler yapılabilir. Kabaca bir ayrımla bu yasaya yönelik yaklaşımları iki başlık altında toplamak mümkün: Bir grup eski rejimin ortadan kaldırılması yeni ve demokratik bir yönetime geçişte bu yasanın bir aşama olduğunu söyleyerek yasadan olumlu bir gelişme olarak bahsediyor. Diğer bir grup ise yasanın oluşturuluş şeklini ve içeriğini eleştiriyor. Yasa oluşturulurken Irak halkının buna bir katkısı olmasını bir kenara bırakın; böyle bir yasanın çalışmalarından bile halkın haberdar olmadığı iddia ediliyor. Eleştirel yaklaşanlar Geçici Yönetim Konseyi’nin seçilmiş değil, atanmış olduğunu ve bu nedenle Irak halkı adına yasayı onaylama yetkisi olmadığını belirtiyorlar. Bir anayasanın oluşturulabilmesi için önce nüfus sayımının yapılması gerektiğini belirtenler, Irak dışında 4 milyon Iraklının bulunduğunu ve bunların da sürece dahil olması gerektiğini savunuyorlar. Sayımın yapılması ve ardından demokratik seçimlerin gerçekleştirilmesi; anayasanın da halk tarafından bu seçilmiş temsilciler eliyle yapılması gerekiyor. Geçici yasayı eleştirenler, yasanın maddeleri içindeki uyumsuzluğa ve birbiriyle çelişen hükümlerin varlığına da dikkat çekiyorlar. Bazıları ise bu yasanın Iraklılar tarafından gerçekleştirilmediğini, tercüme olduğunu ve hukuk dilinden uzak bir metin olduğunu iddia ediyor.
Yasayı olumlu bulanlar da birbiriyle çelişen maddelerin varlığını kabul ediyor; fakat bunu farklı talepleri uzlaştırma çabasının bir sonucu olarak görüyorlar. Onların argümanı da, eksikleri olsa bile böylesi bir kanun kabul edilmeli; çünkü eski rejimin yaptığı kanunlar ile yeni yapının kurulması mümkün değil.
Yasanın Tartışmalı Noktaları
İslam’ın yasadaki yeri konusu iç ve uluslararası aktörler arasında ciddi tartışma konusu olan bir noktaydı. Özellikle Şii gruplar İslam’ın yasanın ‘temel kaynağı’ olmasını isterken Bremer buna karşı çıkıyor ve yasayı imzalamayacağını söylüyordu. Geçici idari yasa metninde İslam, devletin resmî dini ve yasamanın kaynağı olarak nitelendiriliyor. Böylece İslam, temel kaynak değil, kaynaklardan biri olarak sunuluyor. İslamî esasların yanında bununla uyuşmayan pek çok maddenin yasada yer alması ise, yasanın iç tutarsızlığına bir başka örnek ve bu, pek çok eleştiriye zemin hazırlıyor.
Şiilerin talepleri sadece İslam’ın temel kaynak olması noktasında yoğunlaşmıyordu. Aynı zamanda yasayı oluşturmadan önce doğrudan seçimlerin yapılmasını ve bu seçimler sonrasında oluşan meclisin yasayı hazırlamasını istiyorlardı. Şu anki geçici yönetimde temsil edildiklerinden daha fazla etkin olmaları gerektiğini düşünen Şiiler, mevcut yöneticilerin seçimle değil, atama yolu ile geldiklerini belirtiyorlardı. Türkiye de, yasanın hazırlık çalışmaları tıkandığında bu formülü desteleyen bir açıklama yaptı. Geçici Konseyin Şii üyeleri yasa konusunda istediklerinin bir kısmını alamadıkları halde yasayı imzaladılar; ama hem imza öncesinde, hem de sonrasında yasaya yönelik eleştirilerini sürdürdüler. Bu noktada Şiilerin isteği, ABD işgalinin bir an önce sona ermesi ve Irak’ın yönetiminin Irak halkına bırakılması. Böylece, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiiler, kontrolü ele almayı hedefliyorlar.
Kanunların kaynağının ne olacağına yönelik tartışmanın yanı sıra devletin alacağı şekil de oldukça çetin müzakerelere neden oldu. Irak’ın tarihî ve coğrafî temellere dayanan bir federasyon olmasını öngören yasa, aynı zamanda idari yapının etnik, dini ve diğer ayrımlara dayanmayacağını da belirtiyor. Buna karşın, kuzeyde Kürdistan diye bir bölgenin varlığından ve o bölgenin özel şartlarından bahsedilmesi bir diğer çelişkiyi ortaya çıkarıyor. Yasanın Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ni ve Kürtlerin haklarını tanıması bir uyuşmazlık doğursa da, şunu da kabul etmek gerekir ki, Irak’ta Kürtler son 14 yılda elde ettiklerinden bir anda vazgeçmeyeceklerdir. Ayrıca bu bölgeyi kontrol edenler hafife alınmayacak derecede silaha sahip bulunuyor.
Kürtler bölgenin sınırlarına Kerkük vilayetini de dahil etmek istediler. Şu an için bu gerçekleşmedi; ancak bundan sonraki dönemde anayasa oluşturulurken idari birimlerde de düzenlemelerin yapılması yeniden gündeme gelebilir. Bir bakıma, konu askıya alınmış durumda. Kendi bölgelerindeki idarî hakimiyetleri yanında Kürtçe’yi de Arapça ile birlikte resmî dil olarak kabul ettirmeleri Kürtler açısından önemli bir başarıdır. Bu yüzden yasa, Arap dünyasındaki diğer anayasalardan farklı olarak Irak’ın bir Arap devleti olduğundan söz etmiyor. Buna ek olarak, hazırlanacak anayasada istemedikleri maddelerin gündeme gelmesi halinde veto edebilecek olmaları da Kürtlerin bir diğer önemli kazanımı.
Türkmenlere gelince; onlar yasada azınlık olarak yer alıyor ve kültürel haklarının korunması taahhüt altına alınıyor. Ayrıca Türkmenlere bir bakanlık verilmekle beraber bu bakanlığın siyasi ağırlığının olmaması ve yeni oluşturulan bir bakanlık olması ciddi bir temsil sorununu beraberinde getiriyor.
2005 yılının sonuna kadar oluşturulması beklenen yeni anayasa yürürlüğe girene kadar bu Geçici Yönetim Yasası Irak’ta geçerli kanun olacak. Iraklıların bu yasa ile ilgili farklı tepkileri var. Irak halkı kendi aralarında yaptıkları değerlendirmelerde, dışarıda bahsedilen türden bir ayrılık olmadığını; etnik ve mezhepsel anlamdaki farklılıkların abartıldığını düşünüyor. Gerçekten de etnik ve mezhepsel farklılıklara sürekli vurgu yapılması sekteryan bir siyasetin Irak’ta hakim olmasının yolunu açabilir. Ancak farklı grupların farklı taleplere sahip olması Irak’ın bir gerçeği. Üstelik ülkeyi oluşturan grupların ortak bir noktada buluşmaları çok da kolay değil. Buna, işgal güçlerinin ve bölge ülkelerinin birbiriyle çatışan politikaları da eklenirse, beklentileri dengeleyen bir yasanın oluşturulmasının zorluğu daha iyi anlaşılır. Bu bakımdan, Irak’ta kalıcı anayasa oluşturulurken de benzeri ve belki de daha ciddi tartışmaların yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
Paylaş
Tavsiye Et