GEÇTİĞİMİZ ayın başında, İstanbul’da yapılacak olan AB-İKÖ Ortak Forumu’nun siyasi ayağı AB ülkelerinin tavrı nedeniyle iptal edilmek zorunda kalsa da, aynı program çerçevesinde planlanan İKÖ-AB Ortak Forumu ‘Medeniyet ve Uyum: Küresel Düzenin Değerleri ve Araçları’ Uluslararası Sempozyumu 2-3 Ekim’de İstanbul’da, dünyanın farklı bölgelerinden gelen akademisyen ve uzmanların katılımıyla gerçekleştirildi. Immanuel Wallerstein, Johann Galtung, Andre Gunder Frank, Richard Falk, John Esposito gibi her biri alanında dünyanın önde gelenlerinden olan pek çok ismi bir araya getiren foruma İslam Dünyası’ndan, Avrupa’dan, Amerika’dan ve Afrika’dan akademisyenler, uzmanlar ve gazeteciler katıldı.
Toplantının siyasî kısmının iptal edilmesinin daha fazla gündemde olması nedeniyle kamuoyunda hak ettiği ilgiyi bulamayan sempozyum, özellikle 11 Eylül sonrasında çok daha fazla tartışma konusu olan medeniyetler arası uyum konusunda yoğunlaştı ve bu noktadaki sorunları ele aldı. İlki 11 Eylül olayları sonrasında 12-13 Şubat 2002 tarihinde yine İstanbul’da gerçekleştirilen bu forum, yakın dönemde dünyamızda yaşanan sorunların aşılmasına imkan sağlayabilecek diyalog ortamının oluşmasına hem siyasî, hem de akademik katkı sağlamayı amaçlıyordu. İlk forum ertesindeki olumlu atmosferin devamı yönünde ortak bir kanaat oluşmuş ve bu ikinci forumun yapılması için bazı AB üyesi ülkelerden talepler de gelmişti. Bu çerçevede forumu düzenlemeye girişen Türkiye, gerçekleştirilmesine çok az bir zaman kala AB dönem başkanlığını yürüten Hollanda tarafından iletilen mesaj sonrasında forumun siyasî ayağını iptal etti. Bu mesajda AB dönem başkanı Hollanda’nın foruma katılmama kararı aldığı ve diğer AB üyelerine de aynı yönde hareket etmelerini önerdiği belirtiliyordu. Burada sorun Kıbrıs’ın nasıl temsil edileceği konusundan kaynaklanıyordu. Annan Planı’nın Rumlar tarafından reddedilmesinin ardından, İKÖ’nün İstanbul Zirvesi’nde örgüte gözlemci sıfatıyla katılan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bundan sonra toplantılara Annan Planı’ndaki ismiyle katılması karara bağlanmıştı. Buna göre KKTC, ‘Kıbrıs Türk Devleti’ olarak İKÖ toplantılarına katılacaktı. Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın baskıları sonrasında AB dönem başkanı Hollanda tarafından açıklanan kararla Türkiye’nin önünde forumla ilgili iki seçenek kalmıştı: Ya toplantıyı yapacak ve AB tarafından düşük seviyede bir katılımla programı sürdürecek, ya da toplantıyı iptal edecekti. Türkiye ikinci yolu seçti. Bunun sebepleri arasında, AB’nin başka bir örgüt olan İKÖ’ye üyelerinden birinin ismiyle ilgili bir talepte bulunamayacak olması ve AB ile İKÖ temsilcileri arasında bir temsil dengesizliğine neden olunmak istenmemesi sayılabilir.
AB’nin Stratejik Düşünce ve Hareket Eksikliği
Forumun siyasî ayağının iptal edilmesi Avrupa Birliği üyelerinin toplantının ruhuna tam olarak vakıf olamadıklarını ortaya koydu. ‘Medeniyet ve Uyum’ başlıklı bir toplantıyı, siyasi mülahazalar gözeterek ve üstelik uluslararası toplum tarafından desteklenen bir planı reddeden tarafın baskılarına boyun eğerek boykot etmek, farklı ülkelerden gelen akademisyenler tarafından uluslararası sempozyum sırasında eleştirildi. BM tarafından ortaya konulan ve referanduma sunulan planı kabul etmelerine rağmen halen uluslararası toplumdan dışlanmaya çalışılan Kıbrıslı Türklerin durumu ile 1992-1995 arasında Boşnakların yaşadıkları arasında benzerlikler kuruldu. O dönemde BM tarafından Bosna’ya silah ambargosu uygulanması nedeniyle silahları olmayan Boşnaklar savunmasız kalmış; Boşnaklar da bunun üzerine ya kendilerini savunmak için silahlanmalarına izin verilmesini ya da uluslararası toplumun kendilerini savunmaya gelmesini istemişlerdi. Ama silah ambargosu kaldırılmamış, BM tarafından oluşturulan güvenli bölgelerde de halk savunulmamış ve binlerce masum insan katledilmişti. Kıbrıs’ta da Türkler uzun bir dönemdir yok sayılıyor ve uluslararası arenada temsil edilmiyorlar. İKÖ gibi örgütler, Kıbrıslı Türklerin temsilinde önemli bir işlev görüyor. BM tarafından sunulan Annan Planı’nı kabul etmesine rağmen izolasyondan kurtulamayan Kıbrıslı Türklere karşı yapılan bu haksız davranışa Türkiye’nin sessiz kalması düşünülemezdi. Uluslararası arenada tanınmayan Kıbrıs Türkünün kendisini ifade etmek ve tanınmak için yaptığı girişimleri de engellemeye çalışan bu tavır, Boşnaklara karşı uygulanan politikayla yakın benzerlikler gösteriyor.
Sempozyum sırasında günümüz dünyasında farklı kültürlerin birbirleriyle iletişim kurabilmesinin varolan sorunların çözümünde oynayacağı role vurgu yapan katılımcılar, farklı medeniyetler arasında birbirlerini anlamada yaşanan sıkıntılara dikkat çektiler. Bu noktada en önemli sorun, kendinden farklı olanı bilmede yaşanan eksiklikler ve farklı olana karşı önyargılardan kaynaklanmaktadır. 11 Eylül sonrasında dünyada, özellikle de Batı medyasında hâkim olan genel tavır, bu zorlukları aşmaktan çok yeni engellerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacak bir çerçeve çiziyor. Bu zorlukların aşılması ve İslam medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında daha sağlıklı bir iletişimin oluşturulabilmesinde Türkiye’nin oynayabileceği muhtemel role sempozyumun bazı oturumlarında özel bir vurgu yapıldı. İçinde bulunulan şartlar gereği İslam Dünyası’nın kendisini farklı kültürlere çok daha iyi anlatabilmesi ve farklı medeniyetlerle iyi münasebetler içerisinde bulunması gerekiyor. İKÖ, çeşitli eksikliklerine rağmen böylesi bir fonksiyonu üstlenmesi en muhtemel örgüt. AB adayı Türkiye’nin genel sekreterliği altında bu yönde olumlu adımlar atılabilir. Siyasî kısmı iptal edilse de, forumun akademik kısmı Türkiye’nin bu konuda oynayacağı rolün önemini ortaya koydu. Türkiye ve İKÖ bu konuda olumlu bir sınav verirken, ne yazık ki Avrupa için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. 11 Eylül sonrasında ABD’nin tek taraflı politikaları nedeniyle dünyadaki çeşitli aktörlerle ilişkilerini iyileştiren ve daha dengeli bir politika izleyen Avrupa, bu son olayda kötü bir sınav verdi. AB’nin küçük hesaplar nedeniyle İslam Dünyası ile önemli bir diyalog fırsatını kaçırması kolay anlaşılabilir bir konu değil. Küresel bir aktör olabilmek için daha kapsayıcı ve sorun çözücü bir tavır sergilemesi gereken Avrupa, Rumların baskıları sonrasında forumun gerçekleşmesini engelleyerek stratejik düşünme ve hareket etme kabiliyetinden hâlâ uzak olduğunu gösterdi. Kıbrıs gibi sorunlu bir bölgeyi içine alan ve sorunun çözümünde çaba gösteren tarafı cezalandıran AB, İslam Dünyası ile topyekûn sağlıklı bir ilişki kuramıyor. Bu ise günümüzde varolan önyargıların ve yanlış anlamaların çözümünde önemli bir fırsatın önünü tıkıyor. Her şeye rağmen çok farklı kültürlerden akademisyenlerin katılımıyla gerçekleşen sempozyum, olumlu yönde atılmış bir adımdı ve Türkiye bu noktada oynadığı rolle kendisinden bekleneni yerine getirmeye hazır olduğunu gösterdi.
Paylaş
Tavsiye Et