Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Türkiye Ekonomi
Tarım sektörü ihmale gelmez!
Ömer Bolat
EKİM ayında başlayacak olan AB müzakere sürecinde Türkiye’yi en çok uğraştıracak alanların başında tarım geliyor. 2004 Mayısı’nda AB’ye üye olan 10 ülkede tarımla ilgili müzakereler, ortalama 779 günle, finans ve bütçe uygulamaları ve rekabet politikalarının ardından üçüncü sırada yer aldı. Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana sanayileşmesini tamamlayamayan ve hâlâ birçok yapısal sorunu bünyesinde barındıran Türk tarım sektörünün, müzakere masasında daha uzun bir süre geçirmesi kuvvetle muhtemel. Ancak, AB’yle ya da AB’siz Türkiye, tarım sektöründe kapsamlı ve acil bir yapısal reform planını hayata geçirmeli. Zira, tarımda yapılacak iyileştirmeler pek çok ekonomik ve sosyal göstergeyi de temelinden değiştirecek güce sahip.
2004 yılı rakamlarıyla, Türkiye’de çalışan kesimin %34’ü tarım sektöründe istihdam ediliyor. Tarımın GSMH’ye katkısı da %11 civarında. Gelişmiş ülkelerde ise tarımın istihdama ve GSMH’ye katkısı %2 ila %4 civarında bulunuyor. Öte yandan Türkiye, geniş ve verimli topraklar, farklı iklim kuşakları ve zengin akarsular gibi tarımda pek çok doğal avantaja sahip bir ülke. Avrupa kıtasında endemik (vatanı orada olan) bitki çeşidi 3000’in altında iken, Türkiye’de şu ana kadar saptanmış tam 3022 farklı endemik bitki bulunuyor. Ancak bütün bu avantajlarına rağmen tarım sektörünün verimliliğinde ve bu sektörden elde edilen katma değerde gelişmiş ülkelerin çok gerisinde yer alıyoruz. Çok değil, daha 15-20 sene öncesine kadar ihracat gelirlerinin önemli bir kısmını tarımdan elde eden ve bu alandaki rekabet avantajıyla övünen Türkiye, şimdilerde kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor.
Tarım sektöründen ciddi bir katma değer elde eden gelişmiş ülkeler aynı zamanda tarıma verdikleri yüksek miktardaki desteklerle öne çıkıyor. Dünyada tarımı en fazla destekleyenlerin başında ABD, AB ve Japonya geliyor. Örneğin AB’de 2003 yılı rakamlarıyla hektar başına verilen tarımsal destek 441 dolar civarında. Bu rakam Türkiye’de ise sadece 98 dolar. Türkiye’nin 2005 bütçesinde tarıma ayırdığı payı artırarak 3,5 milyar YTL’ye çıkarması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ancak, tarımın ıslah edilerek AB ile uyumlu hale getirilebilmesi için en az 10 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç duyulduğu hesaplanıyor. Bu ihtiyacın tamamının AB fonları ile karşılanması mümkün görünmüyor. Özel sektörün tarıma olan ilgisinin artırılması bu noktada önemli bir açılım ve fırsat olarak görülmeli.
Tarımdaki değer zincirine girişimcinin dahil olamaması, ülkemizde tarım potansiyelinin katma değere dönüştürülememesinin ve tarımsal sanayinin gelişmemesinin en önemli nedenlerinden birisi. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de tarım, sadece köylü ve çiftçilerin uğraş alanı olmanın ötesine geçip endüstriye dönüşemedi. Dünyada tarıma dayalı sanayi konusunda en ileri ülkelerden Hollanda’da tarım %60-65 oranında sözleşmeli olarak yapılıyor. Bu bakımdan, hükümetin “Sözleşmeli Tarım”la ilgili yasa çalışması, tarımda özel teşebbüsün varlığını artırma yolunda önemli bir adımdır.
Türkiye bugüne kadar sadece çiftçilere destek vererek tarım sektörünü kalkındırmaya çalıştı. Gelinen nokta, bunun yeterli olmadığını gösteriyor. Yeni dönemde, çiftçiyi desteklemekle birlikte tarım ve tarıma dayalı sanayiye yönelik yatırım yapan girişimcilerin de teşviklerden yararlanması sağlanmalı. Eğer girişimci tarımsal ürünleri işleme ve pazarlama imkanına kavuşursa, üretim peşinden gelecektir. Türkiye bu süreçte geliştireceği ve vazgeçeceği ürün gruplarını da belirlemek zorunda. Gelecek 20 yılda dünya nüfusu 10 milyarı aşarken; et, süt ve su gibi ürünlerin üretim ve temini yaklaşık yarı yarıya azalacak ve bunlar stratejik ürünler olacak. Bu alana yönelik kaynak geliştirme ve ham madde üretim çalışmalarına daha fazla önem verilmesi gerekiyor.
Tarım sektörünün gelişmesinde temel unsur hayvancılık sektörünün gelişmesidir. Bu nedenle öncelikle et-süt ürünlerinin ham maddesi olan hayvan varlığının kalitesi ve veriminin artırılması gerekiyor. Tarımdaki reformun önceliklerinden birisi de%95’i KOBİ statüsünde olan gıda sektörünün rehabilitesi olmalıdır. Kayıt dışılığın %80’lerden yüksek olduğu tahmin edilen bu sektörde, gelecekte rekabetin yoğunlaşması ve büyük sermayenin girmesiyle fiyatlar ve kâr marjları da düşecek; Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde yaşandığı gibi artan iç ve dış kontroller ile tüketici bilincinin yanı sıra, düşen piyasa payı nedeniyle organize olmamış yerli üreticiler silinecek. Her halükârda Türkiye’de sürece uyum sağlayamayan, hâlâ çok verimsiz, standartların altında bulunmasına rağmen çok pahalı olan gıda, hayvancılık ve tahıl kesiminde bir küçülmenin yaşanması kaçınılmaz. Bu sektörlerden açığa çıkan işsizlik, ilave göç baskısı ve bunların yol açacağı toplumsal sorunlar şimdiden hesaplanmalıdır.
Birim alana getirisi tarla ürünleriyle mukayese edilmeyecek kadar çok olan meyvecilik, daha fazla yatırım yapılması gereken alanlar arasında yer alıyor. Ülkemiz tarım arazilerinin yaklaşık %10’u meyve ağaçlarına ayrılmış durumda. Bu oran sevindirici bir şekilde yıldan yıla artıyor. Diğer yandan, Türkiye yılda 1,2 milyar doları sadece yağlı tohumlar ithaline harcıyor. Döviz çıkışını durdurmak ve tohum ihracatıyla döviz kazanmak için tohumculuğun geliştirilmesine önem verilmeli, teşvik edilmelidir. Türkiye henüz kirlenmemiş topraklarıyla, bütün dünyada ilginin giderek arttığı organik ürünler için de elverişli bir üretim merkezidir. Organik ürünlerin cirosu dünya genelinde 30 milyar doları geçmiş durumda ve bu rakam her yıl %25 oranında büyüyor. Türkiye 2004 yılında 33 milyon dolar değerinde organik tarım ürünleri ihracatı gerçekleştirdi. 2005 yılında bu rakamın 85-90 milyon dolara yükselmesi bekleniyor.
Türk tarımı için hayatî önem taşıyan GAP’a başlayalı yaklaşık 25 yıl olmasına rağmen, proje ancak %54 oranında tamamlanabildi. 35 milyar YTL yatırım yapılması planlanan GAP’a bugüne kadar 19 milyar YTL harcama yapıldı. Bu proje, sadece günümüzde yaşayanların esenliğine değil, gelecekte yaşayacak olan neslin kaderine de tesirde bulunacak önemde. Dolayısıyla, şimdiden “toprak ve suya dayalı” bir iktisadî işbirliğinin zemini aranmalı; bölge ekonomisinin motor sektörü olan tarım, teknolojik gelişmelerle yenilenmelidir.
Son olarak, ne yazık ki ülkemizde tarımda çalışanların %30’u okuma-yazma bilmiyor. Geriye kalan %70’in ise büyük bölümü ilkokul mezunu. Eğitim düzeyinin düşüklüğü, tarımsal faaliyetin bilimsel esaslara göre yapılmasını engelliyor. Bu nedenle, tarımda etkin bir reform, ancak sektördeki insan kaynağının niteliğinin yükseltilmesi ile mümkün olacaktır.

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Ekonomi
DİĞER YAZILAR