Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
Avrupa’nın krizini ne çözer?
Mesut Özcan
AB ANAYASASI, Fransa ve Hollanda’daki referandumlarda reddedilmesinin ardından gündemden düşmüş olsa da, konuyla ilgili tartışmalar bitmiş değil. Özellikle Türkiye’nin üyeliği bağlamında anayasa ile ilgili gelişmeler yakın bir zamanda tekrar gündeme gelecek gibi gözüküyor. Ama anayasa taslağının reddi ve sonrasında yaşananlar, pek çok kişi tarafından AB’nin bir kriz içinde olduğu şeklinde yorumlandı. Bu yoruma anayasa taslağının oluşmasında ciddi çaba sarf eden ve anayasanın kabulü yönünde mücadele elen Daniel Cohn Bendit de katılıyor.
AB Parlamentosu’nun bir üyesi olan ve AB içerisinde Türkiye’nin adaylığını en fazla destekleyen isimlerden birisi olan Bendit, geçtiğimiz ay İngiltere’de katıldığı bir konferansta AB’nin içinde bulunduğu krizden çıkış yollarını tartıştı. Konuşmasına son elli yıl içerisinde Avrupa’da yaşanan değişimin inanılmaz boyutlara ulaştığını söyleyerek başlayan Bendit, savaşın artık Avrupa kıtasından uzakta olduğunu belirtiyor. Komünizm ve faşizmin yenilgisini büyük başarı olarak değerlendirirken, anayasanın onaylanması için çok çaba harcadıklarını ama kaybettiklerini ve yenilgiyi kabul ettiklerini söylüyor. Bendit, anayasanın gerekliliğini, küreselleşen dünyada Avrupa’nın yarışta geri kalmamak için entegrasyona gitmesi ve bu anlamda daha geniş bir Avrupa’ya duyulan ihtiyaca bağlamakta. Bu entegrasyon ise egemenliğin daha fazla paylaşılması anlamına geliyor. Ama yaşanan tecrübe bize gösterdi ki; her liderin farklı bir Avrupa anlayışı var ve her biri entegrasyonun ve anayasanın kendi anlayışı etrafında şekillenmesini istiyor. Yani insanlar aynı kelimeleri kullanıp, farklı şeyleri ifade ediyorlar.
Anayasa ihtiyacını ortaya çıkaran genişleme sürecinin başlangıcı Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve iki Almanya’nın birleşmesi dönemine kadar gidiyor. İkinci Dünya Savaşı sonunda dört işgal bölgesine ayrılan Almanya’nın yeniden birleşmesi, yaklaşık 40 yıldır oluşturulmaya çalışılan Avrupa içi dengeleri ciddi şekilde sarsacaktı. Herkes bunun bilincindeydi ve AB’nin hem derinleşmesi, hem de genişlemesi bu şartlar altında ortaya çıktı. Bendit, iki Almanya’nın birleşmesi için onay vermesi gereken dört ülkeden birinin cumhurbaşkanı olarak Mitterand’ın, (diğer ülkeler savaşın diğer galipleri olan ve Almanya’yı işgal eden ABD, İngiltere ve Rusya idi) buna ancak AB’nin daha derin bir birlik haline getirilmesi şartıyla izin verdiğini hatırlatıyor. Bu derinliği sağlayacak şey ise, uzun yıllardır gündemde olan ama bir türlü gerçekleşmeyen ortak para birimine geçilmesi idi. Bendit, Mitterand’ın bu şartının ne anlama geldiğini çok iyi bilen Kohl’un, gözü yaşlı bir şekilde Alman Markı’nı tarihe gömmeyi kabul ettiğini belirtiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan yerle bir olmuş şekilde çıkan Almanya için Mark, ülkenin sahip olduğu ekonomik gücün en önemli sembolü idi. Kısa süre içerisinde yeniden Avrupa’nın en önemli ülkesi haline gelmeyi başaran Almanya’nın en önemli sembolü Mark’ın terk edilmesi kolay bir karar değildi.
 
Genişleme Ancak Türkiye ile Olur
Soğuk Savaş sonrasında Avrupa’da yaşananları ve AB’nin genişlemesini değerlendiren Bendit, aslında AB’nin genişlemediğini; yaşananın, Avrupa’nın yeniden birleşmesi olduğunu iddia etmekte. Genişlemenin ise ancak Türkiye’nin üyeliği ile söz konusu olacağını belirtiyor. Türkiye’ye 1963’te verilen sözlerin tutulması gerektiğini belirten Bendit, bugün Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Alman Hıristiyan Demokratlara karşı, yine bir Hıristiyan Demokrat olan o dönemki başbakan Adenauer’in Türkiye’yi desteklediğini hatırlatıyor. 11 Eylül saldırılarına kadar kimsenin Türkiye’ye verilen sözleri tutmak istemediğinin altını çizen Bendit’ye göre, bu tarihten sonra Türkiye’ye olan bakış değişmeye başladı. Avrupa’nın İslam’la değil terörizmle savaşması gerektiğini söyleyen Bendit, demokratik Müslüman bir ülke olan Türkiye’nin desteklenmesi gerektiğini söylüyor. Türkiye’nin üyeliğinin AB’ye yapacağı katkının farkında gözüken Bendit, anayasanın kabulü ile beraber bu katkının daha da artacağı iddiasında. Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye’nin üyeliği, yeni anayasa tartışmalarını beraberinde getirecek. AB’nin geleceği en fazla Türkiye ve anayasa tartışmaları etrafında şekillenecek gibi gözüküyor.
Fransa gibi AB’nin kurucu ve en önemli üyelerinden birinde anayasa taslağının reddedilmesi ciddi bir sorun. Zaten pek çok kişi Hollanda’daki hayır oylarının büyük ölçüde Fransa ile bağlantılı olduğunu iddia ediyor. Fransa yerine daha küçük bir ülkede anayasa taslağı reddedilseydi, taslağın yeniden halk önüne gelmesi ihtimali çok daha fazla olacaktı. Ancak yine de Bendit en geç on yıla kadar anayasanın yeniden referanduma sunulacağını iddia ediyor. Anayasanın reddedilmesi ile Avrupa’nın, hiçbir şey kazanmadığı gibi ABD’nin tek taraflı dünya siyasetine karşı durma imkanını da kaybettiğine inanan Bendit, anayasa üzerinde yapılacak bazı düzenlemelerin ve oylama şartlarının değiştirilmesinin kabulü kolaylaştıracağını düşünüyor. Bu kadar uzun bir metnin ortaya çıkmasının sebebi olarak, farklı siyasî liderleri tatmin etme çabasını gösteren Bendit, anayasanın kısaltılarak yeniden yazılmasından yana. Anayasanın yürürlüğe girmesi için de her ülkede ayrı referandum yapmak yerine, tüm Avrupa’yı içine alan tek bir referandumla halkoyuna sunulması gerektiğini belirtiyor.
Üyelik müzakerelerinin başlamasıyla yeni bir döneme giren Türkiye-AB ilişkileri, yakın zamanda AB içerisinde en önemli gündem maddelerinden birisi olmaya devam edecek gibi gözüküyor. AB Anayasası’nı yeniden gündeme almak isteyen siyasetçiler de, Türkiye konusunu bu bakımdan bir fırsat olarak değerlendirecekler.

Paylaş Tavsiye Et