Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Sağda birlik 29 gün sürdü
Murat Yeşiltaş
TÜR­Kİ­YE’NİN si­ya­sal ha­ya­tın­da ya­şa­nan ge­liş­me­ler hay­li hız­lı bir se­yir iz­le­di­ğin­den bu­gün­den ya­rı­na na­sıl bir gün­de­min bi­zi bek­le­ye­ce­ği­ni kes­tir­mek ol­duk­ça zor. Zi­ra da­ha 27 Ni­san ön­ce­si­ne ka­dar tüm gös­ter­ge­ler Tür­ki­ye’nin da­ha faz­la si­vil­leş­ti­ği­ne iliş­kin­di ve bir kı­sım ya­zar­lar bu sü­re­ci Le­wis’in Mo­dern Tür­ki­ye’nin Do­ğu­şu ad­lı ese­ri­ne na­zi­re ya­par­ca­sı­na “Ye­ni Tür­ki­ye’nin Do­ğu­şu” ola­rak ta­rif et­me­ye baş­la­dı­lar. Söz ko­nu­su ye­ni­lik, AKP ile bir­lik­te Tür­ki­ye’nin sos­yo-po­li­tik alan baş­ta ol­mak üze­re özel­lik­le eko­no­mi ve dış po­li­ti­ka­da bir de­rin­leş­me ya­şa­dı­ğı­na ve bu de­rin­leş­me­nin de Türk top­lum ve si­ya­se­ti­ne iliş­kin bir de­ği­şim ve dö­nü­şü­me işa­ret et­ti­ği yö­nün­dey­di. An­cak cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­mi­ne iliş­kin tar­tış­ma­lar baş­ta ol­mak üze­re, he­de­fi­nin hü­kü­met ol­du­ğu an­la­şı­lan, be­de­li­nin ise mil­li ira­de ve Mec­lis ta­ra­fın­dan öden­di­ği bir sü­reç ya­şan­dı. 27 Ni­san’dan iti­ba­ren tüm iyim­ser bek­len­ti­ler ter­si­ne dö­ner­ken, son dö­nem­de ya­şa­nan dö­nü­şü­mün ar­ka­sın­da­ki rüz­gar da bir­den or­ta­dan kay­bol­du. Ge­li­nen nok­ta­da kar­şı kar­şı­ya olu­nan ha­va ise bi­zim “çif­te­tel­li si­ya­set­çi­ler” ile “gü­nü­nü gör­düm­cü” öz­de ay­dın­la­rın en çok ar­zu­la­dık­la­rı şey­di.
Son bir ay­da ya­şa­nan tüm ge­liş­me­ler Tür­ki­ye’nin si­ya­sal ha­ri­ta­sı­na iliş­kin iki te­mel so­ru­na işa­ret edi­yor: Bi­rin­ci­si si­ya­se­tin ya­pı­sal bir ze­mi­ni­nin hiç­bir za­man ol­ma­dı­ğı ger­çe­ği iken, ikin­ci­si de Tür­ki­ye’de par­ti­le­rin nor­ma­tif si­ya­set üret­me ko­nu­sun­da bü­yük bir za­fi­yet için­de ol­duk­la­rı­dır. Ya­pı­sal­lık so­ru­nu en baş­ta si­ya­set ku­ru­mun­dan bek­le­nen ras­yo­nel dav­ra­nış­la­rın ger­çek­leş­me­si­nin önün­de­ki en bü­yük en­gel ola­rak kar­şı­mı­za çı­kar­ken, nor­ma­tif ola­ma­ma so­ru­nu ise par­ti­le­rin top­lu­ma iç­kin de­ğer­ler üre­te­me­me­si­ne, bu­nun da öte­sin­de kriz an­la­rın­da top­lu­mu “dev­le­tin şer­rin­den” ko­ru­ma nok­ta­sın­da za­yıf düş­me­le­ri­ne ne­den olu­yor. 27 Ni­san’dan bu gü­ne sağ­da bir­leş­me ça­ba­la­rı da si­ya­se­tin söz ko­nu­su kı­rıl­gan ya­pı­sı­nı en iyi şe­kil­de yan­sı­tı­yor.
 
“Ye­ter, Söz Dev­le­tin­dir!”
Bun­dan tam 61 yıl ön­ce “Ye­ter, söz mil­le­tin­dir” slo­ga­nı ile yo­la çı­kan De­mok­rat Par­ti (DP) 1950’de ik­ti­dar ol­du ve tam on yıl ik­ti­dar­da ka­la­rak Tür­ki­ye’nin si­ya­sal ha­ya­tın­da ana da­mar sağ par­ti­le­rin en te­mel sü­rek­li­lik un­su­ru ha­li­ne gel­di. DP, CHP’nin için­den çık­mış­tı; da­ha son­ra ku­ru­lan Ada­let Par­ti­si (AP) ise ken­di­si­ni DP’nin de­va­mı ola­rak ta­nım­la­dı. 1980 dar­be­siy­le bir­lik­te po­li­tik alan­da­ki sağ ce­nah iki­ye bö­lün­dü ve “dev­le­tin ica­ze­ti­ni” ala­rak bir ta­raf­ta ANAP, di­ğer ta­raf­ta ise DYP ku­rul­du. Her iki par­ti de ken­di­si­ni mer­kez sağ ola­rak ta­nım­la­dı. Özal cum­hur­baş­ka­nı olun­ca sağ­da mey­dan De­mi­rel’e kal­dı. Özal’ın ve­fa­tı­nın ar­dın­dan cum­hur­baş­kan­lı­ğı kol­tu­ğu­na bu se­fer De­mi­rel otur­du ve bir da­ha mer­kez sa­ğın iki ya­ka­sı bir ara­ya gel­me­di. Mer­kez sağ par­ti­ler ik­ti­da­ra gel­me­le­ri­ne rağ­men bir tür­lü muk­te­dir ola­ma­dı­lar ve ge­nel­lik­le dev­let­ten ya­na ta­vır al­dı­lar. 28 Şu­bat sü­re­cin­de ön­ce ANAP son­ra da DYP gi­de­rek eri­me­ye baş­la­dı ve en so­nun­da ba­ra­jın al­tın­da ka­la­rak si­ya­set­te­ki ağır­lık­la­rı­nı kay­bet­ti­ler.
2002 se­çim­le­rin­den son­ra AKP ve CHP dı­şın­da özel­lik­le mer­kez sağ­da al­ter­na­tif bir se­çe­nek oluş­tur­mak ama­cıy­la DYP, si­ya­set­te ge­ri­li­mi dü­şü­rü­cü bir un­sur an­la­mın­da üçün­cü bir yol ola­rak or­ta­ya çık­tı. Bu sü­reç­te mer­kez sağ­da en önem­li ha­re­ket­li­lik kuş­ku­suz DYP’nin li­der­li­ği­ne Ağar’ın se­çil­me­si ile ya­şan­dı. Zi­ra Ağar’ın tar­tış­ma­la­ra yol açan Kürt me­se­le­si ile il­gi­li yap­tı­ğı “düz ova­da si­ya­set” çağ­rı­sı, si­vil­leş­me ve de­mok­ra­tik­leş­me adı­na da­ha öz­gür­lük­çü bir ana­ya­sa söy­le­mi ile da­ha da güç­len­di. Öte yan­dan bu yak­la­şım DYP’yi mer­kez sa­ğın tek­rar önem­li bir ak­tö­rü ha­li­ne ge­tir­me umu­du­nu art­tır­dı. An­cak dev­let seç­kin­le­ri ta­ra­fın­dan oluş­tu­ru­lan kar­şı söy­lem­ler, Ağar’ın bu söy­le­mi­ni ikin­ci pla­na at­ma­sı­na ne­den ol­du. 2002 se­çim­le­rin­de po­li­tik alan­da­ki mer­ke­zî­li­ği­ni kay­be­den di­ğer bir sağ par­ti olan ANAP ise se­çim son­ra­sın­da üç ge­nel baş­kan de­ğiş­tir­mek zo­run­da kal­dı. Er­kan Mum­cu ile ye­ni bir ha­re­ket­li­lik ya­ka­lan­mış ol­sa da, bu du­rum seç­me­ne cid­di bir al­ter­na­tif sun­ma nok­ta­sın­da ol­duk­ça za­yıf­tı. Her iki par­ti­nin de AKP kar­şı­sın­da et­kin ve al­ter­na­tif bir po­li­tik söy­lem üre­te­me­me­si, 1980 dar­be­siy­le par­ça­la­nan ana da­mar sağ ha­re­ke­tin içe­ri­den ve dı­şa­rı­dan bir­leş­me ar­zu­la­rı­nı des­tek­le­yen bir yak­la­şı­mı or­ta­ya çı­kar­dı. Söz ko­nu­su bir­leş­me ar­zu­su ise 11. cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çim­le­riy­le zir­ve­ye ulaş­tı ve ay­nı za­man­da da iki par­ti için bir test ni­te­li­ği­ni ta­şı­dı. Bu test mer­kez sa­ğın si­vil­leş­me ve de­mok­ra­tik­leş­me adı­na top­lu­ma ne va­at et­ti­ği­ni de aşi­kâr kıl­dı. Mer­kez sa­ğın söz ko­nu­su tes­ti, cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­min­den ön­ce­ki sü­reç­te ya­şa­nan 367 tar­tış­ma­sın­da ol­duk­ça ras­yo­nel bir şe­kil­de sey­ret­ti. An­cak se­çim sü­re­cin­de ya­şa­nan ge­liş­me­ler bek­len­ti­le­rin ak­si­ne iki par­ti­nin mil­let­ten ya­na de­ğil dev­let­ten ya­na ta­vır al­ma­sıy­la so­nuç­lan­dı. Bu tu­tum her iki par­ti­nin de cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­mi ön­ce­si fii­len bir nok­ta­da an­laş­tık­la­rı­nın da gös­ter­ge­siy­di: Cum­hur­baş­ka­nı­nı seç­tir­me­mek. İki par­ti DP ça­tı­sı al­tın­da bir­leş­me ka­ra­rı al­sa da, top­lum­sal bo­yu­tu göz ar­dı edi­len ve po­li­tik bir ge­ri­lim üze­ri­ne in­şa edi­len bir­leş­me sa­de­ce 29 gün sü­re­bil­di.
 
Zo­ra­ki Ni­kah
Ge­rek DYP’nin ge­rek­se ANAP’ın Tür­ki­ye’nin po­li­tik dün­ya­sın­da tem­sil et­ti­ği alan­lar kuş­ku­suz bir­ta­kım fark­lı­lık­lar içe­ri­yor. Özal’la öz­deş­le­şen ANAP da­ha çok li­be­ral, öz­gür­lük­çü ve kent­li ke­si­mi tem­sil eder­ken, DYP kır­sal ve çift­çi ke­si­mi­nin par­ti­si ol­ma­ya oy­na­dı. Bu ba­kım­dan söz ko­nu­su iki par­ti­nin sos­yo­lo­jik ola­rak ‘mer­kez’ adı­na ho­mo­jen bir ze­min­de bir­lik­te ol­duk­la­rı pek söy­le­ne­mez. An­cak her iki par­ti­nin de te­mel özel­lik­le­rin­den bi­ri, top­lum­sal ta­ban­la­rı­nın ya­pı­sal ola­rak sı­nıf­sal ol­ma­ma­sı ne­de­niy­le, meş­ru­iyet­le­ri­ni dev­let­ten ya­na ta­vır ala­rak güç­len­dir­me­le­ri ve si­ya­se­ti ‘kriz’ dö­nem­le­rin­de dev­let için yap­ma­la­rıy­dı. Bu du­rum is­ter is­te­mez iki par­ti­nin bir­leş­me­si ko­nu­sun­da or­ta­ya çı­kan te­mel sı­kın­tı­la­rın ba­şın­da ge­li­yor­du. An­cak bir­le­şe­me­me­nin en te­mel se­be­bi ta­ba­nın sos­yo­lo­jik ola­rak uyum­suz­lu­ğun­dan kay­nak­lan­ma­dı. Zi­ra iki par­ti­nin bir­leş­me is­te­ği nor­mal bir dö­ne­min nor­mal si­ya­si sü­reç­le­ri çer­çe­ve­sin­de de­ğil, ak­si­ne ola­ğa­nüs­tü bir dö­ne­min nor­mal ol­ma­yan şart­la­rı için­de bir ge­ri­lim si­ya­se­ti çer­çe­ve­sin­de ger­çek­leş­ti­ril­me­ye ça­lı­şıl­dı ve ade­ta tek inan­dı­rı­cı­lık­la­rı AKP kar­şıt­lı­ğı ol­du. Üs­te­lik bu du­rum iki par­ti­nin de de­mok­ra­si­ye en faz­la ih­ti­yaç du­yul­du­ğu bir dö­nem­de De­mok­rat Par­ti adı­nı ala­rak ye­ni­den or­ta­ya çık­ma­sıy­la da­ha faz­la çe­liş­ki­li bir hal al­dı. DP ilk ku­rul­du­ğu yıl­lar­da ken­di­si baş­lı ba­şı­na bir al­ter­na­tif üret­miş­ti, ya­ni ik­ti­dar ile mu­ha­le­fet ara­sın­da üçün­cü bir yol ola­rak ku­rul­ma­dı; an­cak iki par­ti­nin bir­leş­me­si ile ku­ru­lan ye­ni DP ken­di­ni ye­ni­den üret­me ko­nu­sun­da ol­duk­ça sı­kın­tı ya­şa­dı. Par­ti­yi ‘mer­kez’ ola­rak ko­num­lan­dır­dı­lar; an­cak bu mer­kez top­lu­mun de­ğil, dev­le­tin mer­ke­ziy­di. Di­ğer ta­raf­tan bu bir­leş­me, AKP’ye kar­şı ol­ma pa­ha­sı­na, CHP’nin AKP’yi öte­ki­leş­tir­me­si­nin ide­olo­jik bir par­ça­sı ha­li­ne gel­di.
DYP’nin DP ola­rak ye­ni­den sah­ne­ye çık­ma­sı bir ba­kı­ma onu kur­ta­ran bir et­ki oluş­tur­du. An­cak Mum­cu’nun ANAP’ı mum gi­bi eri­di. Tüm bu kı­sa sü­reç ay­nı za­man­da Mum­cu ve par­ti­si için ta­ri­hî bir fır­sa­tın ka­çı­rıl­ma­sı an­la­mı­na ge­li­yor­du. Zi­ra da­ha üze­rin­den 10 yıl geç­me­si­ne rağ­men, hal­kın ANAP üze­rin­de­ki 28 Şu­bat kay­nak­lı şüp­he­si gi­de­ril­me­miş­ti. Mum­cu’nun 27 Ni­san bil­di­ri­sin­den son­ra “Biz söy­le­miş­tik” eda­sı, bu­nun üs­tü­ne de bil­di­ri­nin “ka­tıl­dı­ğı ve ka­tıl­ma­dı­ğı, ka­tıl­ma­dı­ğı kı­sım­lar­da ise ek­sik ta­raf­la­rı­nın ol­du­ğu­nu” açık­la­ma­sı par­ti­nin ve Mum­cu’nun inan­dı­rı­cı­lı­ğı­nı ol­duk­ça za­yıf­lat­tı. Öte yan­dan her iki par­ti­nin de bir­leş­me­yi prag­ma­tik bir ik­ti­dar pro­je­si ola­rak sun­ma­sı ve taş­ra­da­ki çı­kar grup­la­rı ve seç­kin­le­ri uz­laş­tır­mak­tan uzak ol­ma­la­rı, top­lum­sal ta­ban­la­rın­da önem­li bir ra­hat­sız­lık ya­rat­tı. Bu sü­re­cin en dra­ma­tik ve dü­şün­dü­rü­cü so­nu ise bir­leş­me­nin ger­çek­le­şe­me­me­si ve ANAP’ın se­çim­le­re gir­me­ye­ce­ği­ni açık­la­ma­sı ol­du.
Hü­la­sa, Tür­ki­ye’nin si­ya­sal ha­ya­tın­da en zor­lu sı­nav kriz an­la­rın­da de­mok­rat ka­la­bil­mek­te ya­şanı­yor; an­cak ne ya­zık ki tüm kriz dö­nem­le­rin­de si­ya­si­ler bu dav­ra­nı­şı ser­gi­le­mek­ten öte dev­let seç­kin­le­ri­nin mü­da­ha­le­le­ri­ni açık­ça meş­ru­laş­tı­rı­yor­lar. Bu ba­kım­dan önü­müz­de­ki dö­nem­de iki par­ti­nin bir­leş­me­si sa­de­ce ken­di iç di­na­mik­le­ri­ne bağ­lı ol­ma­mak­la bir­lik­te, bu­nun da öte­sin­de, içe­rik açı­sın­dan ol­du­ğu ka­dar tarz açı­sın­dan da po­li­tik ta­rih­sel­lik­le­rin­den kop­ma­la­rı­na ve de­mok­ra­tik­leş­me­yi be­nim­se­me­le­ri­ne bağ­lı.

Paylaş Tavsiye Et