Yapım: THY, 2010
Kanun Namına…
Hasan Ferid Alnar besteci, şef, hoca, müzisyen, musikişinas, şu, bu…
Evet, müzisyenlik ile musikisinaşlığı kendi bünyesinde ayrı ayrı büyüten ve gerektiği anda bütünleştirebilen biri Hasan Ferid Alnar. Şaheseri ise Kanun Konçertosu. Eser yurtdışında defaatle seslendirildi; öteki birçok eseri gibi. Ama ülkemizde görmezden gelinen mücevherattan.
Ferid Alnar için kanun Türk müziğinin en karakteristik sazı. O yüzden de ömrünü kanuna adadı dense yeridir. Hatta yakın zamanda kıyısına köşesine yaklaşılması imkânsız sayılacak bir düzeye taşıdı kanunu. Eskilerden gelen yolun üzerinde yürümekle yetinmedi; kelimenin en hakiki manâsıyla kendine mahsus bir icra tarzı geliştirdi.
Batı ve Doğu Sazları
Kanunun yanında kemençe de çalardı. Batı sazlarında üstad sayıldığı enstrümanlar ise piyano ve viyolonsel. Zaten eserlerinde bu çalgıların resmî geçidini sıklıkla görmek mümkün.
Kanun Konçertosu’nun ilk icra tarihi 1951. Yer Viyana Radyosu. Fakat eserin ilk biçimlenme yılları 1946’ların Roma’sına kadar uzanır. Besteci eseri ertesi yıl Ankara’da tamamlar. İçerideki ve dışarıdaki müzik çevrelerinden farklı farklı değerlendirmeler, tespitler… Müzikten gerçekten anlayanların buluştuğu ortak payda: sıra dışı bir eserle karşı karşıyayız!
Gelgelelim, üstad eserden pek memnun değildir. Aslında üçüncü bölümden. Bu bölümü yeniden yazmayı dener. 1958’in baharında Mevlâna’nın huzurunda bir ilham gelir kendisine. Dönüşte eser mükemmeliyete kavuşmuştur. Bu mükemmeliyete karşın nedense eser, şimdiye değin ülkemizde pek az seslendirilmiştir. Daha ilginci, eserin biricik ses kaydı da 33’lük plak hüviyetinde ve ülkemizde değil, yıllar önce Macaristan’da gerçekleştirilmiştir.
Ülkemizde İlk Kez CD’de
Türk Hava Yolları’nın hazırladığı Bir Cumhuriyet Çınarı: Ferid Alnar adlı albüme, yalnızca bu açıdan bakıldığında bile ne kadar önemli bir hizmet ifa edildiği anlaşılabilir. İki CD’den müteşekkil çalışmada Alnar’a ait toplam 12 eser var. İlk CD bütünüyle saz semailerine ayrılmış durumda. Bestecinin gençlik yıllarındayken bestelediği eserlerin beheri de ayrı makamda: Yegâh, segâh, nihavend, nişaburek, buselik… İcraların hepsi de albümün Genel Sanat Yönetmeni ve kanun virtüözü Ruhi Ayangil’e ait.
İkinci CD’de ise 2 eser var. İlki 10 ilâhiden müteşekkil bir akapella süiti. Yunus Emre’nin ilâhileri üzerine kurulu süiti yine Ruhi Ayangil yönetiyor; seslendiren de kendi korosu.
Bu icrada yaklaşık 20 dakikayı bulan son eser ise kanunda Ruhi Ayangil’in bizzat seslendirdiği, Romeo Rimbu tarafından yönetilen Oradea Filarmoni Orkestrası’nın seslendirdiği, üstadın şaheseri Kanun Konçertosu. Yani Doğu ile Batı’nın bittiği yahut yeniden yekvücut başka bir şeye dönüştüğü ses armonisi…
Türk Hava Yolları’nın hazırladığı Bir Cumhuriyet Çınarı: Ferid Alnar adlı çalışma, yalnızca müzik alanında değil, bütün bir sanat arenasında son yıllarda yapılmış en ciddi, en önemli ve en kalıcı işlerin başında gelmekte. Ve tabii ki en vefa yüklü.
Tavsiye Et
Brian Keane, Ömer Faruk Tekbilek
Yapım: THY, 2010
Uçamayan ama Uçuran bir Kelebek
Geçen yıl gösterime giren Kelebek filmi hiç kimseyi memnun etmedi; sağlı sollu izleyicisini, yapımcısını, eleştirmenini, sempatizanını…
2 milyon dolara, (Evet yazı ile de iki…) mal olan Cihan Taşkın imzalı film, inanılmaz bir fiyaskoydu; içerdiği onca iyi niyete, barındırdığı onca sıcak konuya ve can alıcı meselelere getirdiği onca isabetli yaklaşıma karşın. Çünkü filmin, uzaktan yakından filmle alâkası yoktu. Filme benzeyen bir tek tarafı vardı, müzikleri.
“Kötü filme iyi müzik olur mu?” demeyin; bal gibi de olur. Filmin kendisinin yakalayamadığı o bir filme özgü atmosferi, ancak sinemada görülebilecek, belki hafif ama bir o kadar da işlevsel kurmaca dünyayı müzik, bir başına yansıtabilir ve muhatabını etkileyebilir; burada görüldüğü gibi, kimileyin de filme rağmen. Brian Keane ve Ömer Faruk Tekbilek’in ortak bestelerinden müteşekkil Kelebek adlı albüm, iki CD’den müteşekkil.
Tet Müzik etiketiyle yayımlanan albümdeki müzikler, filmin temasına uyacak bir biçimde kotarılmış. Kendi başlarına da -fon müziği kıvamında dahi olsa- dinlenebilecek parçalar, filmin amaçladığı ama neredeyse her keresinde çuvalladığı sahnelere özgü atmosferi gereğince yansıtmakta.
Albümün kendisi de aynı kulvarda değerlendirilebilir: İşlevini yerine getiren ve ancak erbabı için vazgeçilmez sayılabilecek bir kırat…
Tavsiye Et
Hikâyeye sık tanıklık etmişsinizdir: Bazı sanat dallarında, bahusus müzikte icrayı sanata henüz civan değilken başlamak adetten. Ferid Alnar için de aynen geçerli bu. Bir kanun virtüozü olarak nam saldığında henüz çocuk sayılırdı. İlerleyen yıllardaysa payesi hazırdı: Bütün bir Türk Musiki Tarihi’nin en büyük kanun ustası… Bestekâr olarak adını duyurması için de çok beklemesi gerekmeyecekti. 16’sındayken bestelediği eserler müzik çevrelerinde kendinden söz ettirmekteydi. Hocası Sadettin Arel. Ondan armoni ve Türk müziği öğrendikten sonra, yani kökleriyle irtibatını sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz Viyana’ya, Batı müziğinin merkezine gider. Viyana Konservatuarı’nda beste ve şeflik eğitimi alır. Yurda döndüğünde Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’na geçer; şef yardımcısıdır. Çok geçmeden de şef. Yıl 1946.
Ardından hocalık yılları… Bir yandan şeflik, öte yandan armoni, orkestrasyon ve kompozisyon hocalığı… Ülkemizde çalışabileceği orkestraların, ders verebileceği okulların çoğunu gezdi. Ardından yine yurtdışı: Viyana, Münih, Stuttgart. Oralarda birçok büyük orkestrayı yönetti yıllarca. Yine yurda dönüş…
Kuşbakışı göz atıldığında bile Ferid Alnar’ın bir meram adamı olduğuna dair birçok ipucu bulunabilir: Sürekli arayış, kabına sığmayış, kendisine bahşedilen resmî sıfat ve imkânlara karşın Cumhuriyet’in kimi alanlardaki ucuzcu formülasyonlarına kapılmayış… Alnar’da Doğu ile Batı keskin hatlarda birbirinden ayrıdır; örneğin, Cumhuriyet’in o yıllardaki dayatmasına karşın, kökten Batılı olabilmek için kendi ruh kökünü feda etmesi gerekmediğini düşünür. Hatta zaman zaman bu iki ayrı dünyayı bir araya getirmeyi dener. “Kendisinin de aralarında bulunduğu Türk Beşleri zaten başka ne yapmıştı ki!” mi diyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Ferid Alnar’ı o dönem bestecilerden ayıran husus, geleneksel Türk melodilerini Batılı anlayışla yorumlamanın çok ötesine geçebilmesi. Onda Doğu ile Batı, birinin hakkını ötekinin yemesi pahasına iki tezadın sentezlenmesi anlayışıyla değil, Batı’nın Doğululaşması yahut aynı manâya gelecek tarzda Doğu’nun Batılılaşması…
Tavsiye Et