Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Kapak
Güçlü toplum, güçlü siyaset
İbrahim Zarif
VA­RO­LUŞ­SAL bir et­kin­lik olan si­ya­se­tin “think-tank”leş­ti­ği bir dün­ya­da ya­şı­yo­ruz. Ay­rı­ca ül­ke­miz­de “zor” (araç­la­rı) oyu­nu yer­li yer­siz boz­ma­ya de­vam edi­yor. Türk mo­dern­leş­me­si ya da Türk Ba­tı­lı­laş­ma­sı adı­nı ver­di­ği­miz çe­liş­ki­ler yu­ma­ğı­nın gel­di­ği şu nok­ta­da hâ­lâ kap­sam­lı araş­tır­ma­la­rın im­bi­ğin­den geç­miş sa­hih bir “dü­şün­ce” ala­nı­na sa­hip ol­du­ğu­mu­zu söy­le­mek çok zor. Se­bep ola­rak ken­di ey­le­miy­le, ah­la­ki, bi­lim­sel ve fel­se­fi araç­la­rı da kul­la­na­rak yüz­leş­mek, Türk mo­dern­leş­me­si­nin imal et­ti­ği bi­rey ve ku­rum­la­rın en ya­ban­cı ol­duk­la­rı ey­lem­dir de­sek abart­mış olur mu­yuz? He­nüz böy­le esas­lı araş­tır­ma­la­ra ve de­rin­leş­ti­ril­miş “dü­şün­ce” araç­la­rı­na bu tec­rü­be­yi üre­ten öz­ne­le­rin fa­ali­yet­le­riy­le ulaş­mış de­ğil­sek de, bu tür araş­tır­ma­lar ol­muş ol­sa bi­le, bu­nun top­lum­sal ve si­ya­sal dün­ya­mız­da ne ka­dar yan­kı­la­na­ca­ğı da meç­hul.
Bu­nun iki se­be­bin­den söz edi­le­bi­lir: Bi­rin­ci­si Ba­tı’dan fark­lı ku­rum­la­rı 250 yıl­dır it­hal et­tik; fa­kat bu ku­rum­lar­la iliş­ki ku­ra­cak top­lu­ma ku­rum­lar­la me­sa­fe­si­ni ta­yin et­me­si­ni ve yurt­taş­lı­ğı­nı in­şa et­me­si­ni sağ­la­ya­cak “eleş­ti­rel dü­şün­ce”yi üret­mek ve­ya “it­hal et­mek” kim­se­nin ak­lı­na gel­me­di: “Ku­ru­mu al ve onu kut­sa, as­la eleş­tir­me”. Böy­le­ce hu­kuk, top­lum ve si­ya­set ara­sın­da­ki iliş­ki en iyim­ser ifa­de ile oto­ri­ter bir le­ga­liz­min tut­sak­lı­ğın­dan çı­ka­ma­yan sığ bir po­zi­ti­vizm amen­tü­sü ile zi­hin­le­ri­mi­ze ka­zın­dı. Zo­run­lu ha­le gel­miş de­ği­şim­ler ço­ğun­luk­la “dış dün­ya­dan” ge­len bas­kı ve eleş­ti­ri­ler­le müm­kün ola­bil­di. İkin­ci­si ise, sos­yal sı­nıf­la­rın ve grup­la­rın in­şa ede­bi­le­ce­ği or­tak bir fi­kir ala­nı (ay­dın­lar cum­hu­ri­ye­ti) ilk ço­cuk­luk dö­ne­mi­ni at­la­ma­dı­ğı için, “öz­ne­leş­me”nin zo­run­lu bir uğ­ra­ğı ola­rak “ile­ti­şim” çar­pı­tıl­mış bir bağ­lam­dan kur­tu­la­ma­dı. O ne­den­le ge­niş za­man­la­rın mut­lak de­mok­rat­la­rı zor za­man­lar­da “re­jim” bek­çi­li­ği­ne (hat­ta 12 Ey­lül’ün bi­le) gö­nül­lü ya­zı­la­bil­di­ler. Geç­mi­şin İs­lam­cı­la­rı hi­per-mil­li­yet­çi, sos­ya­list­le­ri Ke­ma­list, li­be­ral­le­ri İs­lam­cı ola­bil­di­ler. “Baş­ka­la­rı­nın acı­la­rı” bir ah­lak so­ru­nu ola­rak da­hi mâ­kes bu­la­ma­dı. Sağ­da ya­hut sol­da so­pa­yı yi­yen, ar­ka­sı­nı dö­nün­ce sa­de­ce göl­ge­si­ni gör­dü. Ah­la­ki ge­li­şi­mi de­ği­şik dö­nem­ler­de de­ği­şik ne­den­ler­le sa­kat­lan­mış olan top­lu­mu­muz hâ­lâ bu­nun acı­la­rıy­la kıv­ra­nı­yor.
Ke­mal Kar­pat 12 Ey­lül dar­be­si­nin he­men ar­dın­dan yaz­dı­ğı “Kör­dü­ğüm Türk De­mok­ra­si­si” ad­lı ma­ka­le­sin­de dev­le­tin bi­çi­mi ve ko­nu­mu nok­ta­sın­da 1945’ten son­ra bü­tün tar­tış­ma­nın “la­ik­lik” üze­rin­den yü­rü­dü­ğü tes­pi­ti­ni ya­par. Bu tes­pi­te şim­di­den ba­ka­rak şu so­ru­yu sor­ma­mız ge­re­kir: Pe­ki bu tar­tış­ma­lar­dan ol­gun­laş­mış bir top­lu­mu ima eden so­nuç­lar çı­ka­rı­la­bil­di mi? Çı­ka­rı­lıp çı­ka­rıl­ma­dı­ğı yak­la­şık dört ay­dır kri­ze çev­ril­miş cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çim­le­ri ve­si­le­siy­le ele alı­na­bi­lir ama 22 Tem­muz se­çim­le­ri ön­ce­si ve son­ra­sı iti­ba­riy­le bu so­ru­ya ve­ri­le­cek ce­vap­lar fark­lı­laş­mış­tır. Se­çim so­nuç­la­rı bir­çok açı­dan bü­tün kart­la­rın ye­ni­den da­ğı­tıl­ma­sıy­la so­nuç­lan­mış ve 12 Ey­lül kör­dü­ğü­mün­den tüm top­lu­mun kur­tu­la­bil­me­si için fır­sat ka­pı­la­rı aç­mış­tır.
 
AK Par­ti ve Ye­ni­den Ör­güt­le­nen Si­ya­set
Son üç se­çim­de oy­la­rı­nı arit­me­tik ola­rak be­lir­li bir dü­zen için­de ar­tı­ran AKP, Tür­ki­ye’nin hem ah­la­ki yor­gun­lu­ğu­nu hem de al­da­tıl­mış seç­men nev­ro­zu­nu aş­mak için onu umu­dun coğ­raf­ya­la­rı­nı tem­si­le zor­la­yan bir kit­le­nin ta­lep­le­ri üze­rin­de yük­se­li­yor. 22 Tem­muz’dan ön­ce­ki tab­lo şöy­le­ce özet­le­ne­bi­lir: CHP cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­miy­le il­gi­li o za­man­ki pi­ya­sa de­ğe­ri yük­sek kar­tı­nı çok er­ken bir ta­rih­te aç­tı ve Tay­yip Er­do­ğan’ın aday­lı­ğı­nı en­gel­le­ye­rek far­kın­da ol­ma­dan AKP’nin ku­rum­sal­laş­ma­sı için önem­li bir fır­sa­tın önü­nü aç­tı. Çün­kü ya­ra­tı­lan kriz or­ta­mı AKP’nin ken­di­ni ye­ni­den dü­zen­le­me­si ve ta­nım­la­ma­sı için uy­gun mev­zi ça­tış­ma­la­rı or­ta­ya çı­kar­dı. Fa­kat CHP aç­tı­ğı kart­la mü­ca­de­le­yi ka­zan­dı­ğı­nı zan­ne­der­ken, AKP Ab­dul­lah Gül mar­ka­sı­nı öne sü­re­rek oyun­da ham­le üs­tün­lü­ğü­ne ka­vuş­tu. CHP yö­ne­ti­mi ise da­ha id­dia­lı bir kart (Ab­dul­lah Gül de ola­maz) aça­rak hu­kuk yo­luy­la sis­te­mi tı­ka­ma gi­ri­şi­miy­le bu­na ce­vap ver­di. Sü­re­cin kri­tik ham­le­si TSK’dan 27 Ni­san bil­di­ri­si ile gel­di. TSK bü­tün si­ya­sal ak­tör­le­re had­di­ni aşan an­lam­lar yük­len­me­siy­le so­nuç­la­nan bir ham­le yap­tı ve doğ­ru­dan oyu­nun ku­ra­lı­na mü­da­ha­le et­ti. AKP yö­ne­ti­mi bu bil­di­ri­ye 28 Ni­san bil­di­ri­si ile ce­vap ve­re­rek ken­di­ni de­mok­ra­tik­leş­me sü­re­ci­nin zo­run­lu ta­şı­yı­cı­sı kı­la­cak bir po­zis­yon­da bul­du. Ay­rı­ca AKP kı­sa va­de­de eli­ni güç­len­di­ren bir ham­le ile ana­ya­sa de­ği­şik­li­ği de ya­pa­rak cum­hur­baş­ka­nı­nı hal­ka seç­tir­me yo­lu­na git­ti ve 12 Ey­lül’ün kon­trol me­ka­niz­ma­sı­nı hal­ko­yu­na ha­va­le et­ti. As­ke­rî mü­da­ha­le­ler ve so­nuç­la­rı ko­nu­sun­da şer­bet­len­miş olan top­lum, sis­te­mi or­ta va­de­de ta­nım­la­ya­cak ve ye­ni­den kon­so­li­das­yo­nu­na alan aça­bi­le­cek bir kart aç­tı ve AKP’ye %47 oy­la si­ya­sal alan­da­ki et­kin po­zis­yon­la­rı kul­lan­ma­sı­na fır­sat ta­nı­yan ge­niş bir meş­rui­yet ala­nı bah­şet­ti.
Bu kez as­ke­rî muh­tı­ra­nın ve Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin üret­ti­ği “kör­dü­ğüm” 2 ay için­de bü­yük bir top­lum­sal it­ti­fak­la aşıl­dı. Ay­rı­ca Mec­lis, top­lu­mun “si­nir uç­la­rı”nı tem­sil eden MHP ve DTP’nin de tem­sil edil­di­ği ye­ni kom­po­zis­yo­nuy­la yük­sek tan­si­yon so­ru­nu­nu da de­ne­tim al­tı­na al­dı. Mec­lis’te top­lam tem­sil ora­nı %85’e ulaş­tı ve par­la­men­ter meş­rui­yet so­ru­nu da or­ta­dan kalk­tı. Fa­kat Mec­lis’te nor­mal­leş­me­yen “tek par­ti” CHP ola­rak kal­dı. Se­çim son­ra­sın­da hem oyun­cu sa­yı­sı­nın art­ma­sı hem de as­li ra­ki­bi­nin gü­cü­nü ber­ki­te­rek çık­mış ol­ma­sı ne­de­niy­le CHP’nin aç­tı­ğı “kart, mar­ka ve pul­lar”ın de­ğe­ri bü­yük bir de­va­lü­as­yo­na uğ­ra­dı. Ay­rı­ca it­ti­fak ya­pa­rak se­çi­me gir­di­ği DSP’nin cum­hur­baş­kan­lı­ğı ko­nu­sun­da hız­lı­ca CHP ile ay­rış­ma­sı “sol” si­ya­set ala­nın­da ah­la­ki tu­tum­lar­da da bir çat­la­ma­ya ne­den ol­du. Se­çi­min dik­kat edil­me­si ge­re­ken iki önem­li so­nu­cun­dan bi­rin­ci­si­nin, AKP’nin Tür­ki­ye’nin tüm coğ­raf­ya­lar­da ağır­lık­lı tem­si­le sa­hip tek kit­le par­ti­si ola­rak çık­ma­sı­dır. Bu so­nuç, eğer sos­yal de­mok­rat bir kit­le par­ti­si çık­maz­sa (ki mev­cut ve­ri­ler açı­sın­dan bu pek müm­kün gö­zük­me­mek­te­dir) AKP’nin or­ta va­de­de sos­yal ve si­ya­sal sis­te­mi et­ki­le­ye­cek bir ik­ti­dar kon­fi­gü­ras­yo­nu­nun tek hâ­ki­mi ola­ca­ğı­nı da ima et­mek­te­dir. İkin­ci önem­li so­nuç ise, de­mok­ra­tik­leş­me­nin zo­run­lu ta­şı­yı­cı ak­tö­rü ola­rak AKP’nin bu il­ke­yi si­ya­sal sis­tem­de de ku­rum­sal­laş­tır­ma yü­küm­lü­lü­ğü­dür. Bu­nu ba­şa­ra­ma­dı­ğı tak­dir­de al­da­tıl­mış seç­men nev­ro­zu­na ge­ri dö­nül­me­si ve ah­la­ki ge­liş­me­miş­li­ğin ve “seç­men yor­gun­lu­ğu”nun te­da­vi­si zor bir du­rum ola­rak ge­ri dö­nü­şü ka­çı­nıl­maz­dır.
 
100 Yıl­lık Dö­nüm Nok­ta­sın­da
2008 yı­lı II. Meş­ru­ti­yet’in ila­nı­nın 100. yı­lı. Bu ta­rih pek çok açı­dan iro­nik an­lam­lar içe­ri­yor. İm­pa­ra­tor­lu­ğun yı­kı­lı­şı­na ve cum­hu­ri­ye­tin do­ğu­şu­na gi­den yo­lu açan bu ta­rih, top­lum ola­rak de­ği­şik öğ­ren­me bi­çim­le­ri­ni im­kân ola­rak kar­şı­mı­za koy­mak­ta. Sos­yo­log Nor­bert Eli­as’ın top­lum­la­rın 100 yıl­lık dö­nem­ler­de ha­bi­tus ola­rak ulu­sal gö­rü­nüş­le­ri­ni, dav­ra­nış ve de­ne­tim ka­lıp­la­rı­nı de­ğiş­tir­dik­le­ri ile il­gi­li araş­tır­ma­la­rı ışı­ğın­da ba­kıl­dı­ğın­da böy­le bir ba­kış il­ginç bir an­lam ka­za­nı­yor. Oto­ri­ter bir se­kü­ler­leş­me­yi, mi­li­ta­rist kül­tü­rel ya­pı­la­rı, oto­ri­ter le­ga­liz­mi (zım­nen ya­sa­dı­şı top­lum an­la­yı­şı­nı), po­zi­ti­vist fel­se­fi ut­ku­la­rı, as­ke­rî ve­sa­yet bi­çim­le­ri­ni işa­ret eden bu 100 yıl­lık dö­ne­min so­nun­da Tür­ki­ye’de ağ­rı­lı bir do­ğum­la ye­ni bir top­lum do­ğu­yor. De­ği­şim ilk be­lir­ti­le­ri­ni 1990’la­rın ba­şın­da Özal’ın pek çok an­lam­da ka­rar­sız si­ya­sal re­form­la­rın­da ken­di­ni gös­ter­miş fa­kat güç­lü bir si­ya­sal tem­si­le ka­vu­şa­ma­mış­tı. Ab­dul­lah Gül-ün şah­sın­da­ki cum­hur­baş­kan­lı­ğı bu dö­ne­min so­nun­da top­lu­mun da­ha çok de­mok­ra­si­yi, da­ha çok ka­tı­lı­mı, çev­re top­lum­sal alan­lar­dan ge­len ak­tör­le­rin öz­ne­leş­me­si­ni, ba­rış­çı bir si­ya­sal ile­ti­şi­mi, mü­te­dey­yin yurt­taş­la­rın or­top­rak­si­si­ni (doğ­ru gö­rü­len dav­ra­nış şe­kil­le­ri) tem­sil edi­yor. Uz­laş­ma­ya da­ya­nan bir si­ya­sal dil, dost­luk il­ke­le­riy­le iş­le­yen bir de­mok­rat­lık, top­lum­sal ha­yat­ta kül­tü­rel ola­rak ya­tay ve di­key ku­tup­laş­ma­ya yol aça­bi­le­cek sem­bo­lik ça­tış­ma­la­ra alan aç­ma­ma gi­bi özel­lik­le­ri, Gül’ü ye­ni dö­nem­de sis­tem­de­ki ça­tış­ma ko­nu­la­rın­da de­mok­ra­tik top­lum­sal ta­lep­ler doğ­rul­tu­sun­da uz­laş­tı­rı­cı bir fi­gür ola­rak öne çı­ka­rı­yor. Bu nok­ta­da dik­kat edil­me­si ge­re­ken me­se­le CHP’nin Gül’ün aday­lı­ğı ko­nu­sun­da­ki tu­tu­mu­dur.
Dün­ya­yı ve top­lu­mu oku­mak için ile­ri de­re­ce­de mi­yop ve hi­per­met­rop mer­ce­ğe ih­ti­ya­cı ol­du­ğun­dan kuş­ku du­yul­ma­ya­cak bir si­ya­sal for­mas­yo­nu tem­sil edi­yor bu­gün CHP. Yal­nız­ca si­ya­sal sü­reç­ler için­de­ki tu­tar­sız­lı­ğı de­ğil so­run, sa­de­ce mu­ha­le­fet ol­ma­nın ran­tı­na ta­lip bir par­ti ola­rak sos­yal yurt­taş­lı­ğın fi­liz­len­me­si­nin önün­de de bir en­gel. Ay­rı­ca par­ti­nin şu an­da­ki yö­ne­tim ku­rul­la­rı İs­kan­di­nav mi­to­lo­ji­le­rin­de­ki ge­ron­tok­ra­si­le­ri (yaş­lı­lar yö­ne­ti­mi) ha­tır­la­tı­yor. 19. yüz­yıl­da kal­mış bir si­ya­sal ter­mi­no­lo­jiy­le gü­nü­mü­ze bak­ma­ya ça­lı­şan CHP üst yö­ne­ti­mi far­kın­da ol­ma­dan ken­di­ni si­ya­sal bir en­tro­pi­nin gir­da­bı­na sü­rük­lü­yor. Ra­kip­le­riy­le si­ya­sal mü­ca­de­le için­de­ki re­ka­bet­le ya­rı­şa­ca­ğı­na, si­ya­set dı­şı araç­lar­la ra­kip­le­ri yıp­rat­ma yön­te­miy­le an­gaj­man­la­rı­nın ek­se­ni­ni de­ğiş­ti­ren CHP bu ha­liy­le hem ey­lem hem de dil ola­rak si­ya­sal alan­da Brecht’in “ya­ban­cı­laş­ma efek­ti” gi­bi bir an­lam ta­şı­yor.
Cum­hur­baş­ka­nı Ab­dul­lah Gül, önü­müz­de­ki sü­reç­te, ge­çen 100 yıl­da uygulanan uy­du ya da köp­rü ül­ke va­zi­fe­siy­le gü­ven­li­ği­ sağ­la­ma­ya ça­lış­ma si­ya­se­ti­nin terk edil­me­sin­de önem­li bir rol ala­bi­lir. “Mer­kez ül­ke” ola­rak ta­rihî ve coğ­ra­fi de­rin­li­ği­nin im­kân­la­rı ile ken­di ba­rış hav­za­sı­nı oluş­tu­ra­bi­le­cek bir Tür­ki­ye, dün­ya si­ya­se­tin­de ken­di kart­la­rı­nı da­ha güç­lü ve et­ki­li bir bi­çim­de aça­bi­le­cek­tir. Bu güç te­mer­kü­zü ise an­cak güç­lü bir top­lu­mun ve si­ya­se­tin in­şa edil­me­si ile müm­kün. Tür­ki­ye’nin bu­nu ba­şar­ma­sı için ku­ru­mak­ta olan dü­şün­ce or­ta­mı­nı ye­şer­te­cek ye­ni bir yurt­ta­şa ih­ti­ya­cı var.

Paylaş Tavsiye Et