Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Toplum
Terimsiz ve yöndemsiz düşünme
İhsan Fazlıoğlu
PLA­TON, Pha­id­ros di­ya­lo­ğun­da, ya­zı­nın Mı­sır tan­rı­sı Thoth ta­ra­fın­dan icat edi­lip Fi­ra­vun’a su­nul­du­ğun­da, Fi­ra­vun’un pek çok açı­dan bu ye­ni keş­fe şid­det­le iti­raz et­ti­ği­ni, en önem­li­si de bil­gi­nin ehil ol­ma­yan ki­şi­le­rin eli­ne dü­şe­ce­ğin­den kork­tu­ğu­nu dra­ma­tik bir bi­çim­de an­la­tır ve ek­ler: Dü­şün­ce bir de­fa ya­zıl­dı mı ar­tık sağ­da sol­da do­la­şır; an­la­ya­nın an­la­ma­ya­nın eli­ne dü­şer; ki­me bir şey söy­le­me­li ki­me söy­le­me­me­li bu­nu se­çe­mez; çün­kü ya­zı da re­sim gi­bi de­rin bir sü­kût­tur. Onu ko­nuş­tu­ran ki­şi, sim­ge­le­rin tem­sil et­ti­ği ger­çek­lik­le­ri bil­mi­yor­sa, ha­ki­ka­ti bu­la­maz; yal­nız­ca hoş­ça/boş­ça va­kit ge­çi­rir.
Pla­ton’un bu kay­gı­sı fel­se­fe-bi­lim ta­ri­hin­de kar­şı­mı­za sık­ça çı­kar; bu ne­den­le bil­gin­ler sa­hip ol­duk­la­rı bil­gi­nin ehil ol­ma­yan el­le­re düş­me­si­ni en­gel­le­mek için gün­lük di­lin ola­nak­la­rı­nın öte­si­ne ge­çe­rek sim­ge­le­re sı­ğı­nır­lar. Yal­nız­ca sim­ya ve as­tro­lo­ji gi­bi giz­li bil­gi­ler­de de­ğil, di­nî bil­gi­de de ben­zer dik­ka­te ve rik­ka­te sa­hip­tir­ler. Ni­te­kim, İs­lâm Me­de­ni­ye­ti’nin ilk yıl­la­rın­da ya­zı­nın bir so­run ol­ma­sı bu yüz­den­dir: Lâf­zın res­met­ti­ği bil­gi­nin tem­sil et­ti­ği ger­çek­li­ğin çar­pı­tıl­ma­sı; ha­tır­la­mak için be­lir­li bir ze­mi­ne çi­zi­len şe­kil­le­rin, bi­zâ­ti­hi tem­sil et­ti­ği an­la­mın ye­ri­ni al­ma­sı… Harf söz­cü­ğü­nün an­la­mı­nın nakş et­mek, ki­ta­be­tin de ki­ta­be ör­ne­ğin­de gö­rül­dü­ğü üze­re ya­zıt an­la­mı­na gel­me­si, ilk dö­nem­ler­de in­san­la­rın ya­zı­yı, bir tem­sil ale­ti ola­rak gör­dük­le­ri­ne yal­nız­ca bi­rer işa­ret­tir.
Yu­nan fel­se­fe-bi­lim ta­ri­hin­de So­fist­le­rin, gün­lük di­lin yol aç­tı­ğı so­run­lar üze­rin­den dü­şün­ce­yi şa­i­be­li bir ha­le ge­tir­me­si, özel­lik­le Aris­to­te­les’in man­tık bi­li­mi­ni kur­ma­sıy­la aşıl­ma­ya ça­lı­şıl­mış; kav­ram, ta­nım ve çı­ka­rım sü­re­ci­ne işa­ret edi­le­rek dü­şün­ce­nin te­mel ‘lin­gu­is­tik form’una da­ya­lı, gün­lük di­lin ola­nak­la­rı­nın üs­tün­de ya­rı sim­ge­sel ne­sir bir dil­le, dü­şün­ce­nin kav­ram­sal, ne­den­sel ve eleş­ti­rel ya­pı­sı or­ta­ya ko­nul­muş; bu ta­rih­ten iti­ba­ren dil­le an­lam­sız bir şe­kil­de oy­na­yan­la­rın yap­tık­la­rı işe, so­fist söz­cü­ğün­den boz­ma saf­sa­ta, ya­ni an­lam­sız ko­nuş­ma adı ve­ril­miş­tir.
İs­lâm me­de­ni­ye­tin­de da­hi İbn Si­na-Fah­red­din Ra­zî çiz­gi­sin­de na­za­rî ve ame­lî hik­met­te ha­ki­ka­ti ifa­de et­mek için, man­tık il­mi­nin ola­nak­la­rı­na da­ya­lı ya­rı sim­ge­sel bir dil be­nim­se­nir­ken; ta­li­mî/ri­ya­zî sa­ha­da İbn Hey­sem-Na­si­rud­din Tu­sî çiz­gi­sin­de­ki sim­ge­sel bir dil ta­kip edil­miş­tir. Öy­le ki, te­rim­le­rin hâ­kim ol­du­ğu İs­lâm dü­şün­ce ge­le­ne­ğin­de, ıs­tı­lah bi­le sulh ya­ni ba­rış söz­cü­ğün­den tü­re­til­miş; dü­şün­ce­de laf­zın de­ğil ma­na­nın ön­ce­len­me­si, özel­lik­le vur­gu­lan­mış­tır. Bir dü­şü­nür kas­dı­nın, de­mek is­te­di­ği­nin, ya­ni ma­na­nın yan­lış an­la­şıl­ma­ma­sı için hem la­fız hem mef­hum hem de mâ-sa­dak dü­ze­yin­de ne-ol­du­ğu­nu açık ve se­çik bir bi­çim­de be­lir­le­me­ye ça­lış­mış­tır. Med­re­se eği­tim sis­te­min­de alet bi­lim­ler ola­rak dil ve man­tı­ğa ve­ri­len önem, özel­lik­le XII­I. yüz­yıl­dan iti­ba­ren İs­lâm dü­şün­ce ge­le­ne­ğin­de ya­zı­lan me­tin­le­rin sı­kı te­rim ör­gü­sü, özet­le­nen bu ge­liş­mey­le il­gi­li­dir.
Ye­ni­çağ­da Ba­tı Av­ru­pa’da or­ta­ya çı­kan ye­ni bil­me tar­zı, am­pi­rik-ma­te­ma­tik-me­ka­nik do­ğa fel­se­fe­si de ken­di­si­ne has bir te­rim da­ğar­cı­ğı ve dil ge­liş­tir­miş­tir. Öy­le ki, fel­se­fî dü­şün­ce bir tür kav­ram ya­ra­tı­cı­lı­ğı­na dö­nüş­müş; fi­lo­zof-bi­lim adam­la­rı de­mek is­te­dik­le­ri­ni, sı­kı­ca ta­nım­lan­mış ye­ni te­rim­ler­le ifa­de et­me­ye ça­lış­mış­tır. Ni­cel di­lin ege­men­li­ği öy­le bir hal al­mış­tır ki, XIX. yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sın­da Max­well, Elek­tro­man­ye­tik Te­ori­si’ni ya­yım­la­dı­ğın­da Av­ru­pa’nın ta­ma­mın­da bu te­ori­yi yü­ze ya­kın bi­lim ada­mın­dan baş­ka­sı an­la­ya­ma­mış­tır. Gü­nü­müz­de de her bi­li­min ken­di­ne has bir te­rim da­ğar­cı­ğı var­dır ve bu bi­li­mi öğ­ren­mek bi­raz da bu te­rim da­ğar­cı­ğı­nı bel­le­mek de­mek­tir. Col­ling­wo­od gi­bi fi­lo­zof­lar bi­le çağ­daş bi­lim hak­kın­da ko­nu­şur­ken saf­sa­ta­ya düş­me­mek ya­ni an­lam­sız ko­nuş­ma­mak, do­la­yı­sıy­la da gü­lünç ol­ma­mak için aza­mi dik­kat gös­ter­mek ge­rek­ti­ği­ne sık­ça işa­ret et­miş­ler­dir.
İs­ter hoş­la­nıl­sın is­ter hoş­la­nıl­ma­sın, bil­gi, her­ke­se açık, an­cak be­lir­li bir eği­tim sü­re­ci­ni ba­şar­mış in­san­la­rın el­de ede­bi­le­ce­ği bir şey­dir. İn­san­lar içe­ri­sin­de doğ­duk­la­rı top­lu­mun eş­yay­la te­mas kur­ma tar­zı­nı eği­tim/ter­bi­ye yo­luy­la, eş­ya­nın bil­gi­si­ni ise ta­lim/öğ­re­tim yo­luy­la ka­za­nır; dav­ra­nış­ta eh­lî­leş­me ya­nın­da bil­gi­de de bir eh­lî­leş­me sü­re­ci ya­şar­lar. El­bet­te her­kes gün­lük tec­rü­be içe­ri­sin­de bak­kal he­sa­bı ya­pa­cak ka­dar arit­me­tik bi­lir; ama ma­te­ma­tik bil­mek fark­lı bir eği­ti­mi ge­rek­ti­rir. Ben­zer bi­çim­de bir ki­şi­nin men­su­bu ol­du­ğu di­nin il­mi­hal bil­gi­si ile fı­kıh ve ke­lâm bil­gi­si ara­sın­da bü­yük fark var­dır. Kı­sa­ca yük­sek bil­gi­nin top­lum­sal­laş­ma­sı, be­lir­li oran­lar­da aşa­ğı­ya doğ­ru sü­zül­me­si, bu top­lum­sal­laş­ma­yı ve sü­zül­me­yi de­net­le­yen ku­rum­lar var ol­du­ğu müd­det­çe fay­da­lı­dır da…
Şim­di­ye de­ğin di­le ge­ti­ri­len dü­şün­ce­le­re na­za­rî se­vi­ye­de kim­se­nin iti­raz et­me­ye­ce­ği söy­le­ne­bi­lir. Özel­lik­le gü­nü­müz­de ma­te­ma­tik gi­bi for­mel ve­ya fi­zik gi­bi te­mel bi­lim­ler alan­la­rın­da cid­di bir uz­man­lık ge­rek­ti­ği sık­ça vur­gu­la­nır. Ör­nek ola­rak, hiç­bir ga­ze­te­de kö­şe ya­za­rı, uz­ma­nı de­ğil­se, ne Ku­van­tum Fi­zi­ği’nin ne de fel­se­fe­si­nin de­rin so­run­la­rı­na gir­mez; ya da to­po­lo­ji­nin prob­lem­le­riy­le, li­ne­er ceb­rin so­ru­la­rıy­la uğ­raş­maz, as­tro­fi­zi­ğin kar­ma­şık teo­rem­le­ri­ni tar­tış­maz. Böy­le bir işe kal­kı­şan ki­şi­nin de­net­len­me­si de nis­pe­ten ko­lay­dır; çün­kü sa­ha­nın uz­ma­nı, da­ha baş­tan kö­şe ya­za­rı­nın kul­lan­dı­ğı te­rim­ler­den baş­la­ya­rak ne ka­dar an­lam­sız ko­nuş­tu­ğu­nu ko­lay­ca or­ta­ya ko­yar.
İl­ginç­tir ki, en ba­sit ko­nu­da bi­le uz­man­lık is­te­yen in­san­lar, di­nî, ta­ri­hî kı­sa­ca be­şe­rî/sos­yal bi­lim­ler­de ay­nı has­sa­si­ye­ti gös­ter­mez­ler. Ba­sit bir iş­le­mi çö­zen bir bil­gi­sa­yar prog­ra­mı için kur­sa gi­den­ler, ma­ne­vi dün­ya­la­rı­nı be­lir­le­yen di­nî met­nin bir cüm­le­si­ni an­la­mak için gay­ret sarf et­mez; bi­len­le­re sor­maz, hat­ta ko­nuş­ma hak­kı­nı sü­rek­li sak­lı tu­tar­lar. Ben­zer bi­çim­de ne lâ­fız ne mef­hum ne de mâ-sa­dak dü­ze­yin­de an­la­ma­dık­la­rı ta­ri­hî bir me­tin üze­rin­de ah­kâm ke­ser­ler; geç­mi­şi yar­gı­lar­lar. Ha­fif bir de­yiş­le, di­nî, ta­ri­hî, kı­sa­ca sos­yal/be­şe­rî bi­lim­ler “ağ­zı olan her­ke­sin ko­nuş­tu­ğu”, ken­di­sin­de bu hak­kı gör­dü­ğü bir sa­ha­ya dö­nü­şür.
Türk­le­rin ta­ba­bet, di­ya­net ve si­ya­set alan­la­rın­da do­ğuş­tan bil­gi­li ol­du­ğu, şa­ka yol­lu söy­le­nir. Halk dü­ze­yin­de bu şa­ka­nın kal­dı­rı­la­bi­lir bir ta­ra­fı var­dır; çün­kü halk bu dav­ra­nı­şın­da, en ni­ha­ye­tin­de, bir art ni­yet sa­hi­bi de­ğil­dir. An­cak, şöy­le ya da böy­le bir eği­tim al­mış, ken­di­si­ni ay­dın ka­bul eden, çe­şit­li ga­ze­te ve der­gi kö­şe­le­ri­ni has­bel­ka­der tu­tan ki­şi­le­rin he­men her ko­nu­da ah­kâm kes­me­si, saf­sa­ta ya­ni an­lam­sız ko­nuş­ma­sı, sa­nı­rım Tür­ki­ye’de di­nî, ta­ri­hî, kı­sa­ca sos­yal/be­şe­rî bi­lim­le­rin bir te­rim da­ğar­cı­ğı­na ve yön­de­me sa­hip ol­ma­ma­sıy­la ya­kın­dan il­gi­li­dir. Dü­şün­ce, te­rim­siz ve yön­dem­siz ya­pıl­dı­ğın­da ise ka­çı­nıl­maz ola­rak, ehil ol­ma­yan­la­rın, -Tols­toy’un de­yi­şiy­le- “fi­kir fa­hi­şe­le­ri­nin” eli­ne dü­şer.

Paylaş Tavsiye Et
Toplum
DİĞER YAZILAR