TUZLA tersanelerinde son günlerde yaşanan iş kazaları ve ölümler medyada büyük yankı uyandırdı. Özellikle Limter-İş Sendikası ve medya işbirliği ile gündemde uzun süre kalan ölüm haberlerinin ardından devlet olaya müdahale etti. Denetimler sıkılaştırılırken birkaç tersanede üretim durduruldu. Peki, tersaneleri kapatmakla bu sorun çözülür mü? Kesinlikle hayır. Problemin ne olduğu tespit edilmeden ve buna çözüm üretilmeksizin tersane kapatmanın, çöpü halının altına süpürmekten farkı yok. Zaten son günlerde devlet denetiminin artması üzerine tersanelerin geçici önlemler alarak kapatılmaktan kurtulmuş olmaları da bu tür kazaların devam edeceğini gösteriyor.
Türkiye’de son yılların hızlı yükselen sektörlerinden biri olan gemi sanayinde birçok Avrupa ülkesine (İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda) ihraç yapılırken, aynı zamanda istihdam alanı da açıldı. Bunda Türk gemi sanayicilerinin girişimci gücü, hükümetin gemi üretim sanayisine teşvik vermesi ile Avrupa ülkelerinin, gemi üretim sanayisinde işgücü maliyetlerinin yüksek olması ve gemi üretiminin çevreye zarar vermesi sebebiyle üretimi azaltması etkili oldu. Fakat maliyetlerin giderek artması nedeniyle önümüzdeki yıllarda gemi sektörünün ülkemizde de zor durumda kalacağı tahmin ediliyor.
İş Kazalarının Sebepleri ve
Alınacak Önlemler
İş kazalarının başlıca türlerinin; elektrik çarpması, yüksekten düşme, parlama-patlamanın olduğu görülüyor. Bu kazaların nedeni; taşeronluk sistemi nedeniyle niteliksiz işçilerin çalıştırılması, taşeron firmaların iş güvenliği konusunda önlem almaması ve işverenlerin çalışma koşullarını iyileştirmemesidir.
Taşeron kelimesi Fransızca kökenli olup “istenmeyen işleri yapan işçi” anlamına gelir. Alanında görev yapan uzman işçi anlamında kullanılan alt yüklenici kavramı, Türkiye’de taşeron ile ifade ediliyor. 1990’ların bazı dönemlerinde Türk lirasının aşırı değerli olması ve 1996 yılında Gümrük Birliği anlaşması ile uluslararası rekabetin artması, işgücü maliyetlerinin yükselmesine neden oldu. Bu maliyetlerin bir şekilde düşürülmesi gerekiyordu. Hangi koşullarda eleman çalıştırıldığı tersaneyi ilgilendirmeyen taşeronluk sistemi, Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren giderek yayılmaya başladı. Tuzla’da %70’lik paya sahip olan taşeronluk sistemi, tersane işinde ihtiyaç teşkil ediyor. Gemi üretimi sırasında uzmanlık gerektiren 12 ile 15 arasında branş olduğu için her bir iş ihale edilerek taşerona diğer bir ifadeyle alt işverene yaptırılmak zorunda. Bu durum armatör ile tersane sahipleri için doğal bir davranıştır. Fakat buradaki esas problem şu: Çok hızlı büyüdüğü için sürekli nitelikli eleman açığı bulunan sektörde dileyenler kolay bir şekilde taşeron firma sahibi olabiliyor. Bu da tecrübeli ve yeterli donanıma sahip olmayan taşeron firmaların hizmet vermesi sonucunu doğuruyor.
Haliç ve daha sonra Tuzla tersanelerinin birinde 50 yılı aşkın süredir çalışan Tayyar Meğrili, ölümlerin çoğunun alet edevatın adını dahi bilmeyen eğitimsiz işçilerden kaynaklandığını ve bunların çoğunun Doğu’dan iş umuduyla gelen insanlar olduğunu ifade ediyor. Bu sistemin iyileştirilmesi gerekiyor. Bunu yapacak olan da devlet, tersane sahipleri ve taşeron firmalar.
Öncelikle devlet, 1960’larda kapatılan Kasımpaşa Okulu gibi nitelikli ara eleman ihtiyacını giderecek meslek okulları açmalı. Meslek okulları olmadığı için şu an işverenler yeni alınacak işçilere 20 dakikalık slayt eğitimi veriyorlar. İkinci olarak devlet, sürekli ve sıkı bir şekilde tersane ve taşeron firmalarını denetlemeli. Uluslararası koşullara göre Türkiye’de sigortalı ve kayıtlı işçi çalıştırmak çok pahalı olduğundan devlet, sigorta primlerini makul bir düzeye düşürmeli. Vergi oranları düştüğü takdirde işverenler kayıt dışı işçi çalıştırmaktan vazgeçeceği için toplam vergi gelirleri azalmanın aksine artacaktır. Buna rağmen sigortasız işçi çalıştıranlar (taşeron firma ve tersane sahipleri) için tersane kapatmanın dışında cezalar uygulanmalı (Örneğin; Alman yasalarına göre ölümcül bir kaza olması durumunda tersane müdürü ve sorumlular hapse giriyor). Son olarak devlet, maliyetler yükselmesin diye kötü teçhizat ve niteliksiz iş gücü ile iş yapan taşeronluk sisteminin iyileştirilmesi yönünde çalışmalar yapmalı.
Tersane sahiplerinin ise işyeri ve çalışma koşullarını iyileştirmeleri ve disiplini sağlayarak işçilerin kaza oranlarını azaltacak özel elemanlar istihdam etmeleri gerekiyor. Buna ek olarak; askerlikte acemilik döneminde olduğu gibi belirli alanlardaki işçilerin beş-on günlük pratik eğitimden geçirilmesi elzem. Son ölümlerden sonra taşeron firma sahipleri de zihniyetlerini değiştirerek nitelikli ve sigortalı işçi istihdam etmeye başlamalılar.
Rant Peşinde Koşanlar
Gemi üretiminin kaliteli ve ucuz olması nedeniyle Türkiye, gemi inşa sanayisinde son yıllarda büyük başarı yakalayarak dünyanın önde gelen üreticilerinden biri oldu. Fakat sektör başarılı büyüme performansıyla değil, madalyonun diğer yüzü olan son zamanlarda meydana gelen kazalarla gündeme geldi. Teknolojinin geliştiği 21. yüzyılda, tersane işçilerini 19. yüzyıl çalışma şartlarında istihdam etmek ve yaşanan ölümleri “mukadderat” diyerek geçiştirmek elbette mümkün değil. Fakat olayı gündeme getiren kişi ve kurumların samimiyetini de sorgulamak gerekiyor. Yaşanan gelişmeler üzerine değerlendirme yapan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, “Türkiye, gemi inşa yapımında dünya sıralamasında 23. sıradan 5. sıraya kadar çıktı. Gemi sektörünün bir anda gündeme gelmesinin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Bu gelişmeler birilerini rahatsız etmiş olabilir” diyerek bu konuya dikkat çekti.
Tuzla tersanelerindeki bazı sendikalar, ölüm olayları üzerine seslerini duyurmak için eylem yaptılar. Fakat Meclis Araştırma Komisyonu; İnsan Hakları Komisyonu; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Tuzla tersanelerindeki sorunları değerlendirmeye başlamışken ve Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin denetimleri yapılırken bu tür gösterilerin olması eylemcilerin ideolojik çıkarların peşinde olduklarını düşündürüyor. Yine bu dönemde esas dertleri “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” olan bazı basın kuruluşları ve yazarlar, hükümeti zor durumda bırakmak için tersanelerdeki sorunları istismar etmekten çekinmediler. Öyle ki, gazetelerimizden birinde yapılan röportajda bir odada 30 kişi kaldığı yazıyor (Nasıl bir oda ki; 30 kişi yaşıyor!). Medyanın samimiyetten uzak yaptığı bu haberlere maalesef bazı siyasi parti liderlerimiz de katıldı ve son olayları şov haline getirerek siyasi rant elde etme peşinde koştu. Sonuca baktığımızda, kişi ve kurum menfaatleri söz konusu olduğunda bahsi geçen insan ölümlerinin teferruattan ibaret olduğunu görüyoruz. Son yıllarda yıldızı giderek parlayan gemi inşa sektörüne destek vererek Türkiye’nin kalkınması sağlanmalı. Tabii bunun yanında işçilere insan onurunun gerektirdiği şekilde yaşam ve çalışma alanları sunmalıyız.
Paylaş
Tavsiye Et