Yönetmen: Talip Karamahmutoğlu
Senaryo: F Klavye
Oyuncular: Ozan Bilen, Fuat Saka
Yapım: Türkiye, 2008
Baskıcı rejimler varlıklarını devam ettirebilmek için bir takım öcülere ihtiyaç duyarlar. Modernleşme sürecinin yukarıdan aşağıya gerçekleştirildiği ülkemizde de süreci kolaylaştıracak bir takım öcüler mevcut olageldi. Bunların en elverişlisi de kuşkusuz “irtica” ve “bölünme” oldu. Toplumun gündelik hayatı ile ilgili tüm dinî talepleri “irtica”ya, etnik adalet talepleri de “bölücülüğe” teşmil edildi. Eğitimden, medyaya ve sanata kadar uzanan bir alanda bu korkular, güçlü imajlarla zihinlere bir daha çıkmayacak ölçüde kazındı. Bilhassa sinema, düşman işbirlikçisi Hacı Fettah karakteri ve onun türevleriyle irtica korkusunu canlı tutmaya fazlasıyla hizmet etti. Bu ay beyazperdede arzı endam eden Girdap da aslında benzer bir amaca hizmet ediyor.
Üniversite eğitimi için Antalya’dan İstanbul’a gelen Umut, yanına iki ev arkadaşı bularak kiralık bir ev tutar. Evde yaşadıkları kimi doğaüstü olayların etkisiyle dine ilgi duyan Umut, Cuma namazlarına gitmeye başlar. Bu “toplu namaz(!)” görüntülerini, ana akım TV haber bültenlerinden ödünç alınmış tempolu gerilim müzikleri ile izleriz. Ancak bu masum dinî duygular bir süre sonra ibadeti aşmaya, siyasileşmeye(!) başlar. Umut artık tüm dünyadaki Müslümanların dramına kafa yormakta, gıyabi cenaze namazlarına katılmaktadır. Fundamentalizme giden yolda Umut’un duvarındaki “Atatürk” ve “Çanakkale şehitleri” resimlerinin yerini “Filistin” ve “Çözüm Hilafette” tabloları alır. Filmin en dramatik sahnesi ise Umut’un memleketteki babasını aradığında “Tünaydın” yerine “Selamün aleyküm” demesi ve bunun karşılığında babasının düştüğü dehşet duygusudur(!). Eski hayatından ve arkadaşlarından giderek kopan Umut, bir İslamcı örgüte katılıp; intihar eylemleri videolarını izleyen, gözlerinden umut değil ateş saçan bir mürteciye ve son olarak da bir intihar eylemcisine dönüşür.
Başta da ifade ettiğimiz gibi konjonkture uygun biçimde irtica mitini canlandırmaya çalışan filmin kendi söylemi içerisinde en çok tökezlediği nokta, intihar eylemcisi Umut’un karşısına alternatif olarak ancak barlarda gezip gününü gün eden, cinsel sefahatin zirvesinde bir Umut’u koyabilmesi. Filistin’le kurduğu ünsiyeti bu topraklarla kuramayan, bir elin parmaklarını geçmeyecek karikatür tiplerden, sanki her hafta bir intihar eylemi düzenlenen bir ülkede yaşıyormuşuz resmi çıkarmak her babayiğidin harcı olmasa gerek. Bu uğurda, karanlıkla mücadele eden “İnkılap Tarihi Öğretmeni” gibi son derece klişe formüller kullanmaktan çekinmeyen film, kötü oyunculuklar ve diyalogların yanı sıra, özellikle Umut’un yaşadığı hızlı dönüşüm gibi bir çok konuda ciddi bir inandırıcılık sorunu da yaşıyor. Finalde kötü adamların, bürolarında bir CIA ajanı ile birlikte içkilerini yudumlarken gösterildiği Girdap’ın toplumdaki dinî yönelimi, sürekli ABD’nin “ılımlı İslam” ve BOP projelerine referansla ele alan, son dönemde gerçekleştirilen operasyonlar nedeniyle kuyruklarından yakalandıkları için de sesi daha gür çıkan bir kesimin siparişi niteliğinde bir film olduğunu söylememiz mümkün. /Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Akira Kurosawa
Oyuncular: Takashi Shimura, Toshirô Mifune
Yapım: Japonya, 1954, 160 dk.
16. yüzyıl Japonya’sı güçlünün güçsüzü ezdiği, adaletten uzak bir karmaşa ortamına sahne olmaktadır. Usta samuray Kambei’nin cesareti ve fedakarlığına şahit olan bir grup köylü, ondan sürekli olarak haydutların baskınlarına uğrayan köylerini korumasını ister. Köye dadanan eşkıya sürüsü, köylülerin bin bir güçlükle elde ettikleri yıllık hasatlarına el koymayı amaçlamaktadır. Kambei, 6 arkadaşını da yanına alarak köylülere yardım etmeyi kabul eder. Usta Japon yönetmen Kurosawa’nın filmografisinin en güçlü ayaklarından biri olan Yedi Samuray, hiçbir karşılık gözetmeden beş parasız köylüleri çapulculardan korumak için hayatlarını hiçe sayan yedi korkusuz savaşçının epik hikâyesi. Batı’nın samuraylara yoğun ilgisiyle ardı ardına çekilen samuray filmlerinin ilham kaynağı olan Yedi Samuray, sinematografik kalitesiyle izlenmeyi hak eden bir başyapıt. /Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo:
Sergei Bodrov
Oyuncular: Tadanobu Asano, Sun Hong Lei
Yapım: 2007, 120 dk.
Rus, Alman, Kazak ve Amerikan ortak yapımı olan ve Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu Cengiz Han’ı anlatan, “Moğol” üçlemesinin ilk filmi Cengiz Han-Mongol, Sergei Bodrov imzası taşıyor. Film, dokuz yaşındaki Timuçin’in, babası Esugei Kağan’ın ölümünün ardından babasının yerine geçiş serüvenini anlatıyor. Merkitlerle yıllarca süren düşmanlığa son vermek için Timuçin’in Merkit boyundan bir gelin seçmesi gerekir. Ancak Timuçin eşini yolda dinlenmek üzere durdukları bir kabileden seçer. Dokuz yaşındaki bir çocuğun güçsüzlüğünden faydalanan Targutai, Timuçin’i esir alır ve kabilenin yeni kağanı olur. Targutai’nin esaretinden kurtulan Timuçin intikam almak ve eşi olarak seçtiği Börte ile evlenmek üzere Büyük Tanrı Tengri’ye sığınır. Ona yardım eden Camoka ile kan kardeşi olur. Timuçin sevdiği kadınla evlenir; ama Merkitler intikam almak için Börte’yi kaçırırlar. Timuçin ilk kez Moğol kanunlarına karşı çıkar ve bir kadın için savaşmak üzere Camoka’dan yardım ister. Camoka ile birlikte Börte’yi geri alırlar. Ancak Targutai ve Camoka gittikçe güçlenen Timuçin’den korkmaya başlarlar. Neticede iki kan kardeş karşı karşıya gelir ve Timuçin Tangut Krallığı’na köle olarak satılır. Börte kocasını bir keşişin yardımıyla kurtarır. Tüm Moğolları bir araya getirmek isteyen Timuçin sonunda kan kardeşi Camoka ile büyük bir savaşa girer ve zafer elde eder.
Rus sinemasının başarılı isimlerinden Sergei Bordov’un yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği Cengiz Han-Mongol, aynı zamanda Kazakistan’ın bu yılki Oscar adayı. Üçleme olarak düşünülen Cengiz Han’ın ilk halkası olan film, Timuçin’in kağan olmasından Cengiz Han’a varıncaya kadar geçirdiği zorlu süreci anlatıyor. Batı’nın zihinlerimize empoze ettiği “barbar” sıfatına kontrast oluşturan, adeta bambaşka bir Cengiz Han’la tanışıyoruz. Özgür ruhlu adamın, kendine eziyet hayatına rağmen, ulvi bir amaçla Moğolları bir araya toplama isteği, her fatihe yakışır cinsten etkileyici bir tada sahip. Görsel açıdan ışığın, gölgenin, kadrajların, kostümlerin son derece profesyonel oluşu ve yönetmenin savaş sahnelerini biraz daha zorlasa 300 Spartalı ile yarıştıracak iddiada bir filme imza atması, Cengiz Han-Mongol’un cazibesini arttırıyor. Her kahramana bahşedilen ilahi güçlere sahip Cengiz Han’ın filmde tek şaşırtıcı sayılabilecek tarafı dokuz yaşındaki halinden bir anda yetişkin haline geçiyor oluşu. Filmde Kağan’ın uzunca bir dönemi es geçiliyor. Yönetmen anlatacak çok şey olduğunun farkında olduğundan böyle bir kısaltma yapmış olabilir kendince(!). Daha Cengiz Han dünyanın yarısını ele geçirecek... /Esra Bulut
Tavsiye Et