Yönetmen-Senaryo: Aleksandr Sokurov
Oyuncular: Galina Vishnevskaya, Vasily Shetsov
Yapım: Rusya/Fransa, 2007, 92 dk.
Eisenstein’dan Tarkovski’ye sinema tarihine damgasını vurmuş birbirinden usta isimlere sahip Rus sineması, yeni nesil yönetmenlerle de adından söz ettirmeye devam ediyor. Bunlardan en öne çıkanı, kendine has sinema diliyle Aleksandr Sokurov.
Bilhassa filmlerin görsel estetiği açısından Tarkovski’nin mirasçısı olarak addedilen Sokurov, şiirsel üslubu, bir ressam özeniyle oluşturduğu çerçeveleri, mekan ve insan üzerine düşündüren özgün misansenleri ve her bir filmine hâkim kıldığı ayrı renk tonlarıyla sinemanın adeta felsefesini yapan bir yönetmen. Kamerasıyla en az Dostoyevski kadar insan psikolojisinin derinliklerine inmeyi başaran Sokurov, her bir filmiyle yeni bir sinemasal denemeye girişen velut bir isim. Tek bir plandan oluşturduğu Rus Hazine Sandığı; Hitler, Lenin ve Japon İmparatoru Hirohito’nun bir günlerini anlattığı Moloch, Boğa ve Güneş üçlemesinden tanıdığımız Sokurov, son filmi Aleksandra ile diğerlerinden farklı olarak apaçık bir politik mesaj verme işine girişiyor. Başrolünde seksen yaşındaki opera sanatçısı Galina Vishnevskaya’nın oynadığı film, Türkiye’de vizyona ilk uğrayan Sokurov filmi olma özelliğini de taşıyor.
Aleksandra, Çeçenistan’daki Rus askerî kampında görev yapan torununu ziyarete giden yaşlı bir kadının hikayesi üzerinden savaşın anlamsızlığını anlatıyor. Kamptaki tüm askerlerin ilgi odağı olan ve onlar için adeta yıllardır uzakta oldukları ailelerinden bir parça taşıyan Aleksandra, alışveriş için kamptan çıktığı sürede “Erkekler düşman olabilir, ama biz kardeşiz” diyen ve pazarda küçük bir dükkân işleten Çeçen Malika’yla arkadaş oluyor.
Aleksandra, Sovyetler’in dağılmasının ardından başlayan Rusya-Çeçenistan Savaşı’na yönelik geliştirdiği hümanist söylemiyle savaş karşıtı bir duruş sergilese de, politik sinemanın ikircikli yapısından fazlasıyla nasipleniyor. Yıllardır süren savaşın etkilerini harap hale gelmiş binalar ve umutsuzluk içinde birbirlerine sıkıca sarılan Çeçenler üzerinden yansıtmakta başarılı olan filmin tökezlediği nokta, görülen “özgürlük rüyası”nı hafife alması. Zira ne “Bizi özgür bırakın” diyen Çeçen genci “Güç silahta değil, akıldadır” diyerek geçiştiren huysuz-tatlı nine Aleksandra, Rusya’nın zalimce öldürdüğü binlerce insanı gözden uzağa itebilir; ne de onun sempatikliği üzerinden anavatan Rusya söylemini yeniden üretmeye çalışma çabası bu vakitten sonra başarılı olabilir. Savaş karşıtlığı adı altında zulme uğrayan ile zulmedeni denklemin karşılıklı taraflarına koyan ve iki tarafın acılarını birbirine denk sayan Aleksandra, politik değil, tinsel mesajların yönetmeni Sokurov’dan görmeye pek de alışık olmadığımız bir “politik doğruculuk” örneği. /Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Matheiu Kassovitz
Oyuncular: Vincent Cassel, Hubert Kounde
Yapım: Fransa, 1995, 96 dk.
Rüyalar şehri Paris’in görünmeyen yüzünde, göçmenlere ev sahipliği yapan gettolarında yaşayan Arap, Yahudi ve Siyahi üç gencin hikayesine odaklanan Protesto, “çok kültürlülük” ve “birlikte yaşam”ın teorisini pratiğe dönüştüremeyen Avrupa’nın yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve dışlanmışların öfkesi ile malul yapısına ışık tutuyor. Kökenlerinden koparılmış, ama Fransız olmalarına da izin verilmemiş; işleri, planları, geleceğe ilişkin herhangi bir umutları olmayan isyankâr ve öfkeli gençlerin sıkıntılı hayatlarından bir günü temel alan filmin senaryosu, Fransa’yı altüst eden 2005 getto ayaklanmalarını on yıl önceden haber veren bir kehanet niteliğinde. Siyah-beyaz görselliği, dinamik kamera hareketleri ve kurgusuyla kendine has bir atmosfere sahip Protesto, 1995 Cannes Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü ile döndü. /Hilal Turan
Tavsiye Et