Gazelhan ve Hanende Hafız Burhan
Yapım: Kalan Müzik, 2007
1897 senesinde İstanbul’da dünyaya gelen Hafız Burhan (Sesyılmaz), II. Abdülhamid’in muhafız alayından bir asker olan Tüfekçi Ahmed Bey’in oğluydu. İlk mektep döneminin akabinde Muallim İsmail Hakkı Bey’den ilahiler meşk ederek dinî musiki tahsili gördü. Ayrıca Lem’i Atlı’dan ve Zati Arca’dan kısa müddet ders aldı. Köklü bir musiki tahsili görmedi, Kur’an hıfzını da sonradan tamamladı. Henüz çok gençken Muzika-yı Hümayun’a giren sanatkâr, Cumhuriyet’le birlikte Ankara’ya nakledilen ve adı Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti olarak değiştirilen bu kurumdan ayrıldı ve Ankara’ya gitmedi. Etkileyici sesiyle okuduğu gazeller ve mevlitler ile ahalinin alakasını celbeden Hafız, sadece sesiyle değil, bestekârlığıyla da nam saldı ve Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına damgasını vurdu. Bestekârlık ve hanendeliğinin yanı sıra imamet ve müezzinlik vazifelerini de ifa eden Hafız, 1925-1926 senelerinde doldurduğu yüz kadar plak ile büyük şöhret buldu ve halkın teveccühüne mazhar oldu. Uzun yıllar boyunca seslendirdiği “Makber” adlı mersiye, öylesine benimsendi ki, eserin bestekârı olmadığı hâlde bu pâye kendisine atfedildi. Hafız, musiki geleneğindeki klasik icralarının yanı sıra döneminde zuhur etmiş çağdaş bir sanat olan sinemaya da dikkatini teksif etti ve film bestekârlığı ile Türk sinemasının ilk dönem filmlerine büyük katkılar sağladı. Kalan Müzik bu albümde Hafız Burhan’ın taş plak kayıtlarından derlenmiş gazeller, şarkılar ve film müziklerine yer veriyor. “Makber” mersiyesinden “Sabrımı Gamzelerin Sihriyle”ye, “İmtidâd-ı Aşkıma Çeşm-i Siyahındır Sebep”ten bestekâr Bimen Şen’in “Yüzüm Şen Hatıram Şen” adlı eserine varıncaya kadar çok seçkin bir derleme. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk musikisinin halk arasında nasıl bir yer tuttuğunu görmek için önemli ipuçları sunan bu değerli çalışma arşivlerde bulunmalı… /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Yapım: Artvizyon, 2007
Pây-i taht İstanbul, her şeyin en güzel örneklerinin sergilendiği bir şehir iken, son yıllarda bazı güzellikler yitip gitmişti. Pek çoğumuz bazı selâtin camilerinde dahi hakkı eda edilemeden okunan ezanlardan şikâyetçiyizdir. Hele ki yeni inşa edilen camilere atanan müezzinlerin belli bir ses eğitimi görmemiş olması, bazen insanı huzursuz eden neticeler doğurabiliyor. Ezanların gelenekteki tavrının daha iyi bilinip uygulanmasına hizmet eden bu albüm, İstanbul’un çeşitli semtlerindeki camilerin güzel sesli müezzinlerinin okuduğu beş vakit ezanlarından oluşuyor. Fatih, Nuruosmaniye, Sultanahmet, Ortaköy, Süleymaniye, Mihrimah ve Eyüp camileri başta olmak üzere birçok camiden müezzinler, Saba, Hüseyni, Uşşak, Rast, Hicaz, Segah, Nikriz ve Nihavend makamlarında ezanlar okuyor. Nihavend dünyevî düşünceleri çağrıştıran ve dünyevî duyguları uyandıran bir makam olması dolayısıyla dinî musikide pek tercih edilmemiştir. Sultanahmet Camii müezzini Muzaffer Çelikendaze’nin Nihavend makamında okuduğu ezan bu açıdan ilgi çekici bir örnek. Bu makamda dinî bir formu icra edip de o formun icap ettirdiği duygusal yoğunluğu yaşatabilmek, ciddi bir maharet olarak takdir edilmelidir. Bu güzel şehirde daha güzel ezanlar duyabilmemiz için müezzinlere güzel bir örnek çalışma sunan bu albümün yapımcılarına ve icracılarına İstanbullular olarak teşekkür borçluyuz. /Cihat Arınç
Tavsiye Et
Cem Behar
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2005
Türk musikisi üzerine yazılan tarihler ve müzikolojik çalışmalarda, musikiyi özerk bir yapı olarak ele alma eğilimi şeklinde beliren temel bir sorun kendisini yoğun olarak hissettiriyor. Musiki eserlerinin sadece geleneğin ırmağı içerisinde akan ve sosyal gerçekliğin her türlü etkileşiminden azade birer ürün olmadığı bilindiği hâlde, yapılan çalışmalarda sosyal ve tarihî gerçeklik ile olan etkileşime pek az değiniliyor. Oysa musiki içindeki değişimler, sosyalin ve kültürün içindeki değişmelerden etkilenir ve belli bir ölçüde o yapıları da etkiler ve dönüştürür. Bu durumda dönemsel sosyo-kültürel şartları dikkate alarak yazılmış, sosyoloji ve sosyal teoriden beslenen, disiplinlerarası bir üslûp sahibi, zengin, salt betimleyici olmanın ötesinde problematik müzikolojik yayınların sayısının artması, kültürümüzü daha doğru ve daha derinlikli bir şekilde anlamamızı sağlayacaktır. Aksi takdirde ezberden okunan ve sorgulanmadan kabul edilen önermeler anlayışımızı köreltir. Cem Behar, sosyal ve politik yapılar ile ilişkilendirerek kaleme aldığı eserleriyle Türkçe müzikoloji literatürünü zenginleştirmiş değerli bir müelliftir. Musıkiden Müziğe’de Osmanlı Türk müziği tarihi ve müzikoloji açısından büyük önem taşıyan iki değerli kaynak metin, Wojciech Bobowski (Ali Ufki), Charles Fonton, Zekai Dedezade Hafız Ahmet Efendi ve Neyzen Hayri Tümer gibi önemli müzik adamlarının biyografileri, üç temel başvuru kaynağı taraması ve Osmanlı Türk müziğinin “modernleşme” serüveni ile ilgili iki makale yer alıyor. Türk müziğini ve modernleşme sürecini, farklı perspektiflerden, kaynak metinler ve görselleri eşliğinde karşılaştırmalı olarak ele alan Behar, Cumhuriyet’in ilk elli yılında oluşan geleneksel musiki karşıtı tavrı eleştirerek muhafazakârlık ya da çağdaşlık adına Osmanlı musikisini bilmeden yapılan yorumların bu müziğe zarar verdiğini belirtiyor. Karşılıklı suçlamaların olduğu bir ortamda, geleneksel musikiye tarafsız bir biçimde bir bilim ve tarih nesnesi olarak bakması gereken müzikolog ve müzik tarihçilerinin yetişmediğinden yakınan Behar, Osmanlı musikisi ile ilgili bilimsel çalışmaların genellikle yurtdışında yapılmış olmasına dikkat çekiyor. Değerli bir çalışma… /Cihat Arınç
Tavsiye Et