Kitap
Edisyon
Yayına Hazırlayanlar: Sami Erdem, M. Cüneyt Kaya
İstanbul: Klasik Yayınları, 2008
Klasik deyince herkesin zihninde saygın, derinlikli, orijinal, kendisinden sonrakileri etkilemeyi ve taklit edilir olmayı başaran şeylere dair bir imaj belirir. Sanatta, edebiyatta, şiirde, resimde, mimaride, bilimde hep klasiklerden söz edilip durulur. Kendisinden öncekilerin söylemediği yahut yapmadığı bir şeyler yapan, çığır açan, arkasından gidilen ve ille de unutulmaz yapıtlardır klasikler. Hangi alanda olursa olsun dönüp dönüp klasiklere başvurmak, onları tekrar tekrar okumak kaçınılmaz bir uğraş haline gelir. Zaten belki de bu nedenle ünlü İtalyan edebiyatçı Italo Calvino, The Uses of Literature adlı eserinde, “Klasik, söylemesi gerekenler asla bitmeyen eserdir” diyor ve ekliyor: “ Bir klasiği her okuyuş, aslında yeniden okuyuştur.”
Bu nedenle yalnızca klasik olarak kabul edilen eserler değil, bizzat klasik kavramının kendisi de ilgi uyandıran, üzerine düşünülen, yazılan, tartışılan bir konudur. Yeni bir adım atmanın klasikleri yani geleneği dışlayarak mümkün olmayacağını bilmek bir yana, klasik seviyesine ulaşan yapıtların daha iyi anlaşılması için de bir gerekliliktir bu düşünsel çaba. Zira “Hiçbir doğru sadece bizim şu anki akıl yürütmemizin eseri olamaz. Hiçbir güzel sadece şu anki estetik anlayışımızdan çıkarılamaz.”
Bilim ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen Klasiği Yeniden Düşünmek adlı uluslararası sempozyum ve bu sempozyumun bildirilerinden oluşan Sanat ve Klasik (2006) ile Medeniyet ve Klasik (2007) adlı eserler bu meyanda zikredilmesi gereken çalışmalar. Sempozyumun birikimlerinden oluşan ve seriyi tamamlayan son yayın ise İslam ve Klasik adlı eser. “Klasikten Moderne Tefsir ve Hadis”, “İslam Hukukunda Klasikleşme”, “İslam Siyaset Klasiklerini Yeniden Okumak”, “Klasikten Moderne Kelam ve İslam Mezhepleri”, “Ahlak ve Tasavvuf Klasikleri”, “İslam Düşüncesi ve Klasik”, “Klasikleşen Başvuru Eserleri” şeklinde yedi ana başlıktan oluşan çalışma, son derece yüksek bir entelektüel seviye ile İslam-Klasik ilişkisine ışık tutuyor. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Edisyon
Yayına Hazırlayan: Mehmet Tuncel
İstanbul: Etkileşim Yayınları, 2008
Dünya siyasetinin gidişatını okumak ve doğru değerlendirmelerde bulunmak için son derece elverişsiz bir zamanda olduğumuz muhakkak. İç politikada hız kesmeyen krizlerin puslu havasında, kafamızı kaldırıp “Dünya nereye gidiyor?” sorusunu sormak ferasetli bir bakış, keskin bir gözlem ve analiz gücü gerektiriyor. Oysa ülkemizde medya ve siyasete hâkim olan aktörlerin genel yöneliminin uzun vadeli bakış açılarından ziyade, gündelik politikalara ve yüzeysel analizlere dönük olduğu bilinen bir gerçek. Hal böyle olunca, dünya siyasetini izlemek ve içinden geçtiği aşamaları değerlendirebilmek, hâkim olan havanın dışına çıkıp daha genel bir perspektiften bakabilmeyi zorunlu hale getiriyor. Gün gelip iç politikada da etkili olacak dış gelişmelerin, zamanında değerlendirilip gereken hazırlıkların yapılması için bu bir zorunluluk.
Bu çerçevede dünya siyasetinin en önemli gündem maddelerinden olan İran-ABD karşıtlığı ve bu çekişmenin sonuçları üzerine kafa yormak önemli bir entelektüel çaba olsa gerek. Zira ABD ve İran’ın içinde olduğu tüm senaryolarda, Türkiye’nin doğrudan ya da dolaylı biçimde bulunması mukadder.
Bu çerçevede, Etkileşim Yayınları tarafından yayınlanan Hedef Neden İran? adlı eser, iç politikanın baskın havasından uzaklaşıp büyük resmi görme gayretinde olan değerli bir çalışma. İran-ABD çekişmesinin kodlarını çözmeye çalışan eser, Ortadoğu’daki güç savaşlarının doğasına ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor. Arif Keskin, Beril Dedeoğlu, Emre Bayır, Gökhan Bacık, Gökhan Çetinsaya, Mehmet Öğütçü, Mustafa Özcan, Ufuk Şanlı ve Sinan Oğan’ın makaleleri ile katkıda bulundukları çalışma, gelişmeleri genel bir perspektiften görmek isteyenlerin okuması gereken bir eser. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Neslihan Akbulut, Hilal Kaplan, Havva Yılmaz
İstanbul: Hayy Kitap, 2008
Geçtiğimiz ayların gerek resmî gerekse sivil bildirileri arasında en dikkat çekici olanlarından biri, Neslihan Akbulut, Hilal Kaplan ve Havva Yılmaz tarafından kaleme alınan “Söz Konusu Özgürlükse Hiçbir Şey Teferruat Değildir” başlıklı bildiri oldu. Onlar, siyasetçilerden akademisyenlere birçok insanın haklarında fikir beyan ettiği bir ortamda sus pus olup olanları seyretmek yerine, ellerine kalemlerini alıp kendilerini anlatmayı seçen ve düşüncelerini paylaşanları ortak bir platformda buluşturmayı başaran isimler oldular. İmzaya açtıkları bildiride “Biz henüz özgür olmadık, ta ki…” diyerek, pek çok insanı şaşkına çeviren, bir anlamda ezber bozan düşünceler beyan ettiler ve giderek bir sağırlar diyaloğuna dönen başörtüsü tartışmasına yeni bir soluk getirdiler.
Şimdi, “Başı Açık, Kalbi Kırık Hikâyeler” alt başlığı ile Henüz Özgür Olmadık adlı bir kitapla karşımıza çıkıyorlar. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Naci Bostancı
İstanbul: Timaş Yayınları, 2008
Türk siyasi hayatında son yıllarda tanıklık edilen hemen hemen bütün tartışmalar, dönüp dolaşıp ya son dönem Osmanlı tarihi ya Cumhuriyet’in kuruluşu veyahut yakın dönem Türk siyasi tarihi ile ilişkilendiriliyor. Bu durum belki de geçmişin gölgelerinin günümüz üzerine nasıl düştüğünü gösteren ve “geçmişini bilmeyen, bugününü bilemez” anlayışını doğrulayan somut bir kanıt olarak görülebilir.
Prof. Dr. Naci Bostancı da, Timaş Yayınları, Düşünce dizisinden çıkan kitabı Cumhuriyet’i Anlamak’ta bu çerçeveden hareket ediyor ve Cumhuriyet’i anlamanın, kurucu ideolojiyi, ekonomiyi ve siyaseti anlamaktan geçtiğini ifade ediyor. /Fatmanur Altun
Tavsiye Et
Türk Edebiyatında Mesnevî Tercüme ve Şerhleri
İsmail Güleç
İstanbul: Pan Yayıncılık, 2008
2007’nin UNESCO tarafından kendisine ithaf edilmesiyle birlikte, geçtiğimiz yıldan bu yana Mevlânâ, farklı etkinliklerle ve değişik vesilelerle sıkça anılır oldu. Sema gösterileri ile özdeşleşen Mevlevilik ve popüler kültür nesnesine dönüşen Mevlânâ’nın başyapıtı Mesnevi’nin hem kendisi hem de şerhleri bu zaman zarfında farklı yayınevleri tarafından yeniden basıldı. Unutulmaya yüz tutmuş bir geleneğin yeniden keşfi olarak değil de modern dünyanın paradigmalarına uygun biçimde bir reklam kampanyası olarak değerlendirilebilecek bu girişimler amacına ulaşmış görünüyor.
Bu reklam kampanyasının dışında, tasavvuf geleneğinin ve kadim kültürün duayeni bu esere, evvelden beri emek veren isimlerin yeni çalışmalarını da raflarda görmek mümkün. Sakarya Üniversitesi öğretim üyelerinden İsmail Güleç’in Türk Edebiyatında Mesnevî Tercüme ve Şerhleri isimli eseri bunlardan birisi. Mayıs ayında Pan Yayıncılık tarafından basılan ve dağıtıma verilen eser, orijinal ismi Mesnevî-i Ma’nevi olan fakat Mesnevi diye tanıdığımız altı ciltlik şaheserin Türkçe tercüme ve şerhleri üzerine yapılmış literal bir tarama. Güleç, Mevlânâ’nın hayatı ve edebî bir form olarak Mesnevî hakkında bilgi vermeyi hedeflememiş. Akademik araştırmalara hitap edecek detaycı ve teknik bir yaklaşımdan ziyade, Mesnevî hakkında sahih ve güvenilir bilgi edinmeyi amaçlayanların karın ağrısı çekmeden okuyabileceği, Türkçe bilen hemen her okurun ve meraklısının başucu kitabı olabilecek nitelikte bir çalışma.
286 sayfalık kitap beş ana bölümden meydana geliyor. Bunlar, “Mesnevî’de Tahkiye Metodu”, “Mesnevî Tercümeleri”, “Mesnevî Şerhleri”, “Mesnevî Sözlükleri” ve “Tercüme ve Şerhi Olduğunu Söyleyen Şahıslar”. Giriş mahiyetindeki 20 sayfalık ilk bölümde ise Mesnevî’nin isimleri, yazılış sebebi, beyit sayısı, Mesnevî okuma biçimleri, Dârü’l Mesnevîler ve bunun gibi kısa ve özlü bilgiler bulmak mümkün. Eserde, Mesnevî’nin kaynakları, Mesnevî’ye yapılan tenkitler gibi dikkat çekici alt başlıklardan başka, Mesnevî’nin şimdiye kadar değişik formlarda Türkçe şerhlerini yapan pek çok kişinin çalışmaları, bu şahısların isimlerine ayrı ayrı başlıklar açılarak inceleniyor. /Ayşenur Gönen
Tavsiye Et
Masaldan Romana, Sözden Yazıya İstanbul Hikâyeleri
Derleyen: Serdar Soydan
İstanbul: Kapı Yayınları, 2008
Sözlü geleneğin takipçisi olan ve söyleyiş güzelliğine dayalı anlatı formlarıyla meramını ifade etmeye çalışan halk edebiyatı eserlerinin modern edebiyat içerisinde kendine yer açamadığı pek de yüksek sesle dillendirilmeyen bir şikâyet. Artık “Tarih-i şirin-i güftar böyle nakl ider ki…” diye başlayan hikâyelerin ne edebiyat dergilerinde ne de ders kitaplarında yer bulduğunu görüyoruz.
Masaldan Romana, Sözden Yazıya İstanbul Hikâyeleri, derleyeninin deyimiyle “edebiyat kanonları dışında bırakılan ve ötekileştirilen konu, isim ve eserleri merkeze alan” bir çalışma.
Kapı Yayınları’nın basımıyla elimize ulaşan kitapta kimi Divan Edebiyatı, kimi Halk Edebiyatı başlığı altında değerlendirebilecek beş hikâye yer alıyor. Hikâyeler, aralarında Agah Sırrı Levend, Pertev Naili Boratav, Fuat Köprülü, Şükrü Elçin, Hasan Kavruk gibi isimlerin de olduğu bir grup araştırmacı tarafından tasnif edilerek gün yüzüne çıkarılmış. İlk bölümde günümüz Türkçesine aktarılmış hallerini okuyabileceğimiz metinlerin latinizeleri de ayrı bir bölümde kitaba alınmış. Anlatı geleneğimizdeki sürekliliği ve değişimi ortaya koyan bu hikâyelerin tüm yönleri ile yeterince değerlendirilmediğini düşünen Serdar Soydan’ın İstanbul Hikâyeleri serisinin bu ilk kitabı, Türkiye’de bu alanda yapılacak derlemelere örnek olacak nitelikte. /Ayşenur Gönen
Tavsiye Et