SOĞUK Savaş’ın bitişiyle 1990 Temmuz’unda bağımsızlığını ilk ilan eden siyasi birim olan Kosova, o dönemde sadece Arnavutluk tarafından tanınan devlet olma statüsüne ancak 17 Şubat 2008’de kavuşabildi. Yugoslavya’dan doğan yedinci ve son devlet olarak tarih sahnesindeki yerini alan ve şimdilerde bağımsızlığının birinci yıldönümünü kutlayan Kosova, siyasi, ekonomik ve askerî anlamda çok zorlu bir sürecin tam orta yerinde bulunuyor.
Arnavutlar “Hiç olmamasındansa geç olması iyidir” derler. O yüzden 20 yıldır peşinde koştukları ve geç de olsa kavuştukları bağımsızlık, Arnavutlar için bütün geçmiş sıkıntılarını unutturan bir heyecan dalgası oluşturmuştu. Fakat artık sis bulutu dağılıyor ve Arnavutlar etraflarını yeni yeni seçmeye başlıyorlar.
ABD, kuşkusuz Kosova’nın bağımsızlığında önemli bir faktör. 1999’da savaşı bitiren 78 günlük NATO saldırısında ve Kosova’nın bağımsızlık sürecinde hep ABD vardı. Arnavutlar da bu minnetin altında kalmamış. Başkent Priştine’ye girerken bir anda Bill Clinton’ın dev posteri tam karşınıza çıkıveriyor. En büyük caddenin ismi George W. Bush olarak değiştiriliyor. Kosova’nın ABD ve Batı’yla bu kadar iç içe görünmesinden hoşlanmayanlar da var elbet. Sayıları 100 bini bulmayan Sırpları bir kenarda tutalım; bağımsızlık ilanı öncesindeki Kasım 2007 seçimlerinde Arnavutların ancak %45’inin oy kullanmış olması, bir şeylerden rahatsız olduklarını gösteriyor.
Bağımsızlığın İlk Yılı Nasıl Geçti?
Öncelikle Kosova, bir yılın ardından içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu 54 ülke tarafından tanınmayı başardı. 27 üyeli AB’nin Romanya, İspanya, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Slovakya dışında 22 ülkesi Kosova’nın bağımsızlığını tanıdı. Adı geçen ülkeler ise iç ve dış politikadaki hassasiyetler nedeniyle Kosova’ya “Hoş geldin” diyemediler; keza Bosna-Hersek de. Fakat Kosova için en önemli sürpriz, Sırplarla akraba olan komşu Karadağ’ın, Sırbistan’a rağmen, AB yolunda güçlü bir adım atmak üzere Kosova’yı tanımasıydı. İslam ülkelerinin ekseriyetinin tutumu ise Kosova için tam bir hayal kırıklığı oldu. Arnavutlar, bu konuda İKÖ Genel Sekreterliği’ni yürütmekte olan Türkiye’nin desteğini bekliyor.
Öte yandan Kosova, BM üyeliği konusunda daha uzun bir süre bekleyecek gibi görünüyor. Zira Güvenlik Konseyi’ndeki Rusya ve Çin vetosu, Kosova’nın, ancak Sırbistan’ın tanımasından sonra BM’den kabul alacağına işaret ediyor. Ne gam! Zaten Kosova’nın öncelikli hedefleri arasında AB ve NATO üyelikleri bulunuyor.
Kosova’nın AB’ye mahkum olduğu bir gerçek; fakat bu sürecin daha uzun bir süre ülkeyi kemireceği de gün gibi açık. Entegrasyon süreci adı altında ülkenin tüm kurumları Batılı “değiştirmeciler”in ellerinde ve hayata normal bir seyirde ayak uydurmak nerdeyse imkansız.
Kosova için en önemli gelişme, şüphesiz 9 Nisan 2008’de kabul edilen yeni anayasanın 15 Haziran’da yürürlüğe girmesiydi. Kaynağını Kosova’ya bağımsızlık kapısını aralayan Ahtisaari Planı’ndan alan anayasa, yönetimini BM Kosova Misyonu (UNMİK)’nun yürüttüğü Kosova Çerçeve Antlaşması’nın da yürürlüğüne son veriyor. Bu, UNMİK’e bağlı yönetimin Kosova idaresine devri anlamını taşıyor. Fakat 9 Aralık’ta görevine başlayan ve Kosova’da polis, yargı ve gümrüklerde Avrupa standartlarına ulaşılmasına da katkı sağlaması öngörülen Avrupa Polis ve Adalet Misyonu (EULEX), BM ile eşgüdüm halinde, UNMİK’in kaldığı yerden yoluna devam edecek. Savaş sonrası Kosovalı idarecilerin en çok sıkıştırıldıkları mesele olan Batı müdahalesi, bağımsızlık sonrası da en çok eleştiri alan konu. Seçimlere düşük katılımın ve memnuniyetsizliğin temelinde de bu “manda düzeni” bulunuyor.
Özellikle bir türlü istikrara kavuşmayan Sırbistan sınırı ve Mitrovitsa bölgesi üzerindeki ihtilaflar uzun yıllar ülkenin en önemli sorun alanı olarak kalacak gibi. Sırpların, tarihî 1389 Kosova yenilgisine gönderme yaparak her sene kutladıkları(!) 28 Haziran Vidovdan Günü, 2007’de Kosova’daki gayrimeşru Sırp Meclisi’nin açılış tarihi oldu. Yani Kosova’nın bir de “Sırp sorunu” bulunuyor. Çok uzun yıllardır Sırp akademilerinde işlendiği üzere, özellikle yeraltı kaynakları açısından zengin olan ve diğer Kosova şehirlerine nispetle yoğun sayılabilecek bir Sırp nüfusuna ev sahipliği yapan Mitrovitsa’nın, Sırbistan’ın güneyinde bulunan Arnavut nüfusun yoğun olarak yaşadığı Preşevo bölgesiyle takas yapılması suretiyle Kosova’nın Sırbistan tarafından tanınabileceği ifade ediliyor. Ancak yine de Sırplarla yakın zamanda bir normalleşme öngörülmüyor. Sırbistan halihazırda Kosova’nın %15’lik kuzey kesiminin kontrolünü elinde tutuyor.
Kosova’daki gelişmeler, Balkanlar’ın girift ve hâlâ istikrara kavuşmayan coğrafyası Bosna’da hemen makes buluyor. Geçen sene Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesi halinde Sırbistan’la birleşme tehditleri savuran Bosna Sırp Cumhuriyeti Başkanı Mirolad Dodik, şimdi de Bosna’nın üç farklı etnikli federal bir yapı olmasını öneriyor. Yugoslavya örneğinde görüldüğü üzere, “cumhuriyet” olarak tanımlanan gevşek bir federal yapının, en uygun zamanda Bosna haritasını değiştirmesi şaşırtıcı olmayacak. Bosna Sırp Cumhuriyeti, Dayton Antlaşması gereği Bosna topraklarının %49’una hâkim bulunuyor.
Geçen bir yılda Kosova halkının en büyük sıkınsı ekonomik ve sosyal sorunlardı. Savaşın üzerinden geçen on yıla rağmen %50’nin üzerindeki işsizlik oranıyla Arnavutların önemli bir kısmı hâlâ gurbetçilerin katkılarıyla geçimlerini sağlayabiliyor. Ekmek yapmak için bile Sırbistan’dan ve çevre ülkelerden gelen una muhtaç durumdaki Kosova halkının %40’ı günlük 2 dolarla geçinirken, %18’i için bu rakam 1 dolar seviyelerinde. Bu, her gün en az 400 bin Kosovalının yarı aç sabahladığını gösteriyor. Bu anlamda sosyal bir patlama yaşanmaması, bağımsızlık ateşinin henüz çok yakın bir zamanda yakılmış olmasıyla ilgili. Fakat önümüzdeki süreçte de ciddi bir değişiklik beklenmiyor. Zira ekonomik ve sosyal bir planlamanın yapılmadığı Kosova’da paralar, yatırım konusundaki zafiyetler, özelleştirmedeki savurganlık ve tabii ki yolsuzluklarla çarçur ediliyor. Arnavutların artık birçoğu bu istikrarsızlık ve kriz ortamının uluslararası karar vericilerin tercihi olduğunu düşünüyor.
Kosova’da her geçen gün artarak devam eden yolsuzlukları organize suçlar, uyuşturucu kullanımı, misyoner faaliyetler ve özellikle fuhuş sektörü takip ediyor. Kapıların uluslararası yöneticilere açılmasıyla birlikte paradoksal bir şekilde bu olumsuzluklar artmış durumda. Özellikle maneviyattan yoksun Kosova gençliğini uyuşturucu kullanımı ve fuhuş ipotek altına alırken, cami avlularına kadar inen misyoner çalışmalar ise Hıristiyan Kosova arzusunu dışa vuruyor.
Sonuç olarak geçen bir yılın ardından Kosova parlamentosu yoğun mesai yapmış olsa da halk giderek daha fazla mutsuzlaşıyor ve coğrafya giderek daha fazla Batı üssü oluyor. Bu olumsuz hava yakın bir patlamanın habercisi olabilir.
Paylaş
Tavsiye Et