Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2009) > Türkiye Siyaset > Mardin olayı: Töre değil katliam
Türkiye Siyaset
Mardin olayı: Töre değil katliam
Vahap Coşkun - Recep Doğan
MAR­DİN’İN Bil­ge kö­yün­de mey­da­na ge­len olay, med­ya­nın bü­yük bir ke­si­mi ta­ra­fın­dan “na­mus ci­na­ye­ti”, “kız alıp-ver­me me­se­le­si” ve­ya “tö­re ci­na­ye­ti” ola­rak lan­se edil­di. Ba­zı ga­ze­te­ler “Tö­re­rizm” di­ye baş­lık at­tı­lar, ba­zı ya­zar­lar ise bu tö­re­le­ri “Kürt­le­rin ka­vim­sel zaa­fı”na bağ­la­ya­rak Kürt­le­ri mah­kum et­ti­ler. Oy­sa bu de­ğer­len­dir­me­le­rin tü­mü yan­lış ve hak­sız.
1. İş­le­niş şek­li dik­ka­te alın­dı­ğın­da bu olay, “kan da­va­sı” ve­ya “kan güt­me sai­kiy­le iş­len­miş bir adam öl­dür­me fii­li” ola­rak ni­te­len­di­ri­le­mez. Kan güt­me­den söz ede­bil­mek için tek­rar­la­nan şid­det ha­re­ke­ti­nin öç al­mak kas­tıy­la, mis­li ile kar­şı­lık ve­re­rek ya­pıl­ma­sı, bağ­lı bu­lu­nan grup için za­fer ka­za­nıl­ma­sı ama­cıy­la gi­ri­şil­me­si ge­re­kir. Kan güt­me­de da­hi bel­li ku­ral­lar var­dır: Bel­li bir yaş­tan kü­çük ço­cuk­lar ve ka­dın­lar öl­dü­rül­mez, öl­dür­me kar­şı­lı­ğın­da mad­di bir kar­şı­lık te­min edil­mez, kun­dak­çı­lı­ğa kal­kı­şıl­maz ve kay­be­di­len ki­şi­nin mu­adi­li olan ki­şi (me­se­la kay­be­di­len ağa ise kar­şı ta­ra­fın ağa­sı) he­def alı­nır. Söz ko­nu­su olay­da, ne ola­yın kan da­va­sı ola­rak ta­nım­lan­ma­sı­nı ge­rek­ti­re­cek bir se­bep var ne de ola­yın ya­pıl­ma tar­zı “kan güt­me sai­kiy­le iş­le­nen adam öl­dür­me fi­il­le­ri”ne ben­zi­yor.
2. Va­ka­nın “be­nim ol­ma­ya­nı baş­ka­sı­na yâr et­mem” ya da “ya be­nim­sin ya top­ra­ğın” an­la­yı­şın­dan ha­re­ket­le iş­le­nen bir “tut­ku ci­na­ye­ti” ol­ma­sı da müm­kün de­ğil. Da­ha çok Ar­jan­tin, Mek­si­ka, Uru­gu­ay gi­bi La­tin Ame­ri­ka ül­ke­le­rin­de gö­rü­len ve es­ki eş ya da part­ner olan ka­dı­na kar­şı bes­le­nen aşı­rı sa­hip­len­me duy­gu­su­nun et­ki­siy­le iş­le­nen bu tür ci­na­yet­ler­de, ey­lem doğ­ru­dan sa­hip­le­nil­mek is­te­nen ka­dı­na yö­ne­lik­tir. Di­ğer kim­se­le­rin şid­det ey­le­mi­ne ta­bi tu­tul­ma­sı ise -ba­zı is­tis­na­lar ha­riç- söz ko­nu­su de­ğil­dir. Ken­di­si­ne tut­ku ile bağ­la­nı­lan ka­dı­nın he­men he­men tüm ak­ra­ba­la­rı­nın öl­dü­rül­dü­ğü bir şid­det ey­le­mi de gö­rül­müş de­ğil­dir.
3. Mev­cut va­ka­nın ni­şa­nı ya­pı­lan mak­tu­le kı­zın bir baş­ka­sı ile ni­şan­lan­dı­rıl­ma­sın­dan kay­nak­lan­mış ola­bi­le­ce­ği, ola­yın ne­den­le­ri­ne iliş­kin bir di­ğer sav. Bu var­sa­yım doğ­ru ka­bul edi­lir­se, hu­ku­ki açı­dan olay tö­re sai­kiy­le iş­le­nen bir ci­na­yet ola­rak de­ğer­len­di­ri­le­bi­lir ki, bu da sos­yo­lo­jik mes­net­ten yok­sun. Çün­kü 5237 sa­yı­lı TCK’nın 82/k ben­di­ne ek­le­nen “tö­re sai­kiy­le in­san öl­dür­me fii­li”nin üze­rin­de an­la­şıl­mış bir ta­nı­mı yok ve mad­de ge­rek­çe­sin­de de bu te­rim­den ne an­la­şıl­ma­sı ge­rek­ti­ği be­lir­til­mi­yor. Ya­zı­mı es­na­sın­da ya­pı­lan tar­tış­ma­lar­dan, bu mad­de­nin, na­mus ge­rek­çe­si ile ka­dın­la­rın kü­çük yaş­ta ço­cuk­la­ra iş­le­ti­len ci­na­yet­ler­le öl­dü­rül­me­si­nin önü­ne geç­me­yi he­def­le­di­ği an­la­şı­lı­yor. Ama ka­nun ko­yu­cu, mad­de­yi “na­mus sai­kiy­le iş­le­nen in­san öl­dür­me fii­li” şek­lin­de ni­te­le­mek­te gö­nül­süz­lük gös­ter­di­ğin­den, pra­tik ama te­mel­den yok­sun bir kav­ram olan “tö­re sai­kiy­le in­san öl­dür­me fii­li”ni mad­de­ye ek­le­ye­rek so­nu­ca git­me­ye ça­lış­mış.
Pe­ki, bu mad­de­de­ki te­rim­ler­den ne an­la­şıl­ma­sı ge­re­ki­yor? Os­ma­ni­ye 1. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si’nin 07.09. 2006 ta­rih ve 2005/353E, 2006/319K sa­yı­lı ka­ra­rı­nı in­ce­le­yen Yar­gı­tay 1. Ce­za Da­ire­si’nin 18.12.2007 ta­rih ve 2007/3988E, 2007/9559K sa­yı­lı ona­ma ila­mı ile Yar­gı­tay, “ta­sar­la­ma, ta­am­müt, ai­le mec­li­si ka­ra­rı, gu­rur ve­ya onur in­cin­me­si, ka­bul­le­ne­me­me gi­bi hu­sus­la­ra açık ve­ya zım­ni bir re­fe­rans­ta bu­lu­nul­mak­sı­zın sa­de­ce söz­lü ol­du­ğu id­di­a edi­len kız­la il­gi­li sö­zün bo­zu­la­rak kı­zın baş­ka­sı ile ni­şan­lan­dı­rıl­ma­sı ve yer­le­şik bir kül­tü­rel nor­mun ih­la­li ge­rek­çe­si ile iş­le­nen adam öl­dür­me fii­lin­de tö­re sa­iki­nin var­lı­ğı­nın ka­bu­lü ge­rek­ti­ği” so­nu­cu­na var­dı. Ne var ki da­ha son­ra­ki ka­rar­la­rın­da Yar­gı­tay bu gö­rü­şü­nü de­ğiş­tir­di ve “tö­re sai­ki” gi­bi so­yut bir kav­ra­mı ken­din­ce da­ha bir so­mut kav­ram olan “ai­le mec­li­si ka­ra­rı” gi­bi muğ­lak ve hu­ku­ki ol­ma­yan bir ol­gu­nun var­lı­ğı şar­tı­na bağ­la­dı. Ya­ni Yar­gı­tay, yer­le­şik bir kül­tü­rel nor­mun ih­la­li ge­rek­çe­siy­le bir ai­le­nin fert­le­ri ta­ra­fın­dan ka­rar al­mak su­re­tiy­le iş­le­nen ci­na­yet­le­ri “tö­re sai­kiy­le iş­le­nen adam öl­dür­me fii­li” kap­sa­mı­na sok­tu.
Mev­cut uy­gu­la­ma­da Yar­gı­tay tö­re ci­na­yet­le­ri­ni “na­mus sai­kiy­le iş­le­nen ci­na­yet­ler”in özel bir bi­çi­mi ola­rak gö­rü­yor ve ci­na­yet ka­ra­rı­nın alı­nış bi­çi­mi­ne vur­gu ya­pa­rak ko­lek­tif bir ira­de­nin ürü­nü ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni var­sa­yı­yor. Bu da “tö­re sai­kiy­le iş­le­nen ci­na­yet­ler”in, bi­rey­sel­lik ve ki­şi­lik gi­bi kav­ram­la­rın ge­ri plan­da kal­dı­ğı, Kürt­le­re öz­gü bir so­run ol­du­ğu şek­lin­de bir al­gı ya­ra­tı­yor. Bu al­gı ise ger­çe­ği yan­sıt­mı­yor. Re­cep Do­ğan ta­ra­fın­dan Ha­zi­ran-Ka­sım 2008 ta­ri­hin­de Tür­ki­ye ge­ne­lin­de­ki 65 ce­za­evin­de ya­pı­lan bir araş­tır­ma­da na­mus sai­kiy­le ci­na­yet iş­le­yen 34 er­kek ve 5 ka­dın ile gö­rü­şü­lü­yor. Gö­rü­şü­len­le­rin %46’sı (18 ki­şi) ken­di­ni Türk, %31’i (12 ki­şi) Kürt ola­rak ni­te­len­di­ri­yor; 2 ki­şi Arap, 2 ki­şi Laz, 1 ki­şi Za­za, 1 ki­şi Ro­man, 1 ki­şi Kürt-Ale­vi, 1 ki­şi Türk-Yö­rük Ale­vi ve 1 ki­şi de Türk-Ale­vi ol­du­ğu­nu söy­lü­yor.
Na­mu­sa iliş­kin açık ve­ya zım­ni re­fe­rans­lar ile adam öl­dür­me fi­ili­ni iş­le­yen ve ne­ti­ce­de “Na­mus için yap­tım” di­yen hü­küm­lü­le­re iliş­kin ya­pı­lan araş­tır­ma­da, ge­rek da­va dos­ya­sın­da ge­rek­se de­rin­le­me­si­ne ya­pı­lan 2,5 sa­at­lik mü­la­kat­lar ne­ti­ce­sin­de, bu ci­na­yet­le­ri di­ğer­le­rin­den ayı­ra­bi­le­cek tek­rar­la­nan dav­ra­nış özel­lik­le­ri­ne rast­la­nıl­mı­yor. Ya­ni ge­rek iş­le­niş şek­li ge­rek­se ci­na­yet­ten ön­ce­ki ve ci­na­yet sı­ra­sın­da­ki dav­ra­nış­lar, bu ci­na­yet­le­ri di­ğer­le­rin­den ayır­ma­yı sağ­la­ya­bi­le­cek ka­rak­te­ris­tik özel­lik­ler sun­mu­yor. Bu ci­na­yet­ler­de tek­rar­la­nan tek un­sur, ci­na­yet son­ra­sın­da mağ­du­re­nin ce­na­ze­si­nin usu­lü­ne uy­gun bi­çim­de kal­dı­rıl­ma­sın­da is­tek­siz dav­ran­ma, ce­na­ze tö­re­ni­ne ka­tıl­ma­ma ve­ya ce­na­ze­yi sa­hip­len­me­me nok­ta­sın­da ken­di­ni gös­te­ri­yor. Ama usu­lü­ne uy­gun ce­na­ze tö­re­nin­den bir kim­se­yi mah­rum bı­rak­mak bu coğ­raf­ya­ya has bir özel­lik de­ğil; usu­le ay­kı­rı gö­mül­me An­tik Yu­nan dü­şün­ce­sin­de bi­le onur­suz­lu­ğu sim­ge­le­yen en bü­yük ce­za ve kor­kunç ka­der ola­rak kar­şı­mı­za çı­kı­yor.
Kı­sa­ca­sı Mar­din’de­ki ola­yı sos­yo­lo­jik açı­dan tö­re­ye bağ­la­mak müm­kün de­ğil. Hu­ku­ki açı­dan ise an­cak söz­lü bir kı­zın sö­zü­nün bo­zu­la­rak baş­ka bir ki­şiy­le ni­şan­lan­dı­rıl­ma­sı ih­ti­ma­li doğ­ru ka­bul edil­di­ğin­de ve Yar­gı­tay’ın gö­rü­şü esas alın­dı­ğın­da bu olay “tö­re sai­kiy­le iş­le­nen bir adam öl­dür­me fii­li” ola­rak de­ğer­len­di­ri­le­bi­lir. An­cak bu da yan­lış bir de­ğer­len­dir­me olur. Ka­nı­mız­ca, mev­cut şid­det ey­le­mi­ni ni­te­len­di­re­bi­le­cek tek ke­li­me “kat­li­am”dır.
Bu ne­den­le bu­ra­da hu­ku­ki ve sos­yo­lo­jik un­sur­la­rın ya­nı sı­ra böy­le­si­ne bir kat­lia­mın ger­çek­leş­me­si­ni müm­kün kı­lan si­ya­si ik­li­me de odak­lan­mak la­zım. Bu bağ­lam­da böl­ge­de yir­mi beş yıl­dır sü­ren ve şid­de­ti her yer­de ege­men kı­lan sa­vaş ha­li­ni, gü­cün/zo­run gün­de­lik ha­ya­tı be­lir­le­yen te­mel di­na­mik ha­li­ne gel­me­si­ni, dev­le­tin her tür­lü gü­cü­nü ar­ka­sı­na ala­rak suç üre­ten bir me­ka­niz­ma­ya dö­nü­şen ko­ru­cu­lu­ğu ve tüm bun­la­rın ar­dın­da­ki si­ya­sal ter­cih­le­ri ir­de­le­mek ge­re­ki­yor. Bu­gün med­ya­nın ve bir kı­sım si­ya­set­çi­le­rin yap­tı­ğı gi­bi salt tö­re­ye vur­gu yap­mak, bu tür so­nuç­la­ra ze­min ha­zır­la­yan si­ya­si arı­za­la­rın üs­tü­nü ört­tü­ğün­den ne ger­çe­ğin tüm açık­lı­ğıy­la an­la­şıl­ma­sı­na ne de bun­dan son­ra böy­le olay­la­rın ön­len­me­si­ne hiz­met eder.

Paylaş Tavsiye Et