İSLAM Konferansı Teşkilatı (İKT)’nın Mart ayında Darfur ve Kudüs konularında yürüttüğü aktif diplomasi ve bunun küresel yansımaları, dikkate değer sonuçlar doğurdu. İsrail dünya kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine Doğu Kudüs’teki genişleme projesini “şimdilik” de olsa rafa kaldırmış görüntüsü veriyor. Darfur’da kesin çözüm için taraflar arasında siyasi uzlaşma sağlandı; ardından İKT öncülüğünde ve Türkiye ile Mısır’ın eşbaşkanlığında Darfur’un yeniden yapılanması için 80 ülkenin katılımıyla yaklaşık 1 milyar dolar yardımın vaat edildiği donörler toplantısı düzenlendi.
Her iki konunun da en etkin aktörü durumundaki İKT, yapısal ve işlevsel olarak geçirdiği değişim süreciyle kuruluş amacı olan İslam dünyasındaki öncü rolünü geç de olsa üstlenmeye başlarken, bu rolünün hem teşkilat içinde hem de küresel siyasette kabul gördüğü anlaşıldı. Beş yıl öncesine kıyasla İKT daha etkin politikalar ve çözümler üreten bir mekanizmaya kavuştu ve küresel dengeler içerisinde hak ettiği yeri almaya başladı. Gelinen bu nokta 2004’te teşkilatın işlevsiz ve pasif yapısını değiştirmek amacıyla başlatılan reform sürecinin bir ürünü.
Dönüşümün Etkili Aktörleri: Türkiye ve İhsanoğlu
Bu sürecin en önemli aktörlerinden biri olan Abdullah Gül, gerek dışişleri bakanı olduğu dönemde gerekse halihazırda cumhurbaşkanlığı döneminde katıldığı her toplantıda hem teşkilat içinde hem de üye ülkelerin iç sistemlerinde reformun gerekliliğine vurgu yaptı. Gül Türkiye’nin, İKT’nin küresel dinamikleri ve gelişmeleri yönlendirici rolünü pekiştirmek için katkılarını sürdüreceğinin sürekli altını çizdi. Öte yandan Türkiye, Kasım 2009’da İstanbul’da İKT Yürütme Kurulu üyesi ülkelerin devlet başkanlarının katılımıyla işbirliğinde geleceğe ilişkin somut adımların görüşülüp karara bağlandığı mini bir İKT zirvesi gerçekleştirdi. Türkiye’nin İKT’nin dönüşümündeki bir diğer katkısı, teşkilatın tarihinde ilk defa genel sekreterin seçim yoluyla göreve gelmesini sağlaması ve kendi adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçimi kazanması oldu.
Türkiye’nin ayrıca teşkilatta yapısal dönüşümleri öngören “Yeni Kuruluş Şartı”nı kabul eden ilk ülkelerden olması, “Tercihli Ticaret Anlaşması”nın yürürlüğe girmesinde oynadığı rol ve 2014’teki liderler zirvesinin ev sahipliğini üstlenmesi bu süreçte gerçekten var olmak istediğini gösteriyor. Ancak Türkiye, bir yandan İKT’nin siyasi, ekonomik ve kurumsal gelişmelerinde yer almaya ve yönlendirici olmaya çalışırken, diğer yandan iç siyasette hassas dengeler ve eksen kayması tartışmaları ile de yüz yüze geliyor.
Sürecin bir diğer önemli aktörü, şüphesiz teşkilatı kurumsal anlamda etkinleştiren ve uluslararası alanda ön plana çıkaran icraatlarıyla dikkat çeken Genel Sekreter Ekmeleddin İhsanoğlu. Sekretaryanın işleyişi ve düzeni konusunda kendisine tam yetki verilen İhsanoğlu, tecrübeli diplomatlar ve akademisyenler istihdam ederek gerek üye ülkeler gerekse BM ve AB gibi diğer uluslararası kuruluşlar arasında sağlam ve aktif bir politika yürütüyor. İhsanoğlu’nun 2008’de göreve ikinci kez seçilmesi ve İKT üyesi altı ülkeden üstün hizmet ödülleri alması yaptığı çalışmaların devletler tarafından da takdir edildiğini gösteriyor.
Siyasi, Diplomatik ve Ekonomik Dönüşüm
Yeniden yapılanma süreciyle İKT, kendi coğrafyasında ilk kez kalıcı barış düzeni kurma misyonunu yerine getirmek için önemli adımlar atmaya başladı. Yaşanan ihtilaf ve çatışmalar ile ilgili çözüm arayışlarında aktif bir tutum içinde oldu. Irak’taki Sünni-Şii çatışmasının yanı sıra Somali ve Keşmir sorunlarının çözümü için sarf ettiği çabalar, Hamas ile el-Fetih arasında 2006’daki anlaşmaya ve geçtiğimiz ay Darfur sorununun çözümüne katkısı, Kudüs konusunda etkili tavrı örnek olarak gösterilebilir. İhsanoğlu’nun -her ne kadar bazı üye ülkelerce pek sıcak karşılanmamış olsa da- “İslam Barış Gücü” kurma teklifi, İKT’nin bölgesindeki sorunlara bölge dışı güçlerin müdahalesinin engellenmesi ve kendi sorunlarını çözebilme kabiliyeti olduğunu göstermesi açısından kayda değer.
Sorunların çözümünde nihai bir sonuca ulaşılamasa da çözüm sürecinde İKT’nin varlığı ve tarafların bir üst otorite olarak kurumu kabul edip güvenmesi önemli. Zira geçen ay Kudüs sorununda da görüldüğü üzere, Müslüman ülkelerin yanı sıra ABD-AB-BM-Rusya’dan müteşekkil Ortadoğu Dörtlüsü gibi soruna taraf diğer küresel güçler de muhatap olarak İKT’yi aldı. Daha önce ortak bir açıklama bile yapamayan İKT, bugün yaşanan sorunların çözümünde akla gelen ilk kurum.
Kriz durumlarında tepki vermekte geciken ve bu nedenle çok eleştiri alan İKT’nin, krizlerde daha hızlı harekete geçmesini sağlamak amacıyla Bakanlar Yürütme Komitesi oluşturuldu. Çoğu kriz dönemlerinde olağanüstü toplantılarla bir araya gelen ve ortak tepki veren komite, henüz beklenen etkiyi gösteremese de yapısal çözüm açısından umut veriyor.
Bu süreçte İKT’nin uluslararası arenadaki görünürlüğü ve etkinliği önemli ölçüde arttı. Teşkilatın BM daimi temsilciliği güçlendirilerek BM’deki siyasi varlığı ve ağırlığı daha da artırılırken, İslam dünyasındaki birçok sorunlu bölge ve konuda ortak çalışmalara imza atılıyor. Aynı şekilde İhsanoğlu’nun AB-İKT ilişkilerinin geliştirilmesi amacıyla geçen ay İngiltere Dışişleri Bakanı’nın davetlisi olarak bu ülkeye gitmesi de, İKT’nin Cenevre’nin ardından Avrupa’daki ikinci temsilciliğini Brüksel’de açması, atılan adımların karşılıklı olduğunu gösteriyor. Bunların yanı sıra NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen NATO-İKT işbirliğini gündeme taşıdı ve Obama da ABD’nin İslam ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek için İKT’ye özel temsilci atadı. Ayrıca Rusya’nın İKT’ye gözlemci üyelik talebi de kabul edildi. Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki İKT, artık küresel siyasetin güçlü bir aktörü haline gelmeye başladı.
Reform süreci ekonomik işbirliği ve ticaretin artırılması konularında da etkisini gösterdi. İKT üyesi ülkelerin dünya ekonomisindeki payı 4,5 trilyon dolarla %7’yi bulurken, İKT içi ticaret hacmi ise 2009 yılı itibarıyla %15 seviyesinde gerçekleşti. 2010 yılı içinde yürürlüğe girmesi planlanan “Tercihli Ticaret Anlaşması” ile hem küresel ekonomideki payın yükseltilmesi hem de üye ülkeler arasındaki ticaret oranının beş yıl içinde %20’ye çıkarılması planlanıyor. Kurumun mali yapısında da önemli ilerlemeler kaydedildi. Yaşanan gelişmelerden etkilenmiş olacaklar ki bazı üye ülkeler tarihlerinde ilk kez katkı paylarını ödemeye başladı ve teşkilatın bütçesi ikiye katlandı.
Bütün bunlar gösteriyor ki bugün İKT, tüm iç çelişkilerine ve zafiyetlerine rağmen tarihinde ilk defa bir dünya örgütü olma misyonunu başarma yolunda ilerliyor. Yakın tarihe kadar İKT, üye devletlerin çıkarları arasına sıkışmış bir kurumdu. Sorunlara çözüm üretemiyor, kayda değer işbirliği çalışmaları yapamıyordu. Uluslararası saygınlığından da söz etmek mümkün değildi. Fakat artık hem büyük güçler hem de etkin uluslararası örgütler İKT ile işbirliğine ve onun gücüne önem verirken, İKT kendi içinde de işbirliği ve dayanışmayı en üst seviyeye çıkarma yolunda ilerliyor.
Paylaş
Tavsiye Et