GEÇEN sene bu sayfalarda örnekleri ile ortaya konulmaya çalışılan Rus dış politikasındaki Avrasyacı ritimlerin, yani çok kutupluluğun yanı sıra Batı-dışı ilişki ve ittifakların geliştirilmesi olan “Doğu’ya hareket”in son gelişmelerden anlaşılıyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçen ay yaptığı Münih nutku ve akabinde çıktığı Ortadoğu turu bu bağlamda anlamlıydı. Bunlardan ilki, Rusya-Batı ilişkilerini gerginleştirirken; ikincisi, Rusya-İslam dünyası yakınlaşmasını tetikledi.
10 Şubat’ta Münih’teki 43. Uluslararası Güvenlik Konferansı’nda konuşan Putin’in mevcut dünya düzenini sözünü sakınmadan eleştirmesi epey yankı uyandırdı. 30 dakika konuşan ve bir bu kadar süre de soruları cevaplayan Putin’in Münih nutkundaki ana tema, Soğuk Savaş’ın ardından ABD tarafından dünyaya empoze edilmeye çalışılan tek kutupluluğun başarısızlığa uğramasıydı. Putin’e göre, küresel güvenliği sağlayamadığı gibi pek çok problemi de beraberinde getiren tek kutupluluk sadece kabul edilemez değil, aynı zamanda imkansız; çünkü bu, dünyada tek bir iktidar, tek bir güç merkezi ve tek bir karar alıcının olması demektir. Bu güç merkezinin, yani ABD’nin, kendi kararlarını diğerlerine zorla kabul ettirmesinden kimse hoşlanmamaktadır. Birisinin tehdide maruz kalması, herkesin tehdit altında bulunması demek olduğundan tek yanlı değil, müşterek çabalara gerek vardır. Güç kullanımı için AB ya da NATO değil, sadece BM yetkili mercidir. “Rusya, bin yılı aşkın tarihi olan bir ülkedir ve pratikte daima bağımsız dış politika imtiyazını kullanmıştır. Biz bu geleneği bugün de değiştirmeyi düşünmüyoruz” diyen Putin, bu konuşmasıyla son yıllarda toparlanan ülkesinin özgüvenini yansıtıyordu.
Batı basını ve Amerikalılar bu konuşmanın şaşkınlığı içinde Soğuk Savaş’ın geri geldiğini sanarak sert tepkiler verdiler. Halbuki Ruslar için şaşırtıcı olmayan bu ifadelerin benzerleri, Putin’in ülke içinde yaptığı açıklama ve yıllık mutat Meclis konuşmalarında, 2000’de yeni haliyle kabul edilen askerî/dış politika/güvenlik konseptlerinde ve iktidar partisi Birleşik Rusya’nın program dokümanlarında mebzul miktarda bulunabilir. Hatta bir keresinde Putin, tek yanlı politikalar yürüterek kimseyi dinlemeyen ABD’yi ironik bir ifadeyle, “canavar yoldaş / tovarish volk” olarak tanımlamıştı. Dolayısıyla, Putin’in konuşması günübirlik bir tepkiden ziyade, süreklilik arz eden düşüncelerin daha net ifadelerle ve diplomatik kaygı gözetilmeden uluslararası arenada dile getirilişidir.
Rus analizcilerin görüşlerine gelince, Batıcı Gorbaçov Vakfı’ndan A. Riabov söz konusu çıkış ile karşı durma değil, dolaylı bir işbirliği çağrısı yapıldığı kanısında. Bu çıkışa Batı’nın sert tepkisinin beklenildiğini kaydeden Siyasi Konjonktürler Merkezi’nden M. Vinogradov da, böyle keskin açıklamaların aslında durumu gerginleştirmekten ziyade elverişli görüşme atmosferinin oluşturulması için yapıldığını düşünüyor. Ona göre, her şeye rağmen Rusya-ABD stratejik ilişkileri değişmeyecek. Federasyon Konseyi Başkanı S. Mironov’a göre, günümüzde bir devletin siyasi egoizmi ve aşırı isteklerinin yanı sıra diğer devletlerin meşru ve tabii haklarını tanımama eğilimi, fiilî olarak dünyayı bir çıkmaza sürüklüyor; işte Putin’in açıklamaları bu süreci ortak çabalarla durdurmayı amaçlıyor. Konuşmayı tarihî olarak niteleyen Avrasyacı jeopolitikçi A. Dugin’e göre ise, Rusya artık mevcut dünya düzenine hodri meydan diyor ve jeopolitik devrim yoluna girdiğini ilan ediyor. Münih konuşmasındaki prensipleri gerçekleştirmek için on yıla ihtiyaç olduğunu düşünen Dugin, Putin’in bunu siyaseten de desteklemesi gerektiğini düşünüyor. Pek çok gözlemci, Münih nutkunun çok kutuplu bir dünya inşasının başlangıcı olarak değerlendirilebileceği üzerinde birleşiyor.
İslam Dünyasıyla Sıcak Temaslar…
Bu çok kutuplu dünya inşasının çeşitli yönlerde geliştirilen ittifaklar sisteminden geçtiğini de iyi anlayan Rusya’nın son yıllarda İslam dünyası ile temaslarını yoğunlaştırması dikkate değer. Bilindiği gibi, önemli bir Müslüman nüfusa sahip olan Rusya’ya 2005 yılında İKÖ’de gözlemci statüsü verilmiş; 2006’da ise Rusya-İslam Dünyası Stratejik Vizyon Grubu oluşturularak temaslara ivme kazandırılmıştı. Bu temaslarda Rusya, kendi Müslümanlarının ülke içindeki konumuna da vurgu yapıyor. El-Cezire kanalına verdiği mülakatta Putin, Rusya Müslümanlarının bu ülkenin göçmenleri değil, yerlileri olduğunu kaydetmiş; bu topraklarda Müslüman ve Hıristiyanların bin yılı aşkın süredir beraber yaşadığını, dahası bu uzun ortak yaşam neticesinde çoğu zaman tamamen aynı olan beşerî prensip ve normlara denk düşen bir tür özel etno-kültürel birlikteliğin teşekkül ettiğini ifade etmişti. Dahası, Filistin seçimlerinin galibi Hamas’ın Kremlin’de kabulü ile Rusya bölgede siyasi etkinliğini artırırken; Lübnan’da savaş sonrasında köprülerin tamiratı için bir askerî inşaat birliğinin gönderilmesi ve bu askerlerin korunmasının Çeçenlerden oluşan bir tabura havale edilmesi, bölge Müslümanlarınca memnuniyetle karşılanmıştı. Bu arada, Moskova’dan Arapça yayın yapacak bir devlet kanalının açılış hazırlıklarının da tamamlanmak üzere olduğu bildiriliyor.
Öte yandan, Putin’in 12-13 Şubat tarihlerinde gerçekleştirdiği Ortadoğu turu, Rusya-İslam dünyası yakınlaşmasında karşılıklı iletişimi artıran önemli bir girişim olarak görülebilir. İki gün içinde sırasıyla Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün’ü ziyaret eden Putin, Sovyetler Birliği dönemindeki ideolojik engellerin ortadan kalkması sonucunda Arap ülkeleri ile temaslarda herhangi bir önyargının kalmadığını vurguladı ve Körfez sermayesini ülkesine yatırımlar yapmaya davet etti. Burada Rusya’nın aynı zamanda kendi şirketlerini bu ülkelerdeki çeşitli projelere katılmaya teşvik ederek ikili bir strateji izlediğini de belirtmek gerekir.
Ziyaret sırasında Suudi Arabistan’la kültür, enformasyon, hava ulaşımı, finans ve çifte vergilendirmeyi önleme gibi antlaşmalar imzalanırken; Ürdün’e bir parti Ka-226 helikopteri satışı antlaşması yapıldı ve ayrıca ülkelerarası iş konseyi kurulması, yatırımların karşılıklı korunması ve genişletilmesi sözleşmeleri akdedildi. Katar’la bozulan ilişkilerin yeniden canlandırılmasına çalışıldı ve “Doğalgaz OPEC”i oluşturma önerisi konuşuldu. Arap işadamları Ruslarla iş yapmaya biraz mesafeli davransa da, Rus şirketleri bu bölgede demiryolu, rafineri, ulaşım, silah satışı gibi projelere girmeye hevesli gözüküyor. Öte yandan Putin, Amman havalimanında Mahmut Abbas ile de görüştü ve Filistin sorununda arabuluculuk yapma ve Ortadoğu üzerine bir konferans düzenleme önerisini de yineledi.
Gelişmeler, “Doğu’ya hareket”in devamı yönünde…
Paylaş
Tavsiye Et