Kudsi Erguner Ensemble
Vokal: Melihat Gülses
Yapım: Traditional Crossroads, New York 1996
1858 yılında İstanbul’un Ortaköy semtinde dünyaya gelen Tatyos Efendi (Tateos Eñserciyan), musikişinas bir ailenin çocuğuydu. Babası Ortaköy’deki Surp Asdvadzadzin Ermeni Kilisesi’nin başmugannisi Monakyan Efendi, Tatyos’u buradaki Ermeni okulunu bitirmesinin ardından bir zanaatkâr olması için evvelâ bir çilingirin, sonra bir saatçinin yanına çırak olarak verdi; ama küçük Tatyos’un gönlü ‘zanaat’tan ziyade tıpkı babası ve dayısı gibi ‘sanat’a (musikiye) meyletmişti bir kere. Böylece dayısı Movses Papazyan’dan kanun dersleri alarak musiki tahsiline başladı. Bir müddet amatör musiki heyetlerinde kanun icra ettikten sonra bu sazı bırakıp bu defa Kemanî Kör Sebuh’tan keman çalmasını öğrendi. Bir yandan da Andon ve Civan kardeşlerden, Hanende Asdik Ağa’dan aldığı derslerle musiki bilgisini ilerletti ve pek çok fasıl geçti. Hanende Karakaş, Tanburî Ovakim, Kanunî Şemsi gibi sanatkârlarla, başta Galata’daki Pirinççi Gazinosu olmak üzere birçok gazinoda uzun yıllar yüksek zevklere hitap eden son derece seviyeli fasıllar tertip etti. Tanınmış bir bestekâr olan Ahmed Rasim Bey, Civan ve Andon kardeşler, Şevki Bey, Kemençeci Vasilâki ve Tanburî Cemil Bey ile dostane münasebet kurdu, birlikte çaldı. Nitekim bu uzun ömürlü dostlukların, Tatyos Efendi’nin bestelediği saz eserlerinde de muvaffakiyeti yakalamasında büyük etkisi olduğu söylenir.
Tatyos Efendi çok iyi nota bildiği hâlde, maalesef zamanında tespit edilmediği için eserlerinin çoğu unutulmuştur. Aynı zamanda şair olan Tatyos Efendi, eserlerinden birçoğunun güftesini bizatihi kendisi yazdı. Üstün bir musiki anlayışına sahip olan bestekârımız, yaşadığı devrin icaplarına ve sanat anlayışıyla mütenasip güzel saz ve söz eserleri besteleyerek eserlerinde Türk müziği makamlarının geleneksel ifade özelliklerini ustalıkla aksettirdi. Türk müziği tarihine mal olmuş bir Ermeni bestekâr olan Tatyos Efendi, saz eseri bestekârı olarak bilhassa Karcığar, Suzinak, Rast peşrevleri; Hüseynî, Suzinak, Rast saz semaileri ve bazı şarkılarıyla meşhurdur. Atatürk’ün sevdiği şarkılardan “Mâni oluyor hâlimi takrire hicabım” adlı eser de Tatyos Efendi’ye aittir. Bimen Şen ile birlikte, klasik Türk müziğinin Ermeni asıllı en büyük bestekârlarından biri olan Tatyos Efendi, ömrü boyunca 6 peşrev, 5 saz semaisi ve 53 şarkı besteledi.
Muteber ve meşhur bir sanatkâr olmasına rağmen ömrünün son yılları fakirlik ve kimsesizlik içerisinde geçti. 16 Mart 1913’te aramızdan ayrılan Tatyos Efendi’nin, ölmeden önceki son demlerinde sıhhati epey bozulmuş ve vefalı dostu Ahmed Rasim Bey gibi birkaç ahbap müstesna pek arayanı soranı da kalmamıştı. Öyle ki, sanatkârın cenazesi Ahmed Rasim Bey’le beraber on-on beş kişi tarafından kaldırılmış ve Kadıköy Uzunçayır Ermeni mezarlığına gömülmüştü. Hatta kendisi Türk müziği geleneği içerisinde çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen, ölüm kaydı kilise defterine ‘çalgıcı’ olarak kaydedilmişti. Yakın dostu Ahmed Rasim Bey, sözlerini de kendisinin yazdığı Uşşak makamındaki “Gamzedeyim devâ bulmam / Garibim bir yuva kurmam / Kaderimdir hep çektiğim / Ağlarım hiç rehâ bulmam” güfteli eseri için “Onun ömrünün hasılasıdır” demiştir. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
A. Şenol Filiz - Birol Yayla
Yapım: Kalan Müzik, 2007
Kantemiroğlu’ndan Tanburî İshak’a, Kadıasker Mustafa İzzet Efendi’den Neyzen Emin Dede’ye, Tanburî Cemil Bey’den oğlu Mesut Cemil’e, Halil Dikmen’den Niyazi Sayın ve Necdet Yaşar’a ulaşan klasik musiki bu en köklü icra geleneği üslûbunu ve anlayışını geçmişin birikimi ile bağlı tutup, her zaman yepyeni ufukların kapılarını aralamıştır. Son derece başarılı bir neyzen olan Aziz Şenol Filiz ve usta bir tanbur sanatkârı olan Birol Yayla’nın birlikte oluşturdukları ve dört yıldır devam eden Mızrabın Nefesi adlı bu projede dört ney (Aziz Şenol Filiz, Salih Bilgin, Bülent Özbek, Volkan Yılmaz) ve üç tanbur (Birol Yayla, Murat Aydemir, Özata Ayan) 16. yüzyıldan günümüze uzanan bir repertuvarla vurma çalgılar ve ses eşliğinde geçmişten geleceğe doğru melodik bir seyahat gerçekleştiriyor. Geçtiğimiz ay Cemal Reşit Rey’de konser veren grup, klasik geleneğin içinden bir yenilenmenin mümkün olduğunu gösteriyor. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Molla Cami
İstanbul: Sufi Kitap, 2007
Malûm olduğu üzere, neyden murad “insan-ı kâmil”in cismanî bedenidir, onu feryat ettiren ise Cân’ını bahşeden Cânân’ın nefesi, yani nefha-i ilâhî’dir. Tarik-ı Nakşî’den marifete vasıl olmuş Hak erenlerinden Salih Baba hazretlerinin divan-ı şerifindeki şu mısralar bu söylediğimizi nazım yoluyla veciz bir şekilde beyan ediyor:
Dâ’ireyiz hem kudûmüz cismimiz neydir bizim
Aşk u sevdâdır gıdâmız bağrımız meydir bizim
Virdimiz ism-i Celâl’dir kalbimiz Hayy’dır bizim
Zikrimiz ihfâdurur esrâr-ı Kur’ân bizdedir
Neyde de, insan vücudunda da dokuz delik var olması sebebiyle insanoğlunun vücut yapısı bir ney’i andırır. Ney pişmeden dem ses vermez, ham ses verir. İnsanoğlu da âteş-i aşka düşmediği sürece pişmez ve sözü hak olmaz. Hâl böyleyken, hakikat erbabı için musiki bir eğlencelik olamaz. Büyük bestekâr Ludwig van Beethoven der ki: “Müzik, erkeğin kalbine ateşler salmalı ve kadının gözünden de yaşlar getirmeli.” Bu söz, müziğin salt eğlencelik bir şey olmadığını ifade ediyor. Beethoven’ın bu sözleri, Mevlâna hazretlerinin Mesnevî’sinin ilk beyitlerini ne kadar da hatırlatıyor: “Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor. Diyor ki; beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla erkek de ağlayıp inlemiştir, kadın da. (…) Ateştir neyin bu sesi, yel değil. Kimde bu ateş yoksa, yok olsun o kişi!” Aşk ve ateş arasında yüzyıllar boyunca bir ilişki kurulagelmiş, fakat bu ilişkiyi en iyi tarif eden, âşıklar kıblesi Mevlâna olmuştur.
Hazreti Pîr-i Destgîr’in Mesnevî’si üzerine yapılan şerhlerden biri olan Nây-nâme yani Ney’in Feryadı adlı bu kitap, İran Edebiyatı’nın büyük ismi Abdurrahmân Câmî’nin Şerh-i Dü Beyt’inin Hoca Neş’et tarafından yapılmış tercümesinden oluşuyor. Farsça 115 beyit ve mensur parçalardan oluşan eser, Hoca Neş’et tarafından beyit beyit ve bölüm bölüm Türkçeye tercüme edilmiş ve mütercim yeri geldikçe kendi bilgileriyle tercümeyi zenginleştirerek metnin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. İki ana bölümden oluşan kitabın Birinci Bölüm’ünde Hoca Neş’et’in hayatı ve eserleriyle ilgili bilgi verildikten sonra Nây-nâme’nin şekil ve muhteva özelliklerine değiniliyor. İkinci Bölüm’de ise Nây-nâme’nin sadeleştirilmiş metni yer alıyor. / Cihat Arınç
Tavsiye Et