İKİNCİ Dünya Savaşı, 6 Ağustos 1945 sabahı yerel saatle 08:16’da Enola Gay adlı Amerikan B-29 tipi bombardıman uçağındaki 12.500 ton TNT eşdeğerindeki atom bombası denilen yeni bir silahın atılmasından 43 saniye sonra Hiroşima üzerinde patlamasıyla fiilî olarak sona erdi. Üç gün sonra 22.000 tonluk ikinci bir bomba Nagasaki’ye atılınca Japonya kayıtsız şartsız teslim olmayı kabul etti. İki atom bombası ilk anda 200 bin, atıldıktan sonraki beş sene içerisinde bir o kadar daha olmak üzere yaklaşık 400 bin hayata mal oldu. Altı yıl süren savaşın bilançosu da oldukça ağırdı: çoğunluğu sivil 50 milyon ölü.
İnsanlık tarihine yüzkarası olarak geçen bu trajedi, nükleer silahlanmanın başlangıcı oldu. Hızla artan nükleer silahlanma yarışının zirve noktasına gelindiği 1986 yılında dünyada 70.000 nükleer savaş başlığı vardı. Yapılan anlaşmalar ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi bu sayının ciddi bir oranda azalmasına neden olduysa da bugün mevcut olan 26.000 nükleer savaş başlığı halen insanoğlunu tehdit ediyor.
Bugüne kadar %55’i ABD ve %43’ü Rusya’da olmak üzere toplam 128 bin nükleer savaş başlığı yapıldı. Nükleer silahlara sahip dokuz ülkede, yarısı halen operasyonel/aktif olarak kabul edilen yaklaşık 26.000 nükleer savaş başlığı bulunuyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü, aktif ve aktif olmayan parçalar ve plütonyum çekirdekleri de dahil edildiğinde bu rakamın 32.300’e ulaştığını belirtiyor.
Amerikan Kongre Araştırma Merkezi’ne göre dünya çapında neredeyse tamamı G-8 ülkeleri tarafından 2.000’den fazla nükleer deneme yapıldı (1054’ü ABD, 715’i Sovyetler Birliği, 45’i İngiltere, 210’u Fransa ve 45’i Çin tarafından). Bilinen en son deneme 9 Ekim 2006’da Kuzey Kore tarafından gerçekleştirildi.
Peki nükleer silahların kontrolü ve sınırlandırılması için ne yapılıyor? Bu konudaki en kapsamlı uygulama, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1996 yılında benimsediği bütün nükleer denemelerin yasaklanmasını isteyen Kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Anlaşması (CTBT)’dır. Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için nükleer reaktöre sahip 44 ülke dahil toplam 144 ülkenin onayı gerekmektedir. 20 Mart 2007 tarihine kadar 177 ülke anlaşmayı imzaladı; ama yalnızca 138’i onayladı. Rusya ve Türkiye 2000 yılında, en son olarak da Moldova Ocak 2007’de onay verdi. Fakat Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, İsrail, ABD, Çin halen ya imzalamadı ya da onaylamadı.
İyi haber şu ki 1963 yılındaki Kısmi Nükleer Deneme Yasağı Anlaşmasıbütün nükleer denemeleri yeraltıyla, 1976 yılında yürürlüğe giren Kritik EşikNükleer Deneme Yasağı Anlaşması da nükleer denemeleri 150 kiloton (150.000 ton TNT eşdeğeri yani Nagasaki’ye atılan bombanın 10 katı) ile sınırladı. Bu sınırın altında yapılan denemeler “kritik altı deneme” olarak adlandırılıyor. 1997 yılından beri ABD tarafından (sonuncusu 30 Ağustos 2006’da ABD-İngiltere işbirliği ile Nevada’da gerçekleştirilen) 23 adet “kritik altı nükleer deneme” yapıldı. Fakat ironi bu ya, 1976 yılındaki bir anlaşma barış amaçlı yapılan nükleer denemelerde bu sınırın üzerine çıkılmasına izin verdi.
İroni bununla kalmıyor tabii ki. 1970 yılında yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT) dünyayı nükleer güce sahip olanlar ile olmayanlar arasında ikiye böldü. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin), NPT’yi imzalamayan ya da onaylamayan Hindistan, Pakistan ve İsrail’in nükleer silahlanmasına yardımcı olurken NPT’yi imzalamış İran ve Kuzey Kore’nin silahlanmasına karşı çıkıyor (Kuzey Kore 2003 yılında imzasını geri çekti).
Bütün bu problemler yetmiyormuş gibi ABD 18 Ekim 2006’da Complex 2030 programı adı altında yeni bir nükleer altyapı geliştireceğini açıkladı. Programın en basit tanımı şöyle: Eskisini at, yerine az sayıda daha ölümcülünü yap. Bununla beraber, ABD’nin Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yeni radar sistemleri yerleştirme kararlılığı, Çin’in 11 Ocak 2007’de gerçekleştirdiği orta menzilli uydu savar balistik füze denemesi, İngiltere’nin nükleer denizaltılarını yenileme arayışı ve İran’daki gelişmeler nükleer rönesansın başladığı sinyalini verdi.
Peki nükleer silahlanmanın amacı nedir? Güç göstergesi mi, korkutma aracı mı, güvence kaynağı mı? Nükleer silahlara gerçekten ihtiyaç duyulacak mı? Eğer duyulacak ise sonuçları ne olabilir? Bu sorulara sondan başlayarak cevap aranmadıkça nükleer silah problemine bir çözüm getirilemeyecektir. Çünkü olası bir nükleer savaşın sonuçları tüyler ürperticiden öteye geçmektedir.
Örneğin Rusya ile Amerika’nın olası bir nükleer savaşında kullanılabilecek güç Hiroşima’ya atılan bombanın 70.000 katından fazladır. “Savaşlar ölümle başlar ölümle biter” diye bir deyiş vardır. Ama böyle bir nükleer savaş insanların ölmesiyle sınırlı kalmayacak, gezegenimizi yaşanamaz bir yere dönüştürebilecektir.
Aslına bakılırsa, nükleer savaş başlıkları ince bir ip üzerinde durmaktadır. Atılan bir nükleer füzenin saldırı mı yoksa deney amaçlı mı olduğunu anlamak 3 dakika, karşı atak ise en fazla 12 dakika ile sınırlıdır. Nükleer felaketin eşiğinden dönülen onlarca örnekte şans şimdiye kadar insanoğlundan yana olmuş ama aynı zamanda şans sınırlarının ne kadar zorlandığını da kanıtlamıştır.
Ya pek bahsedilmeyen bir konu olan nükleer denemelerin çevreye verdiği zarara, nükleer silah kazalarına, nükleer terörizme, askerî nükleer reaktör kazalarına, kaybolan nükleer bombaların ve denizaltıların vereceği zarara ne demeli? Örneğin, Brooking Institution’a göre ABD şimdiye kadar 11 nükleer bomba kaybetti. Ayrıca BBC’nin bir haberine göre bilinen 6 nükleer denizaltı (Rus Kursk denizaltısı dâhil) okyanusun dibinde yatıyor.
Bütün bunlar göz önüne alındığında Manhattan atom bombası projesinde çalışmış bilim adamları tarafından kurulan ve nükleer silah karşıtı olan The Bulletin of Atomic Scientist’in, 60 yıl önce Chicago Üniversitesi’ne astığı nükleer kıyamet günü saatini Ocak 2007’de boşuna kıyamete 7 kaladan 5 kalaya indirmediği de anlaşılıyor.
Nükleer silahların gölgesindeki birinci devre 62 yıl sürdü. Nükleer rönesansla başlayan ikinci devre, hakem Birleşmiş Milletler kendini yeniden şekillendirip etkin bir yapıya dönüştürmezse maalesef altın golle son bulacak. Golden sonra ise geriye hiçbir şey kalmayabilir.
Paylaş
Tavsiye Et