Kitap
Kırım’dan Kalan Miras Hansaray
Nicole Kançal-Ferrari
İstanbul: Klasik Yayınları, 2006
Hansaray hakkında ilk kapsamlı inceleme olma özelliğini taşıyan bu eser, Türk sanat tarihi literatürüne olduğu kadar, dünya sanat tarihi literatürüne de önemli bir katkı niteliğinde. Hansaray’ın yerleşim düzeni ve mekan anlayışı, saraydaki mekanların mimarî özellikleri ve süslemeleri hakkında incelikli çözümlemeler barındıran çalışma, Osmanlı ve Rus arşivlerindeki belgelerin, tarih kaynaklarının, Doğulu ve Batılı seyyahların kaleme aldıkları metinlerin ve ayrıca Hansaray’ın müze olarak kullanıldığı iki yüz senelik dönem boyunca restorasyon raporları başta olmak üzere ortaya çıkan Rusça literatürün incelenmesi sonucunda açığa çıkmış. Yazarının Eski Türkçe, Almanca, Fransızca, İngilizce, Rusça, Ukraynaca ve Türkçedeki kaynaklar üzerinde uzun soluklu ve titiz bir çalışmasının neticesinde varlık bulmuş Kırım’dan Kalan Miras: Hansaray. Yaptığı kaynak taramalarının yanında yapıyı yerinde detaylı bir biçimde de inceleyen yazar, sarayın tarih içerisinde ne tür değişimlere maruz kaldığını belgelemeyi de başarmış. Eserin bir diğer başarısı Hansaray’ın yerleşim düzenini bir taraftan Türk-Moğol geleneği ile diğer taraftan da İslâm ve bilhassa Osmanlı saray geleneği ile karşılaştırmaya tâbi tutması. Bunun yanında Hansaray’ın mimarî düzeni ve süslemesiyle, hem Osmanlı konut mimarisi hem de Balkanlar’daki gelenekler arasındaki geçişlilikler de yine başarılı bir biçimde eserde tartışılıyor. Tam bir görsel şölen sunan kitap, yazarının on yılı bulan titiz ve yoğun çalışmasının ürünü. Lozan Üniversitesi’nde sanat tarihi, Alman dili ve edebiyatı ve Fransızca eğitimi alan Nicole Kançal-Ferrari 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde “Kırım Hanları’nın İmar Faaliyeti ve Mezar Taşları” başlıklı yüksek lisans tezini tamamlamış. Yazar, Türk-İslam sanatı alanında birçok makalenin de sahibi. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Medya ve İzleyici: Bitmeyen Tartışma
Derleyen: Şahinde Yavuz
Ankara: Vadi Yayınları, 2005
Kitle iletişim ortamlarını yönlendirenlerin en temel sorunu; başından beri, ilettikleri mesajın yarattığı etki olagelmiştir. Bu da ister istemez izleyici ile kitle iletişim aracı arasındaki ilişkiyi, daha doğrusu izleyicinin medya tarafından ne kadar yönlendirildiği (yönlendirilebildiği) sorusunu merkeze taşımıştır. Bu ilişki esasında kitle iletişim ortamlarının ideolojik işlevini de açıklayıcı niteliktedir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında kitle iletişim ortamlarının etkileri hakkında Batı’da yapılmaya başlanan çalışmalar; medyanın, tutum ve davranış değişikliklerine olan etkisini konu ediniyordu. Bu çalışmaların arkasındaki düşünce, medyanın toplumu şekillendirme gücüne sahip bir mekanizma olduğuydu. Zamanla medyanın etkisinin dolaylı ve sanıldığı gibi güçlü olmadığı öne sürülmeye başlandı ise de medyanın başarı kriteri, daima topluma yön verme becerisi ile ilişkilendirildi.
Türkiye’de iletişim çalışmaları alanında teorik eserler ne yazık ki sınırlı. Türkiye’nin gerçeklerini göz önünde bulundurarak yerli bir iletişim kuramı inşa edemediğimiz gibi, Batılı medya kuramlarını yeterince tartıştığımızı da iddia etmek zor. Türkçede Batılı medya kuramlarını tahlil etmek amacıyla yayımlanan eserlerin büyük çoğunluğu derlemelerden ibaret. Ne var ki genelde bu derlemelerin, iyi metinleri bir araya getirme becerisi gösterdiklerini de belirtmek gerekiyor. Şahinde Yavuz’un yaptığı derleme de bu anlamda bir istisna değil. Kitapta birbirinden önemli metinler bir araya getirilmiş. Metinlerin çevirilerini Şahinde Yavuz ile birlikte Yiğit Yavuz ve Nafiz Tok yapmışlar.
Derlemede Klaus Bruhn Jensen’in “Nitel Bilim Olarak Beşerî Araştırmalar”, yine Jansen ile birlikte Karl Erik Rosengren’in “İzleyicinin Peşindeki Beş Gelenek”, Stuart Hall’ün “Kodlama, Kodaçımlama”, David Morley’nin “Etkin İzleyici Kuramı: Sarkaçlar ve Tuzaklar”, Brigitta Hoijer’in “İzleyicilerin Televizyon Programlarını Alımlayışı”, Katherine Sender’ın “Sosyal Kaynak Olarak Haberler”, Daniel Biltereyst’ın “Amerikan Hegemonyasına Direniş”, Jame Roscoe, Harriette Marshall ve Kate Gleeson’ın “Televizyon İzleyicisi” ile William R. Seaman’ın “Etkin İzleyici Kuramı: Anlamsız Popülizm” başlıklı çalışmaları yer alıyor.
Umarız gün gelir Türkçede de iletişim çalışmaları alanında, başarılı teorik eserlerden müteşekkil geniş bir telif eserler külliyatına sahip oluruz. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
İmam, Politikacı, Filozof, Dost III. Ağa Han
Sultan Muhammed Şah
Türkçesi: Zeynep Özbek
İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2006
Bu kitap yirminci yüzyılın etkili ve ilginç politik simalarından Ağa Han’ın otobiyografisi. Yazarı, kitapta anlattıklarını şöyle aktarıyor: “İnsan hayatının her alanında yaşanan hızlı ve kapsamlı bir değişim sürecine şahit oldum; yani teknik ve mekanik devrimi, insanın tabiat güçlerine giderek daha fazla hükmetmesini, bilinçaltının öneminin kabul edilmesini, yaşam süresindeki artışı, yeni ahlâkî standartların ortaya çıkmasını ve buna mukabil hayata bakış tarzındaki esaslı değişimleri bizzat gözlemledim. Bunlar benim gençlik dönemimde, gerçekleşmesi hayal bile edilemeyecek kadar büyük değişimlerdi. Bu gelişme ve değişimleri çoğu zaman dışarıdan bir seyirci, bazen de aktif bir katılımcı olarak aktaracağım.” Ağa Han’ın tanıklıkları bunlarla sınırlı değil. Bu hacimli kitapta sizi, sürükleyici ve bir o kadar da öğretici bir hayat hikâyesi bekliyor. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Ramazan Altıntaş
İstanbul: Pınar Yayınları, 2005
Dinin modern toplumdaki yeri meselesi, sosyal bilimcilerin gündemini uzun yıllardır meşgul eden bir konu. Daha önce İslam Düşüncesinde İşlevsel Akıl ve İslam Düşüncesinde Tevhid-Estetik İlişkisi gibi eserler kaleme alan Ramazan Altıntaş, bu çalışmasında İslam’dan hareketle sekülerleşme tezinin geçersizliğini gözler önüne sermeye çalışıyor. Kitap, en temelde üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, sekülerleşmeyi hazırlayan sebepler, sekülerleşmenin birey ve toplum hayatında meydana getirdiği ‘dönüştürücü etkiler’ üzerinde duruluyorken; ikinci bölümde sekülerleşme kavramına çok yakın duran ve Kur’an’da geçen ‘dünya’ kavramı semantik açıdan incelenmeye, İslam düşüncesi içerisinde el-hayâtü’d-dünya kavramının nasıl ele alındığı tartışılmaya çalışılıyor. Kitabın son bölümünde ise İslam ve sekülerleşme arasındaki ilişki ele alınıyor. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Leyla ile Mecnun’un İki Şairi Fuzûlî ve Sezai Karakoç
İlhan Genç
İstanbul: Şûle Yayınları, Aralık 2005
Edebî karşılaştırma akademik alanda eksikliğini çokça hissettiğimiz bir çalışma metodu. Bu metodu çalışmalarında başarı ile uygulayan araştırmacı ve akademisyenlerin artmasıyla Türk edebiyatının yeni nesillere daha iyi aktarılacağı şüphesiz. Bu sebeple halen Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı başkanlığı yapan Doç. Dr. İlhan Genç’in Leyla ve Mecnun’un İki Şairi Fuzûlî ve Sezai Karakoç isimli eseri ile 2005’te Türkiye Yazarlar Birliği’nin Edebî Tenkit dalındaki ödülüne layık görülmesi edebiyatımız adına önemli bir adım.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “mevzuunu bütün bir medeniyetin benimsediği, dilden dile ve kültürden kültüre geçerken değiştirdiği bir hikâyedir” şeklinde tanımladığı Leyla ile Mecnun’un Fuzûlî versiyonu, Nihat Sami Banarlı, Ahmet Ateş, Güzin Dino, Mehmet Kahraman ve Victoria Holbrook gibi sahasının önemli isimlerince roman özelliklerini taşıyan bir eser olarak görülür. Tabiidir ki Leyla ve Mecnun denilince akla ilk gelen Fuzûlî’dir; çünkü onun eseri, “üslûp ve ifade özelliği, bir çöl menkıbesini tasavvufun duyguları coşturan ve insan ruhunu kanatlandıran açılımı ile yoğurup bambaşka bir güzellikte takdim ederken beşerî özü korumasındaki başarı ve insanı gerçekten etkileyen samimiyeti ile bütün dünya edebiyatlarının şaheserleri arasında ilk sırada yer almayı hak etmiştir denilebilir”.
Ahmet Oktay’ın hakkında “İkinci yeninin olsun günümüz şiirinin olsun dışladığı aşkınlığı, tasavvuftan devraldığı açıkça görülen bir aşk anlayışının içine yerleştirir” dediği Sezai Karakoç için ise, Leyla ve Mecnun’un yeri tarif edilemezdir. Sezai Karakoç’u, yeniden yazmaya teşvik eden bu eserin en önemli özelliği, artık İslam kültür ve edebiyatına mal olmasıdır. Leyla ile Mecnun’un yeniden yazım denemelerine ünlü şiiri Mona Roza ile başlayan şair, bu şiirini “modern anlamda bir Leyla ve Mecnun denemesi” olarak değerlendirmiştir. Fakat Sezai Karakoç’un Leyla ve Mecnun’un hikâyesini yeniden yazması 47 yaşına bastığı zamana denk gelecektir.
Eserinde söz konusu her iki Leyla ve Mecnun’u tarihî süreç ve etki ortamlarını da göz önünde bulundurarak satır satır, kavram kavram, kişi kişi inceleyen İlhan Genç, eserlerin genel kavramsal değerlendirmelerinin yanı sıra her bölümde şiirlerin anlamlarını vererek, günümüz Türkçesine çevirerek karşılaştırmalarını da yapıyor; böylelikle okuyucuya çok sık karşılaşmadığı edebî ve akademik bir okuma zevki sunuyor. / Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et
Raziye Sağlam
Ankara: Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, Haziran 2005
“Ayrı bilenler ayrıdır uşşâkını ma’şûkîden
Ben cânıyım cânânımın cânânım bana cân imiş”
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin hayatını anlatan Gül Kokusu isimli roman, Raziye Sağlam’ın ikinci eseri. Daha önce de Gülşenin Solmayan Gülü isimli romanında Somuncu Baba’nın (Hamîd-i Veli k.s.) hayatını anlatan Sağlam’ın yeni romanı Gül Kokusu da Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları’ndan çıkmış.
Raziye Sağlam, birçok seveni ve talebesi olan, ömrünü devamlı halka hizmet ile geçmiş es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin hayatını layıkıyla anlatmaya gayret etmek gibi gerçekten zor bir işe soyunmuş. Lakin kitabın girişinde belirtildiği gibi yazarın gayreti es-Seyyid Osman Hûlusi Efendi’yi anlatmaktan ziyade anlamak doğrultusunda olmuş. Niyetin halisliği esere muhabbeti bol, samimi bir hava verirken; yazıma dair hataların da göze az batmasını sağlamış.
Gül Kokusu her ne kadar roman olarak tanıtılsa da bilinen roman formlarının dışında kalmış. Roman, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin doğumundan başlayarak tüm hayatını, olabildiğince ayrıntılı ve doğallığını muhafaza ederek okuyucuya geniş bir yelpaze içinde sunmuş./ Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et