Nâsır Abdülbâkî Dede
Günümüz Türkçesi: Yalçın Tura
İstanbul: Pan Yayıncılık, 2006
Onuncu yüzyıldan itibaren, Farabî, İbn Sina, Safiyüddin Urmevî, Kutbüddin Şirazî, Abdülkadir Meragî, Lâdikli Mehmed Çelebi gibi çoğu Türk asıllı olan Müslüman bilginler, müzik teorisi (nazariyat) üzerine çok sayıda kapsamlı eser kaleme almışlardır. Ancak bu ilmî-teorik çalışmalar on beşinci yüzyıldan sonra zayıflamış, bu konuda eserler telif edilmez olmuş, bu hususlarda derinleşmiş bilginlerin sayısı da bir hayli azalmıştır. Öyle ki, müzik tarihimize baktığımızda Lâdikli Mehmed Çelebi’den sonra müzik teorisi sahasında herhangi bir isimle karşılaşamıyoruz. On yedinci yüzyılın sonlarında Türk müziğinin o güne kadar oluşmuş repertuvarını bir nota yazısı icat ederek kayıt altına alan ve böylelikle unutulmaktan kurtaran Kantemiroğlu, kendi dönemine dair ilginç bir tespitte bulunarak o dönemde Türk müziğinin “ilminin ihmal edildiğini, tatbikinin de bayağılaştığını” iddia eder. Halbuki on yedinci yüzyıl, Hafız Post, Receb Çelebi, Buhurîzade Mustafa Itrî gibi Türk müziğinin en büyük bestekârları sayılan kişilerin yaşadığı bir dönemdir. Kantemiroğlu, pratiği önceleyerek kendisinden evvel gelen “edvar” müelliflerinden ayrılıyor ve makamları perdelere göre sınıflandırıp başlangıcı, gezinme alanı, basamakları, genişlemeleri ve son durakları belirtilen ezgi hareketleri şeklinde tanımlama, seyirlerini bildirme yolunu tercih ediyor. Kantemiroğlu’ndan bir asır kadar sonra yaşayan Mevlevî şeyhi, şair, neyzen, bestekâr ve müzikolog Nâsır Abdülbâkî Dede’nin de Tedkîk ü Tahkîk (İnceleme ve Gerçeği Araştırma) adlı bu eserinde geçmişteki yöntemi terk ederek Kantemiroğlu’nunkine benzer bir yolu takip ettiği görülüyor. Nâsır Abdülbâkî Dede, bu eserini kaleme almak noktasında, devrinde yaşadığı bestekâr padişah Sultan III. Selim’in büyük teşvikini görmüş, nitekim musikişinasları himayesi altına alan Sultan’ın Suzidilâra makamında bestelediği Mevlevî ayinini de kendi geliştirdiği ebced notasıyla tespit etmiştir. Hicrî 1209 senesinde III. Selim’e sunduğu Tedkîk ü Tahkîk’te müellif, sırasıyla makamları, bileşimleri ve usulleri incelemiştir. Abdülbâkî Dede, III. Selim’in birkaç bileşim daha yapılıp yazılmasını buyurması üzerine bir de “Zeyl” (ek bölüm) kaleme almıştır. Yalçın Tura tarafından açıklama ve notlarla günümüz Türkçesine çevrilen eser, Türk müziğinin önemli kaynaklarından biridir. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Yapım: Ada Müzik ve TBMM Millî Saraylar, 2005
Beşibiryerde, adına yakışır derecede ustalıkla oluşturulmuş bir şaheser. Osmanlı klasik kültürünün en zirve eserleri, bugünün musikiye vukufiyet bakımından en önde gelen üstatları tarafından icra edilmiş. Necdet Yaşar (Tanbur), Ruhi Ayangil (Kanun), Ahmet Şahin (Ney), Özer Özel (Tanbur), Derya Türkan (Kemençe), Doğan Dikmen (Tenor) gibi isimlerin de yer aldığı geniş bir ekip tarafından projelendirilen eser, 5 CD’den oluşuyor. İlk iki CD’de bestekâr padişahların saz ve sözlü eserleri, üçüncü CD’de Enderunlu bestekârların Evcârâ Faslı, dördüncü CD’de Muzika-i Hümayun şarkıları ve son CD’de de içlerinde sultanların da yer aldığı çeşitli Osmanlı müzisyenleri tarafından bestelenen klasik Batı müziği eserleri yer alıyor. Şehzade Korkud, IV. Murad, III. Selim, I. Mahmud, II. Mahmud, Abdülaziz Han’ın eserlerinden oluşan ilk iki CD’yi, Dilhayat Kalfa, Arif Mehmed Ağa, Şakir Ağa ve Lâtif Ağa’nın fasıl musikisi takip ediyor. Udî Cemil Bey, Kemanî Rıza Efendi, Mahmud Celâleddin Paşa ve Giriftzen Asım Bey gibi bestekârların şarkılarını ise Callisto Guatelli Paşa, Giuseppe Donizetti Paşa, Hatice Sultan, Aişe Sultan ve Şehzade Necmeddin Efendi gibi bestekârların elinden çıkan Batı müziği eserleri takip ediyor. Beşibiryerde, Türk müziğinin tarihî gelişim seyrini ve çeşitli formlarından örnekleri aksettirmenin yanı sıra gerek toplumsal statü, gerek din, ırk ve hatta kültür bakımından farklı konumlarda bulunan bestekârları da bir müzik denizinde mezcetmeyi başarmış bir medeniyet tecrübesinin doğru bir çerçevesini sunuyor. Böylesi büyük ve köklü bir projenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından desteklenmiş olması, projenin ruhuyla da örtüşüyor. Zengin bir heritajı tarihî tecrübesi içerisinde oluşturmayı başarmış bir milletin Meclis’inin “redd-i miras” yanılgısına düşmeden bu türden bir projeyi desteklemiş olması, geçmişi ve geleceğiyle barışık bir ülkeyi müjdeliyor ve bu ülkenin evlâtlarına ümit veriyor... / Cihat Arınç
Tavsiye Et
İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğu
Yapım: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2006
Ey bülbül-i hoş-nevâ hâmûş ol
V’ey kalb-i hazîn zehr-nûş ol
Üstâd-ı hüner Zekâi gitdi
Ey bang-i âdem sürûd-gûş ol
Klasik Türk müziği literatüründe “son büyük klasik” bestekâr olarak anılan Zekâi Dede, Hammamîzade İsmail Dede Efendi’nin yetiştirdiği talebe halkasının son temsilcisidir. Musikinin yanı sıra döneminin önde gelen hattatlarından biri olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den hat meşk etti. Yaşadığı on dokuzuncu yüzyıl, Osmanlı toplumunda kültürel, toplumsal ve siyasî açılardan büyük çalkantıların olduğu ve Tanzimat’la başlayan Batılılaşma hareketlerinin tüm aslî değerleri sarstığı bir dönem olmasına rağmen Zekâi Dede klasik tavrından hiçbir feragatta bulunmadı ve klasik kültürü musiki sahasında en üst noktaya taşıdı. Ömrünün hastalıkla boğuştuğu son deminde bile Bahariye Mevlevîhanesi’ndeki kudümzenbaşılık görevini hiç aksatmayan Zekâi Dede, 24 Kasım 1897’de vefatına düşürülen tarih mısraında söylendiği gibi “ayrılığıyla dostlarının kalbini yakarak” (Zekâi sûz-i dildir firkatin kalb-i ehibbâya = 1315) âlem-i bekaya göçtü ve Eyüp’teki Kaşgarî Dergâhı civarına defnedildi. Ardında, Mevlevî ayininden kâr, beste, semai, şarkı, ilâhî ve marşlara kadar 265 eser ve Hüseyin Fahreddin Dede, Rauf Yekta Bey, Ahmed Rasim Bey, Ahmed Avni Konuk, Şevki Bey, Medenî Aziz Efendi, Şeyh Rıza Efendi, Şeyh Cemaleddin Efendi, Subhi Ezgi, Ahmed Irsoy (Zekâi Dede’nin oğlu), Kâzım Uz, Şükrü Şenozan ve Leon Hancıyan gibi çok güçlü bir talebe topluluğu bıraktı. Geçtiğimiz günlerde (17 Mayıs) Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübü Topluluğu tarafından Gönül Paçacı şefliğinde verilen bir konserle yâd edilen Zekâi Dede’nin vefatı talebelerini derinden yaralamış, yetiştirdiği bestekârlardan Ahmed Avni Konuk hocası için yazdığı “Ey bülbül-i hoş-nevâ hâmûş ol” diye başlayan mersiyeyi Suzidil makamında ve kâr formunda bestelemiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Bestekârlarımız” başlıklı sesli yayınlar dizisi içerisinde çıkan bu albümde, Zekâi Dede’nin Türk tasavvuf musikisi repertuvarına hediye ettiği ilâhîlerden seçilmiş örnekler yer alıyor. / Cihat Arınç
Tavsiye Et