Panorama
Erdoğan-Doğan medya savaşı
AKP, kapatılma davasının yorgunluğunu henüz üzerinden atmadan yolsuzluk iddialarıyla karşı karşıya kaldı. CHP Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin “imar planında yapılacak değişiklik karşılığında 1 milyon dolar aldığı”nı ileri sürdü ve ön satış sözleşmesinin yapıldığı noter belgesini basına dağıttı. Bunun üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan’la özel bir görüşme yapan Dişli, 2 Eylül’de MKYK ve MYK üyeliği görevlerinden istifa etti. Böylece AKP’de ilk kez bir parti yöneticisi, hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle görevinden istifa etmiş oldu. Konuyla ilgili tartışmalar devam ederken, Doğan Medya Grubu (DMG)’na ait basında Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davası ve iddianameyle Başbakan Erdoğan’ın ilişkilendirilmesi üzerine “Erdoğan-Doğan savaşı” başladı. Yolsuzluk olayına Başbakan’ın da karıştığı ve dernekten para aldığı haberlerine öfkelenen Başbakan, Güngören’de yaptığı konuşmasında DMG sahibi Aydın Doğan’a sert eleştiriler yöneltti; Doğan Grubu’nun yasal olmayan ticari taleplerine (Hilton arazisinde imar izni, Ceyhan Rafineri Projesi, CNNTürk’ün karasal yayın hakkı) olumlu cevap verilmediği için söz konusu haberlerin yayınlandığını ileri sürdü. RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasıyla ilişkilendirilmesi ve Gaziantep Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddialarına ilişkin haberlere de sert tepki gösteren Başbakan, “hodri meydan” diyerek iddialarını ispatlaması için Doğan’a bir hafta süre verdi. Bu açıklamaya kendi medya grubunda cevap veren Doğan, Başbakan’la yaptığı görüşmelerin detaylarına indi ve “ticari amaçlı özel talepler”in yanlış olmadığını savundu; Başbakan’ın Çalık Grubu’nu kayırdığını ileri sürdü. Buna karşılık hızını alamayan Erdoğan, Doğan Medyası’na karşı halkı boykota davet etti. Erdoğan-Doğan savaşında galip taraf henüz belli değil. Ancak medya-iktidar savaşının bir örneğinin daha görüldüğü şu günlerde, yeni gelişmeler yaşanacak gibi görünüyor.
Öte yandan Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde görülen Deniz Feneri e.V. davası 17 Eylül’de sonuçlandı ve “topladıkları yardım paralarını yasal olmayan yollardan Türkiye’ye transfer etmekle suçlanan” sanıklar Kanal 7 Avrupa Genel Müdürü Mehmet Gürhan, Deniz Feneri e.V. Başkanı Mehmet Taşkan, muhasebeci Firdevsi Ermiş hapis cezasına çarptırıldı. Ancak dava sürecinde Alman savcının, asıl faillerin Türkiye’de olduğunu ve tüm yapılanlardan Türkiye Deniz Feneri kurucularından Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın sorumlu olduğunu açıklaması tartışma yarattı. Karaman suçlamaları kabul etmezken, Alman savcının Türkiye’nin içişlerine karışması tepkiyle karşılandı. İşin iç yüzünün araştırılması yönünde kamuoyunda baskının artması üzerine Deniz Feneri Derneği ve “toplanan yardımlar”la ilgili soruşturma başlatıldı.
Tavsiye Et
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde buzlar eriyor
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 6 Eylül’de oynanan Türkiye-Ermenistan Dünya Kupası eleme maçı vesilesiyle Erivan’ı ziyaret etti. Ziyarette üç önemli konu başlığı öne çıktı. Bunlardan ilki, Kafkasya’daki krizin ardından Türkiye’nin teklif ettiği Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu’ydu. Krizle birlikte daha fazla ekonomik ve siyasi çıkmaza giren Ermenistan, Türkiye’nin bu önerisini sıcak karşıladı. Başka bir konu başlığı ise Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde oluşturulacak bir komisyon öncülüğünde Ermenistan ile Azerbaycan arasında yıllardır süren Karabağ sorununun barışçıl yollarla çözülmesi teklifiydi. Gül’ün Ermenistan gezisi öncesinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ziyaret ettiği Azerbaycan’da bu teklife sıcak bakılması Türkiye’nin bu konuyu masaya getirmesinde etkili oldu. Son olarak Türkiye’nin daha önce öne sürmüş olduğu fakat Ermenistan’ın uzunca bir süredir soğuk durduğu 1915 olaylarını inceleyecek ortak tarih komisyonunun kurulması teklifi de gündeme geldi. Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın, kısa bir süre önce Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapmış olduğu basın toplantısında komisyon kurulması fikrine yönelik olumlu tutumu, ziyaret esnasında da devam etti. Ziyaret genel itibarıyla diplomatik ilişkilerin kurulması ve kronikleşmiş sorunların çözümü için ileriye dönük umut vaat ediyor.
Ziyarete yurtdışından ve yurtiçinden çok farklı tepkiler geldi. AB, ziyareti büyük bir memnuniyetle karşılarken, Azerbaycan’da ve Türkiye’de muhalefet sert tepki gösterdi.
Tavsiye Et
Pakistan’ın yeni cumhurbaşkanı Zerdari
Pakistan’da suikasta kurban giden eski Başbakan Benazir Butto’nun eşi Asıf Ali Zerdari, 6 Eylül’de yapılan seçimlerde, eski Başbakan Navaz Şerif’in lideri olduğu Pakistan Müslüman Birliği’ni geride bırakarak devlet başkanı seçildi. 1955’te Sind eyaletinde toprak ağası bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Zerdari, Karaçi’de ilköğrenimini tamamladıktan sonra Petaro Askeri Lisesi’nde öğrenim gördü. Yükseköğrenim için gittiği Londra’da iktisat okudu. 1987’de Benazir Butto ile evlenen Zerdari’nin ikisi kız, biri erkek üç çocuğu bulunuyor. Butto’nun 1990’lı yıllardaki ikinci kabinesinde bakanlık yapan Zerdari, bu dönemde yaptığı yolsuzluklar ve cinayet suçundan 11 yıl hapis yattı. Yolsuzluklar nedeniyle “bay %10” lakabı takılan Zerdari, 2004’te kefaletle serbest bırakıldı. Ardından yurtdışına kaçan Zerdari, eski Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in geçen yıl çıkardığı afla Pakistan’a geri döndü. Pakistan’da son dönemde demokratikleşme konusunda halktan gelen taleplerin, Müşerref’in son yıllarda Bush yönetiminin gözünden düşmesinin, özellikle eşinin suikastla öldürülmesinin doğurduğu olumlu psikolojik ortamın ve Batı’yla olan yakın ilişkilerinin, geçmiş dönemden tüm bu kötü siyasi siciline rağmen Zerdari’nin cumhurbaşkanı seçilmesinde önemli rol oynadığı belirtiliyor.
Zerdari’nin cumhurbaşkanlığının ilk günleri, Afganistan sınırında operasyon yapan ABD’li güçlerin Pakistan topraklarına sızması ve bunun üzerine Pakistan ordusunun ateş açmasıyla yaşanan gerilimin yanı sıra, 20 Eylül’de başkent İslamabad’da Marriott Oteli’ne yapılan ve 50’yi aşkın kişinin öldüğü, 300’e yakın kişinin ise yaralandığı saldırının sarsıntısıyla geçti.
Tavsiye Et
Şam’daki dörtlü zirveden diyalog mesajı çıktı
4 Eylül’de Suriye’nin başkenti Şam’da Suriye, Fransa, Türkiye ve Katar “İstikrar İçin Diyalog” sloganıyla dörtlü zirvede bir araya geldi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Fransa Cumhurbaşkanı ve AB Dönem Başkanı Nicolas Sarkozy, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri ve Körfez İşbirliği Konseyi Dönem Başkanı Şeyh Hamad bin Halife el-Tani’nin katıldığı zirvede İsrail-Suriye görüşmeleri, Filistin sorunu, Lübnan-Suriye ilişkileri, İran’ın nükleer faaliyetleri, Irak, Darfur ve Kafkasya’daki son durum masaya yatırıldı. Zirveden tüm bu bölgesel problemlerin çözümünde diyaloğun devam ettirilmesi sonucu çıktı. İran-Suriye ittifakını zayıflatmak amacıyla Amerikan yönetiminin desteğiyle zirveye katıldığı iddiaları bir yana Sarkozy liderliğinde Fransa’nın Ortadoğu’da tekrardan etkinlik kurmak, Suriye’nin uluslararası tecridi kırmak, Türkiye’nin bölgede merkezî rolünü güçlendirmek ve Katar’ın bölgede istikrarın sağlanması temel amaçlarıyla zirveye katıldıkları biliniyor.
Tavsiye Et
Olmert gitti, Livni geldi
İsrail Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tzipi Livni, rüşvet ve yolsuzluk davalarının baskısı altındaki Başbakan Ehud Olmert’in Temmuz ayı sonunda istifa edeceğini ve partisinin başkanlık yarışına katılmayacağını açıklamasının ardından yapılan seçimlerde, en yakın rakibi ve seçimin iddialı adayı eski Savunma ve şimdiki Ulaştırma Bakanı Şaul Mofaz’ı küçük bir farkla geçerek partisi Kadima’nın başkanı oldu. 22 Eylül’de Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Olmert’in istifasını vermesinin ardından hükümeti kurma görevini Livni’ye verdi. Livni’nin hükümeti kurmak için yasalara göre 42 gün süresi bulunuyor.
Bar-İlan Üniversitesi’nde hukuk eğitimi alan ve asıl mesleği avukatlık olan Livni, 1958’de Tel Aviv’de doğdu. İsrail istihbarat örgütü Mossad’da kısa süre görev yapan Livni, ilk kez 1999 seçimleriyle Likud Partisi milletvekili olarak parlamentoya girdi. Emekli subayların siyasete hâkim olduğu İsrail’de daha sivil bir yüz olan Livni’nin Başbakan adaylığı uluslararası kamuoyunda sıcak karşılandı.
Tavsiye Et
ABD-Libya arasında yeni bir sayfa açılıyor
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 5-7 Eylül’de Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ı kapsayan bir Kuzey Afrika ziyareti gerçekleştirdi. Ziyaretinin ilk durağı Libya’da Devlet Başkanı Muammer Kaddafi ve Dışişleri Bakanı ile bir araya gelen Rice, 1953’ten sonra bu ülkeyi ziyaret eden ilk ABD dışişleri bakanı oldu. Ticaret, kültür ve eğitim alanlarında işbirliği yapılmasına karar verilen ziyaret, ikili ilişkilerde “yeni bir sayfa” olarak değerlendiriliyor. Bilindiği gibi Aralık 1988’de bir Amerikan yolcu uçağı saldırı sonucu düşmüş ve olayda 275 kişi ölmüştü. 2003’te saldırının sorumluluğunu üstlenen ve kurbanlara tazminat ödemeyi kabul eden Libya, kitle imha silahları programından vazgeçtiğini de ilan etmesi üzerine terör listesinden çıkarılmıştı.
Libya’nın ardından, ABD’nin bölgedeki en yakın askerî müttefiklerinden olan Tunus’a geçen Rice, bu ülkeyle de serbest ticaret anlaşması imzaladı. Özellikle Libya durağı öne çıksa da, Mağrip ülkelerini kapsayan bu gezi, son dönemde Afrika’ya yönelik artan ilginin ABD tarafından da göz ardı edilmediğini gösteriyor.
Tavsiye Et
Başbuğ’la Genelkurmay imaj tazeliyor
4 Ağustos’taki YAŞ kararlarıyla Türkiye’nin 26. genelkurmay başkanı olan Orgeneral İlker Başbuğ, 28 Ağustos’ta düzenlenen törenle görevi devraldı. Devir-teslim töreninde yaptığı konuşmasında seleflerinden farklı bir çizgide olacağı sinyalini veren Başbuğ, “laiklik ve cemaatleşme” uyarısında bulundu. Başbuğ’un ilk icraatı, “terör örgütüne üye olmak ve hükümete karşı darbe girişiminde bulunmak”la suçlanan Ergenekon tutuklusu iki orgeneral Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’a, Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi’yi TSK adına göndermesi oldu. Başbuğ’un ikinci önemli adımı ise 4 Eylül’de gerçekleştirdiği ve bölgedeki STK’ların temsilcileriyle bir araya geldiği Diyarbakır ziyareti oldu. Ardından Van’a giden Başbuğ’un, güvenlik kordonunu kaldırarak vatandaşların arasına katılması ise dikkatlerden kaçmadı. “Akredite olmayan” bazı medya kuruluşlarının temsilcilerinin de katıldığı Başbuğ başkanlığındaki “İletişim Toplantısı (16-17 Eylül)” da kamuoyunda epeyce tartışıldı. TSK’nın imajını tazelemekte kararlı görünen Başbuğ, önümüzdeki dönemde de “sıradışı” icraatlarına devam edecek gibi görünüyor.
Tavsiye Et
“Ergenekon”da sona yaklaşılıyor
Ergenekon soruşturması kapsamında 18 Eylül’de 5 ilde düzenlenen operasyonlarda, aralarında eski İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı Levent Temiz, Seyhan Soylu ve Nurseli İdiz ile 5 teğmen ve 1 askerî öğrencinin bulunduğu toplam 17 kişi gözaltına alındı. Temiz, İdiz ve Soylu serbest bırakıldı. 4 teğmen ile 1 askerî öğrencinin görev başında tutuklanması ise Ergenekon kapsamında bir ilkti.
23 Eylül’de 3 ilde yapılan operasyonlarda ise, Gazeteci Tuncay Özkan, eski Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan, emekli Askerî Hakim Tanju Güvendiren’in de aralarında bulunduğu 16 kişi gözaltına alındı. Saçan, 2001’de ilk belgelerine rastlanan “Ergenekon” yapılanmasının üstünü örtmekle suçlanıyor.
Öte yandan tutuklu bulunduğu cezaevinde merdivenden düşüp beyin kanaması geçiren emekli Orgeneral Şener Eruygur, sağlık sorunları sebebiyle tahliye edildi. Bu tahliye kararı, “davayla ilgili geri adım mı atılıyor” sorusunu akıllara getirirken, ilk duruşması 20 Ekim’de yapılacak tarihî davaya kadar başka sürpriz gelişmeler de yaşanacak gibi görünüyor.
Tavsiye Et
Rus-Gürcü Savaşı sonrasında Gürcistan’a “insani yardım” amacıyla ABD’nin savaş gemileriyle Karadeniz’e girmek istemesi, 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi bağlamında küçük çapta bir krize neden oldu. AK Parti hükümeti, bir yandan ABD-NATO ikilisinin Karadeniz’e girme baskılarına maruz kalırken diğer yandan da muhalefetin eleştiri oklarından nasibini aldı. 22 Ağustos’ta Türk boğazlarını geçerek Karadeniz’e açılan ABD savaş gemisi McFaul’ün “girdi-çıktı” yöntemiyle Karadeniz’de 21 günden fazla kalmasına odaklanan muhalefet, hükümetin ABD’ye boğun eğdiğini iddia etti. Sonuçta Türkiye, küçük tonajlı iki ABD savaş gemisinin Karadeniz’e geçişine izin vererek hem sözleşmeyi uygulamış hem de NATO-ABD ikilisinin baskısını boşa çıkarmış oldu. Boğazlardaki geçiş rejimlerini düzenleyen ve kontrolü Türkiye’ye bırakan sözleşme, yüksek tonajlı savaş gemilerinin Karadeniz’e girmesine izin vermiyor. Ayrıca Karadeniz’e kıyısı olmayan ülke gemilerinin 21 günden fazla kalmasına da imkan tanımıyor.
Tavsiye Et