The Verve
Yapım: EMI/Kent
Britpop Pop Değildir
Adı Zeki diye bir insandan zekâvet beklemek ne kadar akıllıca? Yahut adı Kâmil olandan olgunluk ummak? Evet, bazen kimi isimler tam zıddına işaret eder. Britpop adı da böyle.
Britpop, 90’lı yıllar sonrasında İngiliz hinterlandında doğan ve gelişen bir müzik anlayışı. Aynı menşeden gelen Rock’la karıştırmak, sanırım bir tek bize özgü... Nasıl ki sahiden “müzik dinleyen” hiç kimse, içinde bir flarmoni orkestrasındaki enstrümanların tümünü zaman zaman fazlasıyla barındırıyor diye James Last icraatlarından herhangi birini klasik müzik addetmiyorsa bir Britpop albümüne de Postrock demez.
The Verve isimli grup, adı pop, kendi sıkı bu türün önde gelen ekiplerinden. 89’da İngiltere/Wigan’da kurulan grubun vokalisti Richard Ashcroft. Basta Simon Jones, gitarda Nick McCabe ve vurmalılarda Peter Salisbury yer alıyor. İlk albümleri A Storm in Heaven 93 tarihli. Space Rock’tan tutun da Neo-psychedelia’ya değin hayli geniş yelpazede seyreden parçalardan müteşekkil üç albüme imza attıklarında henüz on yıllık bir grupken, birden dağılma kararı alırlar ve herkes kendi müstakil çalışmalarına devam eder.
Geçtiğimiz aylarda yeniden bir araya gelen grup, Forth adını verdikleri ve 10 parçadan müteşekkil albümlerinde geçen zamanın hıncını çıkarırcasına bir performansa imza atıyor.
“Zamanımızda popüler müzikte neler olduğu”nu merak edenlerin kayıtsız kalmaması gereken bir albüm. / Hasanali Yıldırım
Tavsiye Et
Nevzat Atlığ
İstanbul:
Kalan Müzik, 2008
Kılı Kırk Yaran Hassasiyet
Nevzat Atlığ’ı bilenler bilir. Nasıl bilir? Nevzat Hoca bir işe el atmışsa o işte Muazzez Abacıvari bir gevşekliğe, bir amiyaneliğe rastlayamazsınız. İşin her evresi kaidesine uygun bir biçimde yapılır.
Nevzat Atlığ imzasını gördüğünüz bir çalışmanın hiç mi eksiği, gediği yoktur? Olmaz mı? Hem de en ilgincinden bir fasit daire niteliğinde. Şöyle:
Nevzat Atlığ’ın icraatının kemalâtı da, zaafı da aynıdır: Her şey fazlasıyla kaideci, fazlasıyla kitabidir. Hâlbuki kurallara aşırı uygunluk kaygısına esir düşmüş bir kalem erbabından şairanelik nasıl zor zuhur ederse, müzikte de zaman zaman kaide yerine hâle riayet etmek münasip...
Akademik kuruluğun ensede boza pişirdiği türden kitapları bilirsiniz. Metinde, ne bileyim, “Merhaba... Nasılsınız?” türünden bir ifade geçtiğinde bile 40 dereden su getirmeyi ilmi hassasiyet zanneden bu anlayışın bir benzerini (Dikkat! Kendisinden değil, benzerinden söz ediyorum.) gözünüzün önünde canlandırın, elde ettiğiniz bu canlandırmayı birkaç gömlek ehveniyle yer değiştirin; işte anlatmaya çalıştığım şeyin bir türeviyle karşı karşıyasınız.
Veya öyle yapmayın, Nevzat Atlığ’ın Kalan Müzik tarafından yayımlanmış toplam 4 CD’den oluşan Türk Musikisinden Seçmeler adlı derlemesini edinin ve anlatmaya çabaladığımla bizzat hemhâl olun.
Albümdeki bütün eserlere ruhunu veren titizliği, hangi parçadan başlarsanız başlayın, eğer o parçanın başka bir versiyonuna vakıfsanız hemen fark edersiniz: Devlet dairesi ciddiyeti. Handiyse her alanda ciddiyetsizlik batağına gark olduğumuz bu demlerde asıl ihtiyaç hissettiğimiz şey, böylesi bir amel-i salih. Doğru ama... O ama’ya siz tanıklık edin en iyisi.
Ta Itrî’den başlayarak günümüze, Ziya Özbekkan’a kadar gelen derlemede, toplam 67 parça yer almakta. Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun seslendirdiği albümde kronolojik sıra yerine eserler arasındaki münasebet öne çıkarılmış. Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın katkılarıyla hayat bulan derleme, cidden bir hizmet.
İster Gazi Giray Han’a ait Rast Yörük Semai’ye kulak kabartın, ister Dilhayat Hanım’ın Evcara Saz Semaisi’ne dalıp gidin, isterse sahibi belirsiz türkülere... Şunu teslim etmemeniz imkânsız: Bugün neye Türk Müziği deniyor veya hangi ses öbeği Türk’le irtibatlandırılıyorsa ya onlar Türk değil, yahut da bu albümde eserleri seslendirilenler! Yahut şu meşhur cümleye de başvurabiliriz: Bana müziğini dinlet, sana kim olmadığını söyleyeyim.
Bir dönemler kim ve ne olduğunu anımsamayı tercih edenler için iyi bir kaynak. / Hasanali Yıldırım
Tavsiye Et
Emel Çelebioğlu
Yapım: Bizim Kitaplar, 2008
Müzik Kuramı’na Girememek
İstatistik tutkunları farklı farklı yöntemlere başvuradursun, kanımca bir ülkenin kültür düzeyini sağlıcakla ölçmenin hayli tutarlı bir yolu daha var: Belli başlı felsefe, düşünce, bilim, sanat dallarında genel okura seslenen giriş düzeyindeki kitapların eter-tutarlığı...
Yine kanımca, ülkemizin yerlerde süründüğü alanlardan biri de burası. Konunun erbabının ancak altından kalkabileceği derinlik yahut genişlikte meseleyi dallanıp budaklandırmadan, tersine, konunun özünü çekip çıkaran ve başarıyla serimleyen, bu arada da alana özgü jargonu döktürme gereği hissetmeyen genel başvuru kaynakları, neredeyse her alanda cidden büyük ihtiyaç; ekmek gibi, su gibi.
Biraz bu açıdan baktığınızda, üzerindeki “giriş” ibaresinden utanmadan 500 sayfayı bulan (Evet, örneği var!) kitaplara rastlayabildiğiniz gibi, 150 sayfada, bırakalım konuya girmeyi, yanına bile yaklaşamayan eserlerle de karşılaşmak işten değil ülkemizde. Hâlbuki bir giriş kitabı, ele almayı iddia ettiği alanın sorunsalına batmamayı başararak, ilgili alanı çepeçevre kuşatmayı deneyen bir kapsayıcılık başarısıyla sorumlu.
Böyle bir “giriş”in ardından, Emel Çelebioğlu imzalı, Bizim Kitaplar Yayınevi’nin Eğitim kitapları dizisinden çıkmış Müzik Kuramı adlı giriş nitelikli kitabın, sözünü ettiğim türün has bir örneği sayılamayacağını söylemek yersiz kaçabilir. Ama kazın ayağı öyle değil.
Tarihsel Açıdan Evrensel Müziğe Giriş adıyla 22 yıl önce yayımladığı kitabındaki söylemini (Ve tabii ki söylediklerini de...) tekrar etmeyi tercih eden İngiliz kültürüyle yetişmiş yazarın müzikle ilgisi kuramsal düzlemle sınırlı değil aslında. Türkiye’nin ünlü hocalarından piyano eğitimi alan, bir dönem Gülay Uğurata ile de çalışan Çelebioğlu, İÜ Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyesi.
Bu bilgileri şunun için aktarıyorum: Eğer müzikle ilginiz birinci dereceden değilse veya müzik felsefesi alanında ilk kez bir şeyler okuyacaksanız, Müzik Kuramı adlı kitap size seslenmeyebilir. Sözü geçen kitabı, bu minvalde biraz ter döktükten sonra lâyıkıyla okuyabilirsiniz.
Sanki Çelebioğlu kitabında, sıradan (meslekten olmayan demek istiyorum) müzik ilgilisine değil de öğrencilerine seslenmeyi tercih etmiş. Belki bir tercih değil de bir zorunluluktu bu; bilinmez. Fakat şurası kesin:
Müzik düşüncesinin özellikle çağdaş dönemine ağırlık veren kitap, yanı başında başka kaynakları şart koşan, iddia ettiği olağan okuru kucaklayamayan, yarı-akademik bir çalışma. Bu arada, istifade edilebilirliği yüksek kitabın dilinden “anlaşılabilirlik” beklemek boşuna.
Ve ülkemizin müzik kuramına dair asıl sorununu buram buram haykıran bir kitap: Terimsizlik! / Hasanali Yıldırım
Tavsiye Et