Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2005) > Dosya > Siyasî-İdeolojik Altyapı
Dosya
Siyasî-İdeolojik Altyapı
Medya, esas olarak 80’li yılların ilk yarısından itibaren, Yeni Dünya Düzeni olarak adlandırılan Yeni Sağcı ideolojilerin yükselmesiyle birlikte (ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher ve Türkiye’de Özal) temel işlevi ve amacı olan kamuya hizmet etmek, okuru katılımcı ve demokrat bir yurttaş haline getirmek için bilgi ve görüş sahibi yapmak, dahası ‘İktidar ve mülk sahiplerini rahatsız edip, dışlanmış, ezilmiş ve mülksüzlere umut vermek’ misyonlarından adım adım uzaklaştı. Medya, mülkiyetinin de yapı değiştirmesiyle iktidarın sesi haline gelmeye başladı. Bu durum tüm dünyada gazete satışlarının azalmasına da neden oldu. Keza televizyon yayınlarında popülerlik adı altında ‘Trash’ yani ‘Çöp Tenekesi’ yayıncılığının aynı döneme rast gelmesi, tesadüf olmasa gerek. Magazinleşme, yozlaşma, özel hayatlara müdahale, sabun köpüğü diziler, her şeyin sahte olduğunu gizlemek için ‘Realty TV’ adı verilen abuk sabukluklar ile havas ile avam’ın birbirine girmesi, hep bu dönemin özellikleri olarak ön plana çıkıyor.
ABD’nin en önemli gazetecilerinden daha sonra da medya eğitmenlerinden, ünlü Media Monopoly kitabının yazarı Türkiye kökenli Ermeni uzman Ben Bagdikian (Türkçesi ‘Bağcıyan’ olsa gerek) son 25 yıl içinde Amerikan gazete piyasasını gözler ve incelerken, gazete işvereni sayısında olağanüstü bir azalma olduğunu saptıyor. Tekelleşme, ilk aşamada, gazete yayımlayan bağımsız aile şirketlerinin malî-ticarî dev holdinglerce satın alınmasıyla başlıyor. İkinci aşamada ise bu dev holdingler, şirket evlilikleri, joint venture’ler ve borsa oyunları ile medyada konsantrasyonu daha da yoğun hale getiriyor. Bu malî-iktisadî mekanizmanın sonucunda, mevcut egemen medya organları, toplumdaki çoksesliliği-çok renkliliği aktarmaktan vazgeçmek zorunda kalıp, mensubu oldukları holdinglerin iktidar bültenleri haline geliyor. Fransızların, neo-liberalizmin ideolojisi olarak tanımladıkları Pensée Unique (Tek Düşünce), böylece global medyanın da yegâne siyasî ve editoryal yayın çizgisi haline geliyor, geldi.
Mesela Avustralyalı medya imparatoru Rupert Murdoch, kendi ülkesindeki medya manzarasında hatırı sayılır bir egemenlik kurduktan sonra Güneydoğu Asya’da, ABD ve İngiltere’de de gazete, radyo ve TV istasyonları satın alarak global çapta bir medya ağası haline geldi. Hatta Murdoch, ABD’de medya patronu olabilmek için gerekli yasalara uymak zorunda kalırken, ABD vatandaşlığına da geçti.
İngiltere’de Murdoch’un yanı sıra Kanadalı Black; Fransa’da da beton ve inşaat sektörünün dev holdingi Bouygues, hem kendi ülkelerinde hem de dünya çapında global medya patronu olabilmek için ortak olma, satın alma faaliyetlerini sürdürüyor.
Kısacası, eskiden bir nebze de olsa, kamudan, yurttaştan, toplumdan yana olduğunu savunabileceğimiz medya, medya mülkiyetindeki bu değişim yüzünden iktidarın, egemenlerin tarafına nispeten kısa bir sürede de olsa yumuşak bir geçiş yaptı.

Paylaş Tavsiye Et