Finans kapitalizminden finans sosyalizmine!
1980 sonrası hâkim olan piyasa köktenci havanın yarattığı regülasyonsuz ortamda, yatırımcıların sürekli daha fazla kâr iştiyakıyla derinleşip gelişen ve bir zamanlar ürettiği risksiz(!) araçlarla yatırımcıların gözlerini büyüleyen Amerikan finans piyasalarında bir dönem kapanıyor. Bir zamanlar yatırımcıların gözdesi olan devasa finans şirketleri ya fiilen iflas ediyor ya da devlet müdahalesiyle kurtarılıyor. Dünyanın en büyük emlak kredisi sağlayan şirketleri olan Freddie Mac ve Fannie Mae batmaktan son anda kamulaştırmayla kurtarılırken zor durumdaki Amerika’nın dördüncü büyük yatırım bankası Lehman Brothers devlet yardımı alamayınca iflas etti. Benzer bir durumda olan üçüncü büyük yatırım bankası Merrill Lynch ise ancak Bank of America tarafından satın alınılarak kurtulabildi. İflasların önünün alınamayacağını gören Amerikan Hazinesi finans piyasasına yönelik 700 milyar dolarlık bir kurtarma planı hazırladı. Şayet Kongre tarafından onaylanırsa yürürlülüğe girebilecek olan plana göre Hazine, finans kurumlarının tahsil edilmesi şüpheli alacaklarını devralacak. Gelişmeleri değerlendiren iktisatçı Nouriel Roubini, Amerikan Hazinesi’nin krize yönelik tutumunu “Amerikan Birleşik Sosyalist Cumhuriyeti’ne hoş geldiniz” diyerek özetliyor.
Rus piyasalarında büyük çalkantı
Küresel likidite krizinin derinleşmesi, hızla düşen petrol fiyatları ve Ağustos ayında Gürcistan ile yaşanan savaş, yatırımcıların Rusya’ya olan güvenini sarsarken Rus ekonomisini de zora soktu. Rus borsası RTS endeksi Mayıs ayından bu yana %60 oranında düştü. Bu oran 800 milyar dolar tutarında bir değer kaybına tekabül ediyor. Öte yandan Rus-Gürcü Savaşı’nın yaşandığı Ağustos ayından bu yana ülkeyi terk eden yabancı sermaye miktarı 36 milyar doları buldu. Sermaye kaçışı önde gelen Rus bankalarını borç verme işlemlerini durdurmaya sevk ederken, bu durumdan en çok etkilenen gayrimenkul ve perakende eşya piyasaları oldu.
Durumla başa çıkmaya çalışan Rus yetkililer 17-18 Eylül tarihlerinde borsayı işlemlere kapatmak zorunda kaldılar. Ayrıca Rusya Maliye Bakanlığı en büyük üç Rus bankası olan OAO Sberbank, VTB ve OAO Gazprombank’a 60 milyar dolarlık yardımda bulunacağını açıkladı. Fakat tüm bu önlemler piyasalardaki çalkantıyı dindireceğe benzemiyor. Zira bankalar arası borçlanma işlemlerinin sekteye uğradığı Rus ekonomisi, uzmanlara göre 1998 krizinden beri en zor günlerini geçiriyor.
Filistin ekonomisi abluka mağduru
Dünya Bankası tarafından hazırlanan Filistin Ekonomik Görünüm Raporu’na göre İsrail tarafından uygulanan engellemeler neticesinde Filistin ekonomisi 2008 yılı sonu itibarıyla ancak %0,8 oranında büyüyebilecek. Aynı dönemde nüfus artışının ise %2,5 olması bekleniyor. Bu ise Filistin ekonomisinin dış yardımlara olan bağımlılığının daha da artacağı anlamına geliyor. Barikat ve kontrol noktaları tüm Filistin’de hayatı zorlaştırmakla birlikte İsrail ablukası bilhassa Gazze’lilerin hayatını yaşanmaz kılıyor. Abluka sonucu Gazze’deki işletmelerin %98’i kapanmış durumda. Ayrıca abluka bölgeye insani yardımların ulaşmasını da daha maliyetli hale getiriyor. Öte yandan Uluslararası Para Fonu tarafından hazırlanan diğer bir rapora göre ise Gazze Şeridi’nde işsizlik oranı %30 düzeyinde seyrederken enflasyon oranı %18’i buluyor. Halen 1,5 milyon Gazzelinin %79’u fakirlik sınırının altında yaşarken bu oranın daha da artması bekleniyor. Ayrıca Gazze’nin büyük bir bölümü su, kanalizasyon ve çöp toplama gibi temel hizmetlerden yoksun bulunuyor.
Küresel kriz fakir ülkeleri vuracak
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Milenyum Kalkınma Hedefleri 2008 yılı raporuna göre küresel ekonomideki yavaşlama neticesinde bu yıl %1 daha az büyüyen gelişmekte olan ülkeler, yavaşlamanın esas etkilerini önümüzdeki yıl hissedecekler. Buna göre yavaşlama, fakir halkların gelirlerinde düşüşe yol açarken, gıda fiyatlarındaki artışla beraber en az 100 milyon insan daha mutlak fakirliğin pençesine düşecek. Öte yandan emtia fiyatlarındaki artışta reel faktörler kadar spekülasyonun da etkili olduğuna dikkat çekilen raporda küresel durgunluk ve finans piyasalarındaki çalkantı neticesinde emtia fiyatlarında ani düşüşler yaşanabileceği vurgulanıyor. Bu yöndeki bir gelişmeden ise en çok ithalatı büyük ölçüde petrol ve madenciliğe dayanan Afrika ülkeleri etkilenecek.
Pakistan üzerinde kara bulutlar dolaşıyor
Son 18 aydır ciddi bir siyasi istikrarsızlık ve şiddet ortamının hâkim olduğu Pakistan’da ekonomi sıkıntılı günler geçiriyor. Rupi, dolar karşısında rekor düzeyde değer kaybederken, enflasyon oranı ise %25 seviyesinde seyrediyor. Döviz rezervlerinin 5,5 milyar dolara kadar düştüğü ülkede kamu maliyesi de önemli ölçüde bozulmuş durumda. Karaçi Borsası ise Nisan ayından bu yana %40 oranında değer kaybetti. Maliye Bakanlığı bu durumdan çıkış için bir istikrar planı hazırlıyor. Sıkı bir para ve maliye politikası uygulanmasının hedeflendiği plana göre hükümet Merkez Bankası’ndan borçlanmayı durduracak ve enerji tüketimine yönelik teşvikler yıl sonuna kadar kaldırılacak. Ayrıca planda özelleştirmelere hız verilmesi, Suudi Arabistan’a yönelik 5,9 milyar dolarlık petrol borcunun ertelenmesi ve Dünya Bankası’ndan 1 milyar dolarlık destek alınması öngörülüyor.
Petrol fiyatları bir aşağı bir yukarı
2008’in Temmuz ayında 147 doları bularak tarihî bir rekor gören petrol fiyatları bir türlü durulmuyor. Amerika kökenli küresel yavaşlamanın petrol talebinde düşüşe yol açacağı beklentisiyle önce 90 dolara kadar düşen petrol fiyatları bu seviyede de tutunamayarak tekrar yukarı yönlü harekete geçti. 2008 ve 2009 için küresel petrol talebi tahminlerini aşağı çeken Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) fiyatlardaki artışın sanayileşmiş ülkelerdeki tüketicilerin yaşam tarzlarında değişikliğe neden olduğunu belirtti. Fiyatlardaki aşağı yönlü hareket ve IEA’dan gelen bu açıklama Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği (OPEC)’in petrol üretimini %1,8 oranında kısmaya itti. Fakat Amerikan Hazinesi’nin finans kurumlarına yönelik 700 milyar dolarlık kurtarma operasyonu, piyasalarda petrol talebinin yeniden artacağı yönünde spekülasyona neden oldu ve fiyatlar tekrar yükselerek 100 dolar seviyesini geçti.
Tavsiye Et
Mali gelişmişlik düzeyinde hâlâ gerilerdeyiz
Dünya Ekonomi Forumu tarafından ilk kez hazırlanan Mali Gelişmişlik Raporu’na göre Türkiye, finansal gelişmişlik açısından incelenen 52 ülke arasında 39. sırada geliyor. Kurumsal ortam kategorisinde 44. sırada bulunan Türkiye, iş ortamı açısından 32. sırada, bankacılık sektörü açısından ise 37. sırada yer aldı. Türkiye’nin en iyi performans gösterdiği alan ise sermaye, döviz, bono ve türev piyasalarını kapsayan finansal piyasalar oldu. Türkiye bu alanda 21. sırada bulunuyor. Nitekim raporda 2000-2001 mali krizinden olumsuz etkilenen Türkiye’nin kriz sonrası yaptığı düzenlemelerle finans piyasalarını daha istikrarlı ve güvenli hale getirdiği vurgulanıyor. Döviz krizi, sistemik bankacılık krizi ve borç krizi açısından değerlendirilen mali istikrar kategorisinde ise Türkiye 52 ülke arasında sonuncu oldu. Öte yandan raporda genel listeye göre ABD ilk sırada yer alıyor. Küresel likidite krizine kaynaklık etmesine rağmen ABD’nin genel sıralamada birinci olması kafaları karıştırıyor. Rapor yazarları bu durumu ABD’nin finansal piyasalarının gelişkinliğine bağlarken ABD’nin mali istikrar açısından 10. olduğuna dikkat çektiler.
Türkiye küresel krize şerbetli mi?
Amerikan finans piyasalarında başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan likidite krizi derinleşiyor. Dünya devi finans şirketleri birer ikişer iflas ediyor, gelişmiş ülke ekonomileri büyüyemez duruma geliyor. Hal böyleyken akıllara Türkiye’nin bu krizden nasıl etkileneceği sorusu geliyor. Uzmanlar Türkiye’nin yüksek cari açık, 75 milyar doları bulan şirket borçları ve büyümedeki yavaşlamanın getirdiği risklere dikkat çekiyorlar. Ekonomi yönetimi ise Türkiye’nin krizden asgari etkiyle sıyrılacağını belirtiyor. Zira 2001 krizinden çıkarılan derslerle ciddi bir şekilde düzene sokulan Türk bankacılık sistemi küresel krizi oldukça güçlü bir şekilde karşıladı. Zor durumda kalan dünya devi bankaların Türk bankalarına gecelik %11 faizle borçlanmak zorunda kalması da bunun göstergesi. Ayrıca kamu sektörü de mali disiplini önemli ölçüde sağlamış durumda ve borçların döndürülmesinde de bir sorun gözlenmiyor. Nitekim 2008’in ilk sekiz ayında 40,9 milyar YTL’lik faiz dışı performansı yakalandı ve bütçe 4,6 milyar YTL düzeyinde fazla verdi. Yine de ekonomik büyüme yavaşlamış durumda ve yıllık %4’lük hedefin tutması zor görünüyor. Bu şartlar altında hükümetten mali disiplini bozmadan ekonomiyi canlandırıcı yönde bir müdahale beklenebilir.
AR-GE liginde 22. sıradayız
Research and Development dergisi tarafından yayınlanan 2008 Küresel AR-GE Raporu’na göre Türkiye AR-GE harcamaları açısından dünya çapında 22. sırada bulunuyor. Raporda ilk sırayı ABD alırken ABD’yi Çin, Japonya ve Almanya takip ediyor. Öte yandan yıllık 4,8 milyar dolar tutarında AR-GE harcaması yapılan Türkiye’de bu miktarın %70’i sanayi sektöründen gelirken %29’luk dilim kamu sektörüne ait. Faaliyet gösteren laboratuarlar bakımından ise üniversiteler %68, sanayi kesimi %24 ve kamu kesimi %7’lik bir paya sahip.
Son yıllarda Türkiye’de AR-GE faaliyetlerine verilen önem giderek artıyor. Nitekim Mart ayında yürürlülüğe giren AR-GE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun ile 2023 yılına kadar AR-GE yatırımı yapan şirketlere harcamalar ve gelir vergisi konusunda muafiyetler, sigorta pirim desteği ve hibe yardımı gibi teşvikler sağlanmakta. Ayrıca Gayri Safi Milli Hasıla içindeki AR-GE harcamalarına ayrılan payın gelişmiş ülkelerde olduğu gibi %2 seviyesine yükseltilmesi hedefleniyor.
Helal gıda standardında sona geliniyor
İslami usullere uygun olarak hazırlanmış gıda tüketmek isteyenlerin ihtiyaçlarına cevap vermek için hazırlanan Helal Gıda Standardı çalışmalarında sona yaklaşıldı. Çalışmalar Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından yürütülüyor. Konuyla ilgili açıklama yapan TSE başkanı Tahir Büyükhelvacıgil Helal Gıda Standardı ile hem tüketici memnuniyetini sağlamayı hem de dünya çapında büyük boyutlarda olan helal gıda ticaretinden Türk sanayicisinin de pay almasını amaçladıklarını belirtti. Helal gıda pazarı tüm dünyada 580 milyar dolar seviyesini buluyor. Uzmanlara göre bu rakam 2010 itibariyle 2 trilyon doları aşabilir. Helal gıda standardı uygulamasında başı Dünya Helal Gıda Forumu’na da ev sahipliği yapan Malezya çekiyor. Ayrıca başta ABD olmak üzere pek çok Batılı ülkede helal gıda standardı düzenleyen kuruluşlar bulunuyor.
Türkiye uluslararası yatırım girişinde dünya 23.’sü
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCAT) tarafından yayınlanan Dünya Yatırım Raporuna göre Türkiye 2007 yılında 22 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye girişiyle en fazla uluslararası yatırım çeken ülkeler listesinde 23. sırada yer aldı. Türkiye 2006 yılında aynı listede 17. sırada bulunuyordu. Dünya genelinde uluslararası doğrudan yatırım girişi 1,8 trilyon doları bulurken Türkiye 2007 yılı performansıyla bu pastadan %1,2’lik bir pay aldı. Öte yandan aynı dönemde Türkiye’nin uluslararası doğrudan yatırım stoğu 146 milyar dolara ulaştı. Bu rakam GSYH’mizin yaklaşık olarak %22’sine tekabül ediyor. 2007 yılında 2,1 milyar dolarlık dış yatırım yapan Türkiye bu alanda ancak dünya 50.’si olabildi. Öte yandan UNCAT tarafından dünyanın önde gelen 232 çok uluslu şirketinin CEO’larıyla yapılan ankette Türkiye, 2008-2010 döneminde yatırım için en cazip ülkeler sıralamasında 15. oldu.
Türkiye su sıkıntısı yaşayan bir ülke
Türkiye’nin su sorununu masaya yatırıldığı TÜSİAD tarafından düzenlenen “Sürdürülebilir Su Yönetimi Konferansı” 9 Eylül tarihinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Konferansta açıklanan “Türkiye’nin Su Yönetiminin Durumu: Sorunlar ve Öneriler” başlıklı raporda Türkiye’nin yıllık su potansiyeli 501 milyar m3 olarak hesaplanırken günümüz şartlarında bu miktarın ancak 40 milyar m3’ü kullanılabiliyor. Bu suyun 30 milyar m3’ü sulamada, 6 milyar m3’ü içme suyu olarak ve 4 milyar m3’ü sanayide kullanılıyor. Yılda kişi başı 1000-3000 m3 arası su kullanan ülkelerin su sıkıntısı çeken ülkeler olarak nitelendirildiği göz önüne alındığında Türkiye yıllık 1500 m3 su kullanımıyla bu guruba dahil oluyor. Öte yandan konferansta konuşan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ise “Türkiye’de su sıkıntısı yoktur. Sıkıntı yatırımların zamanında yapılamamasıdır.” dedi.
Tavsiye Et