İNGİLİZLER belli bir nesne, insan ya da kuruma duydukları güvenin sarsılmazlığını ifade edebilmek için ‘kaya’ (rock) metaforuna başvurmayı sıkça yeğleyen bir millettir. İşte tam da bu gözle bakıldığında geçen ay finansal kapitalizmin anayurdu Büyük Britanya’da bir buçuk asırlık bir aradan sonra mudilerin paralarını kurtarmak için ilk defa can havliyle hücum ettikleri kurumun adının Northern Rock olması cidden manidardı.
Yine manidar ve kimi çevreler için de esas korkutucu olan, son yirmi yılda küresel finansal krizlerin “yükselen piyasalar”dan kaynaklanması olgusuna epeyce alışılmışken (ve tüm sistem bunun üzerine kurgulanmışken) bu kez ABD ve İngiltere kaynaklı kriz dinamiklerinin belirmiş olması. ABD kaynaklı subprime yani yüksek riskli ipotekli konut kredilerindeki patlamadan kaynaklanan finansal dalgalanmanın İngiliz konut finansmanı piyasasının baş aktörlerinden Northern Rock’a sıçraması ve birkaç günlük de olsa bir kaosa yol açması, Britanya finansal çevreleri için kabul edilebilir bir vakıa değil. İşin vahametinin boyutlarını ortaya koyabilmek bakımından dünyanın en sağlam bankacılık sistemine sahip olduğunu iddia eden İngiltere’nin (ABD, Avrupa ve Japonya’nın aksine) savaşlar, petrol krizleri, grevler ve 1970’lerin enflasyon dönemlerini yaşarken dahi popüler bir “banka hücumu” ile karşılaşmadığını hatırlamak gerekiyor.
Geçen ay, piyasalarda likidite bolluğu, iyimserlik ve yüksek riskli yatırımlara dayalı balayı döneminin sona erdiğini ve bundan böyle kırılganlıkların piyasa disiplini ile şiddetle cezalandırılacağını belirtmiştik. İngiltere’de bir finansal kurumun iç işleyişi ile ilgili bir sorun olarak başlayan son vakıanın, küresel piyasalardaki tedirginlik havasının da etkisi ile giderek ulusal bir ekonomik hatta siyasi krizi tetikleme niteliği kazanması da bunu doğruluyor. Gerek ABD gerekse İngiltere’de seçmenlerin konut edinimini hızlandırmak isteyen siyasi otoriteler ve piyasalarda işler iyi giderken kırılganlıklara prim tanıyan regülatörlerin desteğiyle hızlı bir gelişim sürecine giren mortgage piyasası, zaman içinde “batması mukadder” kredilerin de odağı haline geldi.
İşte tam da bu noktada ekonomik teorinin reel politik ile karşı karşıya geldiği ve merkez bankası bağımsızlığının olabildiğince test edildiği bir kavşağa ulaşıldığını fark etmemek imkansız. Örneğin Gordon Brown gibi, Blair dönemi sonrası siyasi ajandasını “ucuz ev sahibi olmak” tarzı sosyal-demokrat öğeler üzerine kuran taze bir başbakan iktidarda iken, İngiliz mortgage piyasasının yaklaşık onda birini elinde tutan ancak finansmanını tasarruf sahipleri yerine piyasalardan temin eden Northern Rock gibi aktörlere nasıl davranılacağı hayati önemdeydi. Onlara “Piyasa oyununu kuralları içinde oynamadınız, bedelini ödeyin” mi denecek; yoksa “ulusal ekonominin istikrarı ve krizlerden kaçınılması” adına para politikasının piyasa tarafından esir alınmasına yol açabilecek kurtarma operasyonlarına mı girişilecekti?
Uluslararası finans çevrelerinde saygın bir isim olan İngiliz Merkez Bankası Başkanı Mervyn King’in bu konularda şimdiye kadar Amerikalı ve Avrupalı muadillerine nazaran daha tatlı-sert bir tavrı olduğu ise malum. Örneğin son finansal dalgalanmanın hemen ertesinde Amerikan Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası, piyasaları milyarlarca dolarlık ucuz kaynak sunumu ile rahatlatılırken King, “Panik yapmayın” diyerek para arzını son derece sınırlı tutmuştu. Bu anlamda King’in son dönemde regülasyonu iyice esnetilen finansal piyasaların irrasyonel risk almaya yatkın yatırımcılardan arındırılıp “piyasa ahlakı”nın yerleştirilmesi noktasında FED Başkanı Ben Bernanke’den daha cesur ve kararlı davrandığı söylenebilir. Ancak birkaç yıldır sürdürülen bu duruşun Northern Rock’ın çöküşü ve ertesinde yaşananlar sebebiyle zedelendiği ve İngiltere Merkez Bankası ile finansal sisteminin kamuoyundaki itibarının taban yaptığı da bir gerçek. Newcastle United futbol takımı formalarını Northern Rock yerine Bank of England (İngiltere Merkez Bankası) reklamı ile gösterip ‘ti’ ye alan karikatürler bunun güzel bir örneği.
Son dalgalanma sırasında bankalararası piyasaya ucuz likidite takviyesi yapıp sistemdeki tıkanmayı gidermesi doğrultusunda ‘City’ çevrelerinden ciddi baskılara maruz kalan King, buna ısrarla direnmiş ve böyle operasyonların hesapsız risk alma iştahını kabartmaktan başka bir işe yaramayacağını belirtmişti. Ancak kritik 18 Eylül günü bu doğrultuda bir açıklama yapan King’in, sadece bir gün sonra piyasalara 10 milyar sterlin dolayında para arzı yapılacağını bildirmesi işleri karıştırdı. Her ne kadar sağlanacak kaynağın her banka için belli miktarlar ile sınırlı olacağı, piyasa faizinin bir miktar üzerinde faizlendirileceği ve güçlü teminatlara bağlı olacağı belirtilse de, tabir caizse “karizma bir defa çizilmişti”. Financial Times ve diğer gazeteler aynı gün “onur kırıcı bir U-dönüşü” manşetleriyle beklenen salvolarını yapıverdiler.
Piyasa oyuncusu-düzenleyici kurum ekseninde medyaya yansıyan beyanlara bakıldığında da yavuz hırsızın ev sahibini bastırdığı görülüyor. Mortgage piyasasında agresif ve hesapsız büyüyüp “müflis tüccar” olan Northern Rock yöneticisi apolojetik olmak bir tarafa kendinden emin görünürken, Maliye Bakanı Alistair Darling’in şirketin konjonktürel şanssızlığından dem vurması ilginç duruyor. Buna karşın, şirketteki kırılganlıkları zamanında fark edip gerekli tedbirleri almamakla suçlanan (bizdeki SPK karşılığı) Finansal Hizmetler Otoritesi ve özellikle de Merkez Bankası ciddi olarak hedef tahtasında. Anglo-Saxon dünyada Bretton Woods sonrası finansal hizmetlerin mümkün olduğu kadar esnek regüle edilmesi doğrultusunda başlatılan hareketin şirketler lehine ulaştığı son nokta gerçekten paradoksal. Londra’nın finansal oyuncuları hatta İngiliz ekonomi bürokrasisindeki bazı klikler, King’in günah keçisi ilan edilip koltuğundan indirilmesi için çalışırken, Brown hükümeti baskı altında kendisine defalarca “tam destek” açıklamak zorunda kaldı. Son dört yıldır hükümetin %2’lik iddialı enflasyon hedefini gerçekleştirme noktasında Brown ile uyumlu çalışan King’in stratejik gerçekler de düşünüldüğünde böyle bir sarsıntıya kurban edilmesi olası değil; ancak ciddi bir kredibilite kaybına uğradığı da bir gerçek.
Finansal kapitalizmin geleceğe yönelik evrimi açısından gerek ABD’de gerekse İngiltere’de son bir-iki ay içerisinde yaşananlar ciddi ipuçları içeriyor. King, krizden bir hafta önce Meclis Komitesi’ne yazdığı mektupta “Böyle zamanlarda piyasaya büyük miktarda likidite sağlamak kurallara uygun çalışan kurumları cezalandırır, sürü psikolojisini güçlendirir ve gelecek krizlere zemin hazırlar” demişti. Ancak King ve Bernanke’nin vermek zorunda kaldığı tavizler, günümüzde piyasa rasyonalitesi ve disiplininin teorik ideallerden ziyade küresel finansal sermayenin her geçen gün artan siyasi etkisine paralel olarak işletildiğini gösteriyor. Bu da hiç şüphe yok ki her dem “yine, yeni, yeniden” daha büyük finansal krizlere ya da Mustafa Özel’in deyimiyle “finansal terörizm”e yelken açmak anlamına geliyor.
Paylaş
Tavsiye Et