SÖZDE Ermeni soykırımının tanınmasını öngören “Ermeni tasarısı”, Türkiye-ABD ilişkilerindeki daimi pürüz noktalarından birini teşkil ediyor. Tasarı her yıl gündeme geliyor; ancak Temsilciler Meclisi’ne getirilmesi Ankara’nın olağanüstü diplomatik gayretleri neticesinde engelleniyordu. Bu anlamda tasarı, ABD ve dolaylı olarak İsrail yönetiminin ellerinde her yıl kullandıkları bir maşa olageldi.
Türkiye ise tasarının geçmesini engellemek için şimdiye dek geleneksel iki yöntemi tercih etti: (1) Ermeni lobisinin etkisini İsrail lobisiyle dengelemek ve (2) profesyonel lobi teşkilatlarıyla Amerikan Kongre üyelerine yönelik kampanya yürütmek. Bunların birincisi İsrail’le ilişkilerin Türkiye’nin Ortadoğu politikasının temel direği halinde tutulmasını, ikincisi ise Türkiye’nin her yıl milyonlarca dolar ödenek ayırmasını gerektiriyordu. Şimdiye kadar tasarı lobilerin gücü sayesinde Meclis Dış İlişkiler Komitesi’nde engellenebilmişti. Ancak bu yıl ilk defa Ermeni tasarısı 27’ye karşı 21 oyla Komite’den geçti, Meclis’e sunulması ise Meclis Başkanı Nancy Pelosi’nin inisiyatifine kaldı. Bu tarihsel olarak, söz konusu tasarının aldığı en güçlü şekildir. Zaten Ermeni lobisi bu aşamaya kadar gelmiş olmasını bile bir zafer olarak gösteriyor.
Pelosi’nin verdiği mesaj, seçim bölgesindeki Ermeni seçmenlerine verdiği söze rağmen, tasarıyı sadece Irak’taki Amerikan askerlerinin bekası gibi stratejik nedenlerle Meclis’e sunmayı ertelemiş olduğu yönde. Zaten Komite’de ‘hayır’ oyu verenler de, gerekçe olarak, soykırım hadisesinin gerçek olduğunu; ancak bunun gündeme getirilmesi ve Meclis’te kabul edilmesi için doğru zaman olmadığını ileri sürdüler. Amerikan medyasında yapılan tartışmalar da genellikle bu yöndeydi. Her iki yöntemde de başarısız olunduğu ve tarihî tezimizin anlatımında ciddi bir kriz yaşadığımız aşikâr. Zira şimdiye kadar zaman ve kaynaklarımız, kendi tezimizi anlatmaya değil; tasarıyı kapalı kapılar ardında lobiler aracılığıyla engellemeye harcandı. (ABD Adalet Bakanlığı kayıtlarına göre, 2006 yılının Ağustos ayından bu yana Türkiye tarafından lobi şirketlerine aktarılan kaynak, 3,6 milyon dolar. Ayrıca, Kongre’deki çoğunluk Demokratların eline geçince devreye sokulan, eski milletvekili Demokrat Richard Gephardt’a ait olan DLA Piper da Türkiye’yle yılda 1,2 milyon dolar karşılığında bir anlaşma yaptı.) Bu lobi şirketlerinin temel kazanç kapısı Türkiye olduğu için Ermeni tasarısının ısıtılıp ısıtılıp tekrar önümüze konması onlara olan ihtiyacı pekiştiriyor. Dolayısıyla Ermeni tasarısını engellediği için milyonlarca dolarlık vergi gelirimizi aktardığımız lobi şirketleri, tasarının tekrar gündeme gelmesinden en çok çıkarı olan çevreler aynı zamanda. Çok iyi para getiren bir tezgah kurulmuş durumda. Aynı durum tasarıya destek verip desteğini çeken İsrail lobisi için de geçerli.
Türkiye’yi Ermeni tasarısıyla kenara sıkıştırmaya çalışanlar bir atımlık barutları olduğunu, tasarının bütün ömrünün bir defa kabul edilmesinden ibaret olacağını gayet iyi biliyorlar. Zaten tasarının Komite’den geçtikten sonra Meclis’e intikal etmemiş olmasının en büyük nedeni son dakika manevraları ya da sınırdışı harekat tezkeresi değil; aksine bu silahı şimdiye kadar ustaca kullanan İsrail lobisinin son anda devreye girmiş ve kendi silahının imha edilmesini engellemiş olması. Ermeni tasarısının Kongre’de yıllardır kabul edilmemiş olması, Türkiye’nin gücünden ziyade İsrail lobisinin Ermeni ve Yunan lobileri üzerindeki gücünü ispatlıyordu. İsrail lobisi bu yıl tasarı konusunda gevşek davranmıştı. Zira lobi, AK Parti hükümetinin Ortadoğu’da izlediği farklı politikadan, bilhassa Suriye ve İran ile ilişkiler konusunda bir türlü Amerikan-İsrail çizgisine gelmemesinden ötürü kızgındı. Nitekim İsrail lobisinin önemli kuruluşu Anti-Defamation League’in sözde soykırımı tanıyan bir karar alması ve Meclis Komitesi’ndeki oylamada Yahudi kökenli temsilcilerin çoğunun kabul yönünde oy kullanmış olması bu duruma işaret ediyordu. Daha sonra Türkiye’nin sert tutumu ve Amerikan çıkarlarının önceliği gibi nedenlerden dolayı söz konusu lobi, tasarıdan desteğini çekti. Ancak bu yıl gündemden kalksa da gelecek dönem aynı senaryo tekrar masaya konulacak, karşımıza yeni taleplerle çıkılacak ve Ortadoğu konusunda yeni tavizler beklenecek. Gerçekten de harcanan onca emeğe ve verilen onca tavize rağmen her yıl önümüze konulan bir koz haline dönüştü Ermeni tasarısı. Bundan sonra yapılacak şey tasarının engellenmesi yolunda sarf edilecek klasik diplomatik çabaları asgariye düşürmek ve bunun yerine daha kapsamlı, Amerikan ve dünya kamuoyunu hedef alan projeler ortaya koymaktır.
Kendimizden daha emin ve kararlı bir şekilde tavrımızı gösterdiğimiz, tezlerimizi bir kamuoyu kampanyasıyla sakin bir şekilde anlattığımız zaman karşı tarafın elindeki kartların zayıfladığını görüyoruz. Nitekim hükümetin aldığı kararlı tavır bu defa netice verdi. Ancak bununla yetinilmemeli, tarih tezlerinin anlatımında inisiyatifi ele almak ve pro-aktif olmak zorundayız. Bu anlamda Türkiye’nin müstakil bir bakanlık düzeyinde bir dış tanıtım organizyonuna ihtiyacı var. Bu minval üzere, Amerikan üniversiteleriyle öğrenci ve öğretim üyesi değişim programlarını genişletmek, kültürel işbirliği programlarını artırmak, sinema dalına bütçe ayırmak gibi faaliyetlerin yer alacağı bir acil eylem planı hazırlanmak zorunda. Doğrusu her yıl kaçak güreşip, lobi faaliyetlerine harcadığımız parasal kaynağı ve enerjiyi kendi yumuşak gücümüzü oluşturmak ve bu gücün tarihsel kaynaklarını harekete geçirmek için kullanmış olsaydık şimdi karşımızda çok daha olumlu bir Amerikan ve dünya kamuoyu bulabilirdik. Ayrıca İsrail lobisinin geleneksel olarak suyuna gidilmesi bize yıllardır Ortadoğu’da çok ciddi maliyetler ortaya çıkardı, bunun neticesinde Amerika’da da doğal müttefikimiz olabilecek geniş Müslüman kesimler rencide edildi. Pelosi’nin seçim bölgesinde, tasarı konusunda söz verdiği Ermenilerden çok daha fazla Müslüman yaşıyor. Bu, Amerika içindeki Müslüman teşkilatlarla da ilişkilerin geliştirilmesi açısından AK Parti hükümeti tarafından bir fırsat olarak görülmeli.
Türkiye’nin kendi tarihî tezlerini anlatması, ABD Meclisi’nde bekleyen tasarının engellenmesinden daha önemli bir vazife olmalı. İstediklerine ancak kapalı kapılar ardında lobiciler aracılığıyla ulaşan bir ülke görüntüsü en başta Türkiye’nin kendi çıkarlarına zarar veriyor ve konumunu zayıflatıyor. Elinde sağlam tarihî tezleri olmadığı için istediklerini başka türlü elde eden bir ülke görüntüsünü vermekten vazgeçmeliyiz.
Paylaş
Tavsiye Et