Kitap
Radyonun Sihirli Kapısı: Garbiyatçılık ve Politik Öznellik
Meltem Ahıska
İstanbul: Metis Yayınları, 2005
Cumhuriyetin ilk dönemindeki radyo yayıncılığını konu ediniyor Radyonun Sihirli Kapısı. Meltem Ahıska’nın doktora tezinin kitaplaşmış hali olan eserin temel problemi, radyo yayıncılığı üzerinden “Türkiye’de bir yönetsellik biçimi olarak Garbiyatçılık”ı ve “politik öznellik”i tartışmaya açmak.
“Radyonun Sihirli Kapısı”, radyonun milli kimliğin kurgulanmasındaki rolü üzerinde durmuyor. Kitabın hedefi “sorunsallaştırmanın odağını, ‘milletin inşası’, ‘kurgulanması’, ‘bir proje olarak milliyetçilik’ gibi kavramsallaştırmalarda merkezî bir yer tutan ‘milli yer ve zaman’ın dışına kaydırmak”.
Peki, neden Garbiyatçılık? Çünkü Garbiyatçılık Türkiye’de bir iktidar söyleminin oluşumunda hayatî bir katkı sağlıyor Ahıska’ya göre. Ahıska, Garbiyatçılık ile “tarihsel Batı-Doğu ayrımı içinde nesneleştirilen ve öteki olarak konumlanan ‘Doğu’nun ‘Batı’ya verdiği karmaşık tepkilerle oluşturduğu öznellik alanı”nı kastediyor.
Ahıska, Türkiye’de iktidarı tartışmanın tek başına kapitalizmi ya da devleti tartışmak anlamına gelmediğini, Doğu-Batı ikilemini esas alarak üretilen bir Garbiyatçılığın da göz önünde bulundurulması gerektiğini öne sürüyor. Zira Doğu-Batı ikilemi de tıpkı modern-geleneksel, model-kopya, ileri-geri ikilemleri gibi hakikati sınırlamaktadır.
Ahıska, bu perspektiften hareketle, Cumhuriyet’in ilk dönemindeki Türk elitinin “politik öznelliği”ni keşfetmek amacıyla ulusal radyo yayıncılığını ve BBC Türkçe Servisi’nin yayınlarını ele alıyor.
Yedi bölümden oluşan çalışmanın bölüm başlıkları ise şu şekilde: “Milliyetçilik Yer ve Zaman: Radyonun İlk Yılları”, “Garbiyatçılık: Tarih ve Kuram”, “Radyo Stüdyosu ve ‘Milletin Sesi’”, “Londra Türkiye’ye Sesleniyor”, “Radyo Konuşmaları: Neşeli Ol ki Genç Kalasın”, “Radyo Oyunları: Kadınlar ve Erkekler” ve “Garbiyatçılık: Bugüne Dair”.
Yürüttüğü yöntem tartışması itibariyle düşünce dünyamıza önemli sorular kazandıran, iddiası ve tezi olan, iyi çalışılmış rafine bir çalışma Radyonun Sihirli Kapısı. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Osmanlı Yargı Sistemi ve Kazaskerlik
Mustafa Şentop
İstanbul: Klasik Yayınları, 2005
Kazaskerlik kurumunun Osmanlı hukuk yapısı içerisinde merkezî bir konumunun bulunduğu ve Osmanlı adalet sisteminin sağlıklı bir tahlili için bu kurumun mercek altına alınması gerektiği konusunda hem Osmanlı tarihçilerinin, hem hukuk tarihçilerinin mutabık olduklarını biliyoruz. Hal böyle olsa da, bugüne kadar Kazaskerlik kurumu ile ilgili sıhhatli ve kapsamlı bir literatür ortaya konabilmiş değil. Gerek Osmanlı adalet sistemi, gerekse de Osmanlı siyasî yapısı içerisindeki etkin konumu dolayısıyla Kazaskerlik kurumu titiz tarihçilerin ilgisine muhtaç. Zira bu kurum hakkında yapılacak sıhhatli çözümlemeler, Osmanlı imparatorluk sisteminin diğer imparatorluk sistemlerinden hangi yönleriyle ayrıldığını gözler önüne serebilecektir.
Osmanlı Yargı Sistemi ve Kazaskerlik isimli eser, kazaskerlik kurumunun tarihini, siyasal iktidar karşısındaki konumunu, sahip olduğu politik gücü ve geçirdiği dönüşümleri ele almaktadır. Hukuk tarihçisi Mehmet Akif Aydın, yazdığı sunuşta kitabı şu cümlelerle takdim etmektedir: “… kazaskerlik henüz tarihçilerin ve hukuk tarihçilerinin yeteri kadar ilgisini çekebilmiş değildir. Dr. Mustafa Şentop’un bir hukuk tarihçisi gözüyle bu kurumun geneline ancak özellikle hukuki yönüne ışık tutan çalışması önemlidir. Dr. Şentop doğru olarak bu kurumun tarihi menşei hakkında bilgi vererek başlamakta, İslam hukuk ve kurumlar tarihi içinde kazaskerliğin almış olduğu yeri ortaya koymakta, daha sonra Osmanlı Devleti’nde aldığı şekle temas etmekte, zaman içinde geçirdiği tekamülleri göstermekte, diğer kurumlarla ve özellikle şeyhülislamlıkla olan ilişkisini ortaya koymakta, daha sonra da kazaskerlerin idari, hukuki görevleri üzerinde durmakta ve en nihayet bir üst yargı organı olarak kazaskerliği incelemektedir.” / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Editör: Bekir S. Gür
Ankara: Kadim Yayınları, 2005
Felsefe ve matematik arasındaki bağ ne kadar derin, ama ne kadar da görmezden gelinen bir bağdır değil mi? Düşüncenin bu iki pınarı bir araya gelemiyorsa, bunun sebebi on dokuzuncu yüzyılın bilgiyi parçalayan sentetik ayrımları olabilir mi?
Bekir S. Gür’ün yaptığı ve büyük bir emeğin ürünü olduğu her bakımdan belli olan derleme, matematik felsefesini farklı boyutları ile resmeden klasik metinleri ihtiva ediyor. Gür, kitaba yazdığı “Matematik Felsefesine Giriş” başlıklı, yetmiş sayfalık mukaddimede matematik felsefesinin tarihinden temel kavramlarına, krizlerinden potansiyellerine kadar birçok yönünü tartışmaya açıyor. Derleme dört ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde mantıkçılık, biçimcilik ve sezgicilik akımlarının başını çeken Bertrand Russell, David Hilbert ve L. E. J. Brouwer’ın makaleleri yer alıyor. İkinci bölümde soyut matematik nesnelerin ontolojisi ve matematik hakikat konuları ile ilgili olarak Paul Bernays, Douglas Gasking, Kurt Gödel ve Paul Benacerraf’in yazıları bulunuyor. Üçüncü bölüm, son dönemde matematik felsefesine katkıda bulunan Hartry Field, Penelope Maddy ve Michael D. Resnik’in matematik nesnelerin doğası ve bu nesnelerin bilgisinin nasıl elde edileceği ile ilgili makalelerini kapsıyor. Son bölüm ise Gregory J. Chaitin ve Reuben Hersh’in çalışmalarını ihtiva ediyor. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
H. Ahmet Özdemir
İstanbul: İz Yayınları, 2005
H. Ahmet Özdemir, Moğol İstilâsı: Cengiz ve Hülâgû Dönemleri isimli eserinde tarihin en büyük istila hareketlerinden birisi olan ve İslam tarihinde, yarattığı büyük tahribatlarla anılan Moğol istilâsını bütün safhaları ile ele alıyor. Kitap, Moğolların tarih sahnesine çıkışlarından İslam ülkelerine doğru yürüyüşlerine, Hârizmşâhlar’ın görkemli şehirlerini talan edişlerinden Hârizmşâhlar Devleti’ni yıkışlarına, Moğolistan’a çekildikten çeyrek asıl sonra istilayı yeniden başlatıp Abbasi Devleti’ni yıkmalarına kadarki aşamaları irdeliyor. Kitabın birinci bölümünde Cengiz Han dönemindeki, ikinci bölümünde ise Hülâgü Han dönemindeki Moğol istilaları ele alınıyor. Ayrıca kitapta, o dönemdeki İslam dünyasının toplumsal hafızasında derin izler bırakan Haçlılar ile Moğollar arasında bir işbirliği bulunup bulunmadığı konusu ve Moğolların Papa tarafından kışkırtıldığı iddiaları da tartışılıyor. / Fahrettin Altun
Tavsiye Et
Cihan Aktaş
İstanbul: Kapı Yayınları, Temmuz 2005
Genç kızların hayatlarını tüm duygusal yoğunluklarıyla ortaya koymak, bunu gerçekleştirirken de yoğun duyguları yalın bir anlatımla dengeleyerek bu duyguların okunmasını dingin bir keyfe dönüştürmek kolay iş değil. Cihan Aktaş’ın Bana Uzun Mektuplar Yaz isimli romanı, bu anlamda başarılı sayılabilecek bir çalışma. Devlet parasız yatılı öğretmen lisesinde okuyan Aslı’nın hikâyesini orta birinci sınıftan lisenin son yıllarına kadar anlatan Cihan Aktaş, bir yandan bir genç kızın iç dünyasını, yatılı okula gittiği zaman hissettiği bocalamaları anlatıyor; diğer yandan da Aslı ve çevresi üzerinden ülkenin 60’lı yıllardaki siyasî durumuna ışık tutuyor. Hacimli bir roman olan Bana Uzun Mektuplar Yaz okuyucuyu sade ve iddiasız anlatımı ile yakalıyor. Sanki Cihan Aktaş söyleyecekleri ne kadar önemliyse onları o kadar sadeleştirmiş; damıtarak söylediklerinin tadı okuyucunun damağında kalıyor. Bu, romanın baş karakteri Aslı için de geçerli. Aslı, olabildiğine kendi halinde bir başkahraman. Roman çoğu zaman üçüncü şahsın, yani yazarın ağzından anlatılıyor olsa da, yazar, hem üslubunun sadeliği, hem de tarafsız anlatımı ile geriye çekiliyor. Öyle ki, okuyucu Aslı ile baş başa kaldığı, hatta Aslı’nın iç dünyasına yazardan bile önce girdiği izlenimine kapılıyor. Cihan Aktaş’ın bu becerisi, aslında hem parasız yatılı okulundaki kızların durumu, hem de 60’lı yılların siyasî durumu gibi başka yönlere çekilebilecek, kolaylıkla sömürüsü yapılabilecek konuları taraf tutmadan yazmasından; konulara da, karakterlere de müdahale etmeden, romanı egemenlik alanı ilan etmeden ve romanın üstündeki hâkimiyeti sağlam, sessiz ve dengeli bir şekilde kurmasından kaynaklanıyor. Romanın ilginç bir tarafı da konuşmaların “dedi”, “dedim”, “demiş” ifadeleri ve konuşma çizgileri olmadan romanın bütününe yedirilmiş olması. Başta okuyucu -görünürde- hiç konuşma olmadığı için romanı şekil itibariyle yadırgasa da, sayfalar ilerledikçe romanı elinden bırakmanın hiç de kolay olmadığını görüyor. Olayları Aslı’nın gözünden aktaran Aktaş, yazar olarak gidişata müdahale etmiyor, ayrıntılı tasvir ve tahlillere girmiyor, okuyucuya Aslı’nın beynine ve gönlüne giden yolun kapısından içeri itiveriyor. Bu aralama esnasında karakterinin mahremiyetine saygıda kusur etmiyor; Aslı’nın bize söylemek isteyeceğinden daha fazlasını duyamıyoruz. Aktaş, Aslı’nın ruh halleriyle ilgili tahlil ve yorumlara girişmese de, neler hissedebileceğini bize onun hislerini dışa vurması ile değil, hareketleri ile anlatıyor. Romanın bir kısmında ise Aslı kendi ağzından başından geçenleri anlatıyor. Burada da bir yabancıya yahut üçüncü şahsa anlatır gibi anlatmıyor; samimiyeti ve yalınlığı elden bırakmıyor. Zaten romanı bu kadar okunası kılan da bu samimi, yalın, dengeyi koruyan, objektif ve okuyucuyu kendi izlenimlerinde, tasvir ve tahlillerinde özgür bırakan bu tutum. / Betül Özel Çiçek
Tavsiye Et
Çocuklarımıza Din Kitabı 4 Sevgili Peygamberimiz
Çocuklarımıza Din Kitabı 4 Sevgili Peygamberimiz
Eşref Edib
İstanbul: Beyan Yayınları, 2005
Eşref Edib Fergan tarafından yazılan Çocuklarımıza Din Kitabı, Fahrettin Gün tarafından yayına hazırlanmıştır.
Eşref Edib Fergan (1882-1971), Serez’de doğmuştur. Sıbyan Mektebi ve Rüştiye’den sonra İstanbul Hukuk Mektebi’nde okumuştur. Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad dergilerini çıkarmıştır. Mehmet Akif, İnkılap Karşısında Akif-Fikret ve Çocuklarımıza Din Kitabı başlıca yapıtlarındandır.
Sevgili Peygamberimiz, Çocuklarımıza Din Kitabı’nın 4. ve son kitabıdır. Kitabın 29 bölümü Peygamberimizin hayatını, 1 bölümü 4 halifeyi, 12 bölümü Peygamberimizin özelliklerini ve davranışlarını anlatmaktadır. Toplam 64 sayfadan oluşmuştur. Bu kitabı, Peygamberimizi gerçekten merak eden biri birkaç günde bitirebilir.
Kitabı okurken bir yandan “kısa ve öz” dedim, bir yandan da hiç duymadığım bilgileri öğrendim. Örneğin; Peygamberimizin hayatının 50 günü savaşla geçmiş. Peygamberimizin fizikî özelliklerini okurken çok şaşırdım. Yüzünün güzelliğinden avuç içlerinin genişliğine kadar her şey yazıyor.
Kitabın bir bölümünün başında çok sevdiğim bir ayet vardı. “(Ey Peygamber!) De ki: Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?...” Bu bölümün başlığı İlk mescit, ilk üniversite; yani “Suffe”. Benim hayal ettiğim gibi bir yer. Bir mescit ki sabahları okul, geceleri barınacak yeri olmayanların barınağı.
Benim, bu 4 kitap arasında en ilgimi çeken bu oldu. Ama diğer kitapları da okuyacam. / Şeyma Özel- Öncü İlköğretim Okulu 6/A
Tavsiye Et