Hazırlayanlar: Yusuf Ömürlü, Dinçer Dalkılıç
İstanbul: 1988
1867 yılında Hatice Cenan Hanım’ın ve Abdülhalim Bey’in oğlu olarak Selânik’te dünyaya gelen Ken’an Rifaî Hazretleri (ö. 1950), tahsilinin ilk bölümünü Galatasaray Sultanîsi’nde tamamladıktan sonra üniversitede hukuk okudu ve akabinde de Bâbıâlî’deki Hariciye Nezareti’nde göreve başladı. Hazrete ilk terbiyesini veren muhterem validesi Hatice Cenan Hanım, Ken’an Rifaî’ye manevî hayatın kapılarını açan ilk kişiydi. Bu kutlu kadın, daha sonraki terbiyesini vermek üzere oğlunu, manevî rehberi Şeyh Edhem Efendi’ye emanet etti. Bu iki büyük insanın, Ken’an Rifaî’nin ahlâkî ve ruhanî manada kemal kesbetmesinde büyük emeği geçti.
Maddî ve manevî hayatın iç içe olduğuna inanan Ken’an Rifaî, talim terbiye müessesesinin çatısı altında çalışmaya başladı ve ilk olarak Balıkesir, Adana, Manastır, Üsküp, Trabzon’da, daha sonraları ise Nümune-i Terakki ve Medine-i Münevvere İdadi-i Hamidî’sinde çeşitli görevler aldı. İstanbul’a geri döndüğünde ise, Erkek Muallim Mektebi’nde Fransızca hocalığı, Darüşşafaka Lisesi’nde okul müdürlüğü yaptı; Meclis-i Maarif’te ve Tedkik-i İlmiye’de meclis üyeliklerinde bulundu. Emekli olduktan sonra on üç yıl kadar Fener Rum Lisesi’nde talebelere Türkçe öğretti ki, buradaki görevi onun dinlerin hepsini bir bütün olarak telâkki ettiğinin güçlü bir delilidir.
Balıkesir’deki on bir aylık hizmet süresi, onun manevî terbiyesiyle ilgili mesuliyetin annesinin himayesinden mürşidi Edhem Efendi’ye intikalinin vuku bulduğu bir devre idi. Üstadı, hayatın safî zevkini tadabilmesi için onu maddî ihtiyaçlarını azaltmaya, yani riyazete, teşvik etti. Bu riyazet devresinde, bütün insanların acılarını ve ıstıraplarını paylaşabilecek, başkalarının derdiyle dertlenebilecek bir mertebeye erişti. Balıkesir, aynı zamanda hazretin musiki tahsiline de başladığı yerdi; nazariyatın yanı sıra mürşidinin tavsiyesi üzerine ney üflemeye de başladı. Daha sonraları, keman ve piyano çalmayı öğrendi. Yazdığı ve bestelediği ilâhîler, manevî ışığını talebelerinin üzerinde aksettirmesi için büyük birer vesile olmuştur.
Arapça, Farsça, Yunanca, Fransızca, Almanca, İngilizce ve Çerkezce’yi iyi derecede bilen Ken’an Rifaî, yazdığı ve çeşitli makamlarda bestelediği ilâhîlerinden oluşan İlâhiyât-ı Ken’an dışında, Muktezâ-yı Hayât, Rehber-i Sâlikîn, Tuhfe-i Ken’an, Ahmed er-Rifaî ve Mesnevî-i Şerif Şerhi gibi çok değerli eserler verdi. Fakat hiç kuşkusuz ki, asıl şaheserleri, kâmil birer insan olarak yetiştirdiği ve cemiyetine hediye ettiği Server Hilmi, Hattat Aziz Efendi, Nazlı Sultan, Semiha Cemal, Samiha Ayverdi, Sofi Huri, Safiye Erol, Meşkûre Sargut, Zehra Sultan ve Nezihe Araz gibi seçkin talebeleriydi.
Yakın dönem tasavvuf müziği repertuarımızda önemli bir yeri olan bu hazineyi (hazretin bestelediği bütün ilâhîlerin yer aldığı güfte ve nota arşivini), Ramazan münasebetiyle sizlerle paylaşıyorum. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Ahmet Özhan
Yapım: Cenan Vakfı, 2000
Ken’an Rifaî, tasavvufu Gazalî’nin yaptığı gibi sadece ahlâkî bir mesele olarak görmez. Yine o, tasavvufu Muhyiddin Arabî’nin algıladığı şekliyle salt Vahdet-i Vücud’a dayanan bir öğreti olarak da değerlendirmez; Mevlâna’nın temsil ettiği gibi, salikin sadece Allah’a olan aşkıyla bu dünyadan da, ahiretten de geçtiği bir mevzu olarak da telâkki etmez. Ve fakat o, bu üçünü birleştirerek yepyeni bir yaşama tarzı ikame eder. Ken’an Rifaî’ye göre, tasavvuf insan ruhunu derinleştiren bir yoldur ki, aynı zamanda kâinattaki yerimizi tespitte ve kendimizle ve diğer eşya ile olan münasebetimizi şekillendirmede bize yardımcı olur. Hepsinden de öte, tasavvuf bize Hakikat’la kuracağımız gerçek bir bağ temin eder ve mutasavvıf da o kimseye denir ki, hayatını bu ahenk ve dengeyle yaşama ilkelerine göre sürer.
Bu kanaatleri seyr-ü sülûkünün nihayetinde en kâmil noktasına taşıyan Ken’an Rifaî, Manastır’da okul müdürlüğü yaparken, mürşidi Şeyh Edhem Efendi, halifesinin Ken’an Rifaî olduğunu işaret ederek âlem-i cemale yürüdü. Medine-i Münevvere’deki İdadi-i Hamidî’de vazifeli olduğu sırada Şeyhü’l-meşayıh Hamza Rifaî Hazretlerinin hizmetini gördü ve dört yıldan sonra irşad vazifelisi olarak tayin edildi. Bir mürşid-i kâmil olarak makamının yüceliğini ifade etmek için, bir seferinde Hamza Baba ona şöyle demiştir: “Kim kimin mürşidi bilmiyorum; sen mi benim, ben mi senin?” Mürşid-i kâmil payesini aldıktan sonra İstanbul’a dönerek, annesi Hatice Cenan tarafından kurulan Altay Tekkesi’nde dervişanına İslâm tasavvufunu yukarıda ifadelendirdiğimiz bu tarz, tavır ve meşrep üzere talim etti.
Hazretin, yan tarafta tanıttığım kitabından seçilen ilâhîlerin icrasından oluşan bu albümdeki eserler, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğu tarafından icra ediliyor ve topluluğun Genel Sanat Yönetmeni Ahmet Özhan tarafından solo olarak seslendiriliyor. Ken’an Rifaî tarafından yazılmış Hazreti Peygamber’i öven çeşitli tevşihlerin ve naatların yanı sıra, belki de Hazreti Peygamber için irad olunan en eski kaside diye nitelendirebileceğimiz Kaside-i Büride’nin de yine Ken’an Rifaî tarafından Rast makamında bestelenen bir ilâhî formunda albümde yer aldığını görüyoruz. Çeşitli makamlardaki eserlere ve taksimlere ilâveten, hazrete ait nutk-ı şeriflerden birisi (Hak sûretidir âlem-i imkân ile Âdem) de, topluluk Müdürü Ömer Tuğrul İnançer tarafından okunmuş. İzzeddin Hümayî Bey’in harikulâde bestelerinin de yer aldığı albüm, ehlinin zevk edeceği bir şaheser…/ Cihat Arınç
Tavsiye Et
Kâni Karaca
Yapım: Universal-S Müzik, 1999
Üç ayların sonuncusu olan Ramazan’a “merhaba” dedik. Kur’an ayı olan Ramazan’da, üç aylar içerisinde vuku bulan Mirac’ı anlatan İsrâ Suresi’nin önemi büyüktür: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
Kur’an-ı Kerim tilâveti, kadim geleneğimiz içerisinde, üzerinde titizlikle durulan bir husustur. Büyük musikişinasların, bestekârların ve hanendelerin çoğunlukla hafızlar arasından yetişmiş olması, kesinlikle bir tesadüf değildir.
Kur’an-ı Kerim, harflerin çıkış (mahreç) yerleri ve okuma kuralları (tecvid) ve usulü (kıraat) ile kendi iç müzikalitesini taşıyan orijinal bir metindir ve klasik musikimizin estetik yapısının kurulmasında etkisi büyüktür. Türk müziğindeki eserlerin icrasında damak ve gırtlak yapısı ile seslendirme tavrının oluşmasında, Kur’an tilâvetinin çok önemli bir yeri işgal eder. Büyük hanendeler, sahip oldukları oturaklı musiki tavrını hafızlıkları sayesinde elde etmişlerdir.
Bu, sadece Türk müziğinde değil, İslâm medeniyetinin diğer müzik geleneklerinde de gözlemlenebilecek bir durumdur. Sözgelimi, geçen ay bir kitap ve albüm vesilesiyle sizlere tanıttığım Arap müziğinin büyük sesi Ümmü Gülsüm de, efsanevî söyleyiş tarzını, hafızlıktan, yani Kur’an’dan almıştır.
O sebeple sizlere bu ay, ihtişamlı müziğimizin menbaını, onu lâyıkıyla okuyan bir hafızın sesinden sunmak istedim. Üsküdar tavrı denilen Kur’an okuma tarzının son temsilcisi Yeraltı Camii İmamı Hafız Ali Efendi’den ders almış olan merhum Hafız Kâni Karaca, bu albümde Mirac’ı anlatan İsrâ Suresi’ni okuyor. Hak kelâmını, Davudî bir sesten dinlemek ve gönle nakşetmek için güzel bir vesile… / Cihat Arınç
Tavsiye Et