Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (February 2005) > Film
Film
Ağlayan Çayır / The Weeping Meadow
Yönetmen: Theo Angelopoulos
Senaryo: Theo Angelopoulos, Tonino Guerra
Oyuncular: Alexandra Aidini, Nikos Poursadinis
Müzik: Eleni Karaindrou
Yapım: Yunanistan-Fransa-İtalya, 2004, 170 dk.
Tarih, salt veri ve bilgi yığını değil; yaşanan, akıp giden bir öyküdür. O yüzdendir ki, tarihçiler çok iyi “menkıbe yazarlarıdır.” Angelopoulos filmleri de tarihin öyküleştiği filmlerdir; tarih adeta hissedilir, duyulur. Onun filmlerinde tarih, insanı şekillendirdiği kadar insanla şekillenen bir öyküdür. Tarihin/öykünün kimi zaman kurucusu, anlatıcısı; kimi zamansa savurduğu, tutsak ettiği insan, her şekilde tarihin merkezindedir. Karakterlerin ‘şimdi’yi anlamlandırabilmeleri için zaman içinde çıktığı içsel/dışsal yolculuklarsa, Angelopoulos filmlerinin temel motiflerini oluşturur.
Yunanlı usta sinemacı Angelopoulos’un insanlığın en büyük acılarının ve savaşlarının yaşandığı 20. yüzyıla bir aşk hikayesi çerçevesinde ayna tuttuğu üçlemesinin ilk halkası Ağlayan Çayır, 1919 yılında Kızıl Ordu’nun Odessa’yı istilasının ardından kovulan Yunan mültecilerin anavatanlarına dönmeleriyle başlar. Bu ailelerden birinin oğlu Alexis ile küçük yaşta ailesini kaybeden ve Alexis’in ailesi tarafından evlatlık alınan Eleni arasında çocuklukta başlayıp gelişen aşk, eşinin ölümünden sonra Eleni’yle evlenmeyi planlayan baba Spiro tarafından engellenmeye çalışılır. “Mülteciler şehri Selanik”e kaçarak Spiro’dan kurtulan çifti bu kez de tarihin akışı ayıracak; savaşlar, yokluklar, seller gibi çeşitli badirelerle karşılaşacaklardır.
Bireysel tarih, ülke tarihi ve dünya tarihinin iç içe geçtiği üç katmanlı bir tarih panoraması sunan Ağlayan Çayır, savaşın ve toplumsal değişimlerin bireylerin yaşamlarında ve ruhlarında açtığı yaralara dikkat çekerek, “bireysel tarihi” ön plana alır. Angelopoulos’un, tarihe Yunan mitolojisi perspektifinden baktığı Ağlayan Çayır’daki karakterler, özellikle Eleni, Antik Yunan tragedyalarının kahramanlarını andırır. Eleni’nin savruluş öyküsü üzerinden umutsuz ve bulanık bir geleceğe yol alan filmde de -tıpkı tragedyalarda olduğu gibi- insan, öyküsünün sonunda hep yalnız ve yeniktir.
Puslu Manzaralar(1988), Ulis’in Bakışı(1995), Sonsuzluk ve Bir Gün(1998) gibi filmleriyle sinema tarihine damgasını vuran Angelopoulos, kendine has sinema diliyle Avrupa’nın en önemli yönetmenleri arasındadır. Angelopoulos, eşsiz bir sükûnet duygusu veren, sinemasal zamanın gerçek zamanla örtüştüğü ve zamanın kendi içinde aktığı uzun plan/sekansları; tablo gibi oluşturulan estetik görüntüleri; stilize mizansenleri ve metaforların yoğun kullanımı ile kendine has masalsı bir sinema evreni oluşturur. Bu masalsı evrende her şey olasıdır. Ağlayan ve gözyaşlarıyla kasabaları sel içinde bırakan çayırlar, ağaçlara asılmış koyunlar, kelimeler satın alan şairler…
Angelopoulos, tüm teknik virtüözitesini kullandığı Ağlayan Çayır’da, 20. yüzyıldan Avrupa’ya kalan yıkıntılar arasında kederle ilerlemektedir. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Elveda Lenin / Good Bye, Lenin! DVD
Yönetmen: Wolfgang Becker
Senaryo: Wolfgang Becker, Bernd Lichtenberg
Oyuncular: Daniel Brühl, Katrin Sass
Yapım: Almanya, 2003, 121 dk.
Elveda Lenin, 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışının bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi başlatmasını, Doğu Almanya’da bir ailenin hayatında yaşanan değişimler üzerinden mizahî bir yorumla anlatır. Kendini sosyalizme adamış örnek bir yurttaş anne olan Christiane, rejim karşıtı gösterilerden birinde oğlu Alex’i görünce kalp krizi geçirir ve sekiz ay komada kalır. Bu süre içerisinde duvar yıkılmış, tutkuyla bağlı olduğu vatanı Doğu Almanya tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Alex, sekiz ay sonra gözünü açan annesinden bu değişimi gizlemeye ve onun için küçük bir Doğu Almanya yaratmaya karar verir. Ancak kısa sürede sosyalizmin tüm kalelerini fetheden(!) kapitalizm, günlük hayatı tümüyle değiştirmiştir. Sosyalist Doğu Almanya’ya nostaljik bir bakış atan film, vasat komediler yapan Alman sineması içinde Amelie’yi andıran karakteri ve ince mizahıyla öne çıkıyor. / Hilal Turan

Tavsiye Et
Gönül Yarası
Yönetmen-Senaryo: Yavuz Turgul
Oyuncular: Şener Şen, Meltem Cumbul, Timuçin Esen
Yapım: Türkiye, 2004, 96 dk.
Nâzım, Anadolu’nun ücrâ köşelerinde, hayatını öğrencilerine adayarak geçirmiş ve bu uğurda karısından ve çocuklarından vazgeçmiş; öğretmenlik yaptığı okulun duvarlarını, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Kemal Tahir fotoğrafları ile süsleyen, dedesi Gazi madalyalı, babası CHP’li, bir ilkokul öğretmenidir. Emekliliği geldiğinde son nasihatlerini verir taşradaki çocuklarına ve İstanbul’a, eski mahallesi Samatya’ya geri döner. Emekli maaşı bağlanıncaya kadar geceleri, yakın dostu Takoz Atakan’ın taksisinde çalışmaya başlar. Emekli öğretmen prototipini bir taksi şoförü olarak devam ettiren Nâzım, bir gün müşteri olarak pavyon şarkıcısı Dünya adında bir kadını alır taksisine. Ve bundan sonra kadını her gece pavyona getirip götürmeye başlar; ta ki Dünya’nın eski kocası Halil, Güneydoğu’dan gelip pavyonu basana ve eski karısının yaralanmasına sebep olana kadar. Halil kaçtıktan sonra, yaralı ve bitkin Dünya, kızıyla birlikte çaresiz kalır. Nâzım, yardım etmek maksadıyla Dünya ve kızını kendi evine götürür. Gönül Yarası, çaresiz bir kadının, ona yardım etmeye çalışan Nâzım’ın ve ne olursa olsun eski karısının peşini bırakmayan Halil’in hikâyesidir. Ve kader, bu üç alâkasız insanı, kaderci anlayışa burun kıvıran Nâzım’a rağmen bir anda birbirleriyle alâkalı kılar.
Muhsin Bey, Gölge Oyunu ve Eşkıya gibi filmler, Yavuz Turgul ve Şener Şen’i Türk sinema tarihinin tartışmasız en istikrarlı ikilisi haline getirdi. Turgul, Türk sinemasının sahip olduğu melankolik beklentiyi karşılayan üslûbu ile Gönül Yarası’nda da önceki filmlerindekine benzer göndermeleri kullanır. Eşkıya’nın Baran’ı gibi Gönül Yarası’nın idealist Nâzım Öğretmeni de, Turgul’un tipik ve alışılmış karakterlerinden. İç hesaplaşmalarıyla, aşkının ezikliğini ve sessizliğini derinden yaşamasıyla, tutunamayan bir adamdır Nâzım. Yönetmen, köy insanının albenisi düşük yaşamını, metropol potasında eritirken Nâzım’ın ideolojisi ve değerlerinden beslenmektedir. Bu noktada filme ait ideolojik göndermeler, söylenen Kürtçe türküler eşliğinde yumuşak bir geçişle aşka hizmet ederken, politik sinemaya öykünmeyi de ihmal etmez.
Turgul, Amerikan filmlerinden aşinâ olduğumuz popülist anlatımdan uzak, kendine özgü ve içinde bulunduğu topluma ait duyguları önemseyerek oluşturduğu bir sinema diline sahip. Şener Şen gibi bir oyuncu ve adeta ortak bir kaderi yaşattığı karakterleri sayesinde de, belli ve sınırlı bir seyirci kitlesine değil, geniş bir kitleye ulaşmayı başarıyor. Bu yüzden Gönül Yarası, yönetmenin üslûbu sayesinde, Eşkıya kadar olamasa da incelikli ve duyarlı bir yaklaşımla Türk sinemasındaki yerini alıyor. / Esra Bulut

Tavsiye Et