Adnan Çoban
İstanbul: Timaş Yayınları, 2005
Müzik sadece bir sanat değil, aynı zamanda bir ilimdir –ki klasik ilim tasniflerinde genellikle matematik ilimlerin üçüncü dalı olarak zikredilir. Bir başka deyişle, müziğin değerinden bahsederken sadece estetiğe işaret etmek bizi eksik yargılarda bulunmaya sürükleyecektir. Kadim dönemlerden modernliğin başlangıcına kadar müziğin gökle ilişkili olduğu inancı, Sümer, Mısır, İbranî, Çin, Hint, Yunan ve İslâm medeniyetlerinde yaygın şekilde yer almıştır ki, bu görüş bugün literatürde Pythagoras’la özdeşleştirilmiştir. Müzikle ilgili Pythagorasçı bu görüşün karşısında ise, Aristoksenes’in kulağı merkeze alan psikolojik görüşü durur. Yeni-Eflâtuncu düşünür İamblikus’un verdiği bilgilere göre, her ne kadar bâtınî bir tarikat üstadı olan Pythagoras’ın kendisi de talebelerinin manevî terbiyesinde müziği bir araç olarak kullanmışsa da, aslen müziğin tıbbî manada bir tedavi yöntemi olarak kullanılması, literatürde genellikle Aristoksenes’le özdeşleştirilir. Bu uygulamanın, Yunan’daki iptidaî formlardan kurtularak bilimsel bir yönteme dönüştürülmesi ise, ilk İslâm filozofu Kindî ile başlayan, akabinde Farabî ile devam eden ve İbn Sina’da kemalini bulan bir süreç ile mümkün kılınmıştır. Müzikle tedavi, çağdaş tıp dünyasının da gündemini oluşturan konuların başında geliyor; ancak ne yazık ki bu konuyla alâkalı İngilizce, Almanca ve Fransızca’da pek çok kaynak eser telif edilmesine karşılık, Türkçe’de tercüme seviyesinde dahi eser bulunmuyor. Bu sebeple, inşallah yakında bu sayfada yabancı dildeki eserlerden de örnek kitaplara yer vereceğim. Bu ay ise, seviye bakımından vasat olmakla birlikte bir giriş metni olarak okunduğunda hayli istifade edilebilecek bir kitabı sizlere tanıtmayı uygun gördüm. Türkçe literatürdeki bu büyük ayıbı örtmek için ses sanatkârı ve psikiyatri uzmanı Dr. Adnan Çoban tarafından atılmış mütevazı bir “ilk adım” olarak nitelendirebileceğimiz Müzikterapi: Ruh Sağlığı İçin Müzikle Tedavi adlı kitap, geçtiğimiz günlerde Timaş Yayınları arasından çıktı. Altı bölümden oluşan eser, müzikle tedavinin tarihinden dönemler itibarıyla insanlardaki müzikal gelişim süreçlerine, müzikle tedavinin tanımı ve uygulama safhalarından çocuklarda, ergenlerde, yaşlılarda ve psikiyatrik hastalıklarda müzikle tedaviye varıncaya kadar geniş bir çerçeveyi ele alıyor ve bizlere bu sahaya dair genel bir resim sunmaya çalışıyor. Okuyucunun terminolojiye aşinalık kesbetmesi için kitabın sonunda kısa bir sözlüğe yer verilmiş. Eseri ilginç kılan bir diğer özellik ise, kitabın yanında bir sesli albümün hediye olarak sunulması. Câna Şifa Nağmeler adlı albüm CD’sinde, Adnan Çoban’ın Türk müziği repertuarından seçtiği ve kendi seslendirdiği bazı klasik eserler yer alıyor. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Yapım: EMI Music, Fransa, 2003
Fransız basını tarafından “Monşer 100.000 volt” olarak isimlendirilen François Silly, ya da müzik dünyasındaki meşhur adıyla Gilbert Bécaud, 1950’li ve 1960’lı yıllarda Fransa’nın en popüler şarkıcılarından biriydi ve gösteri dünyasında kırk yılı aşkın haklı bir şöhretin de sahibiydi. 1927 yılında dünyaya gelen François, daha çocukluk yıllarında müziğe büyük bir alâka gösteriyordu ve müziğe piyano çalarak başladı. Bu genç yetenek, henüz dokuz yaşındayken Nice Konservatuvarı’na gitmeye hak kazandı ve ailesinin savaş sebebiyle Toulon’dan taşınmak zorunda kaldığı 1942 yılına kadar çalışmalarını burada sürdürdü. Annesinden sanatıyla ilgili büyük destek gören François, savaştan sonra ailesi Paris’e yerleşince kabarelerde ve gece kulüplerinde piyano çalmaya başladı ve bunların yanı sıra yirmili yaşlarındayken François Bécaud takma adıyla film müzikleri de besteledi. Şöhretinin ileriki yıllarında nadir de olsa bazı filmlerde oyunculuk yapan sanatçı, Amerika seyahatlerinden birinde Fransız yıldız Edith Piaf ile tanıştı. Hayatındaki önemli buluşmalardan birisi de 1952 yılında, kendisi gibi o yıllarda şöhretinin ilk basamaklarında duran genç Charles Aznavour’la oldu; yine aynı yıl söz yazarı Louis Amade ile tanıştı. Aznavour’la hayat boyu süren büyük bir dostluğun yanı sıra, pek çok ortak çalışmaya da imza attılar. Eser olarak verdiği yüz elliyi aşkın şarkı sözünün yanı sıra bir yılbaşı kantatı, bir opera ve bir Broadway sahne müzikalini müzikseverlere armağan eden Bécaud, 1950’lerde “La corrida” (1956), “Les marchés de Provence” (1957), Delanoé ile birlikte yazdığı “Le jour où la pluie viendra” (1957) ve “C’est merveilleux l’amour” (1958) gibi pek çok beğenilen esere imza attı. Bécaud, sanat hayatındaki en büyük çıkışını 1961 senesinde Pierre Delanoé ile birlikte yazdığı “Et maintenant” adlı parçasıyla yaptı –ki Fransız pop müziğinin bütün zamanlardaki klasikleri arasında üst sıralarda yer alan bu şarkı, “What Now My Love” olarak tercüme edildikten sonra İngilizce konuşulan dünyada, tabiri caizse, popüler müziğin çıtasını belirleyerek Shirley Bassey, Sonny Cher (ABD İlk 20 listesinde birinci sırada, 1966), Frank Sinatra, Elvis Presley, Andy Williams gibi pek çok sanatçı tarafından pek çok kere icra edildi. Bécaud, bir diğer önemli eserini de 1970’lerde “La solitude ça n’existe pas” adıyla verdi. Bütün zamanların en popüler Fransız müzik yıldızlarından biri kabul edilen Bécaud, Paris’teki Olympia Konser Salonu’nda otuzdan fazla kez sahneye çıktı. Sanatçı son canlı icrasını Temmuz 2000’de İsviçre’de verdikten sonra La Cap adlı yeni albümü için son kez stüdyoya girdi ve 18 Aralık 2001’de hayata gözlerini yumdu. EMI Music France tarafından hazırlanan L’essentiel dizisi içerisinde yayımlanan bu albümde, sanatçının pek çok albümünden seçilmiş en beğenilen şarkılar yer alıyor. / Cihat Arınç
Tavsiye Et
Mehmet Akça
Yapım: Moral Production, 2005
Devlet Klasik Türk Müziği Korosu sanatçısı Mehmet Akça, Türk müziğinin bugünkü piyasa şartları içerisinde çok dar bir alana sıkıştırıldığı iddiasıyla büyük bir proje üzerinde çalışmaya başlamış. Asıl kaynaklar bütünüyle elde olmaksızın Türk müziği üzerine tartışmanın yersiz olacağı düşüncesini taşıyan Akça, klasik eserlerin tamamının icra edilip kayda alınmasını hedefliyor. Bu uzun soluklu projenin ilk ayağını ise Hammamîzade İsmail Dede Efendi (1778-1846) külliyatı oluşturuyor. Günümüzde notaları bulunan 283 eserin tamamının solo icrasının öngörüldüğü proje kapsamında eserler, Enderun Ensemble sazendelerinin katılımıyla kemençe, kanun, ud, ney, viyolonsel, kudüm, bendir, def, arbane gibi klasik sazların yanı sıra, halk müziği enstrümanlarından bağlama ile icra ediliyor. Albüm, niteliği ve işlevi bakımından müzik dünyasında ilk olarak Bezmârâ Topluluğu Yönetmeni Fikret Karakaya’nın Zaman gazetesinde kaleme aldığı “İsmail Dede Külliyatına Giriş: Hazine” başlıklı yazıyla eleştirel bir yaklaşımla tartışılmaya başlandı; ki kültürel hafızamız üzerine verimli bir tartışma ortamını oluşturmaya başlaması açısından dahi Hazine albümü önemli bir girişim olarak değerlendirilebilir. Hayat-memat meselesi olduğu hâlde, ülkemizde yapılması on yıllardır ihmal edilen bir kültür tartışmasının, bu ve benzeri girişimlerle sağlam bir zemin üzerinde daha fazla gecikmeden başlamasını dileriz. / Cihat Arınç
Tavsiye Et