Amerikalı Arkadaşım - Arzunun Kanatları - Buena Vista Social Club - Paris, Teksas
Alman sineması 1. Dünya Savaşı sonrası özellikle 1919-33 tarihleri arasında altın çağını yaşadı. Bu dönemde Ernst Lubitsch, Robert Wiene, Fritz Lang ve Friedrich W. Murnau’nun öncülüğünde sinemada “Alman dışavurumculuğu” olarak bilinen bir akım başladı. Bu yönetmenler ışık ve dekor kullanımındaki ustalıklarıyla, dünya sinemasını önemli ölçüde etkilediler. 1970’li yıllarda ortaya çıkan Yeni Alman sineması ise temsil ettiği ülkenin ‘lekeli’ tarihiyle hesaplaşmaya çalışan bir ulusal sinema oldu. Akımın ‘varoluşçu’ kanadında yer alan Wim Wenders, özellikle Hollywood’un geleneksel formlarını avangart sinemanın özellikleriyle bütünleştiren özgün tarzıyla tanınır. Fotoğrafçılık geçmişinin de etkisiyle filmlerinde her kareyi büyük bir titizlikle oluşturan Wenders’in filmleri ışık ve kompozisyona dayalı güçlü bir görsel anlatıma sahiptir. Çoğunlukla yabancılaşma ve yalnızlık gibi temaları irdeleyen Wenders’in karakterleri tarihinden, kökeninden, kimliğinden yahut yaşamından kaçarak yollara ve yolculuklara sığınan insanlardır. Filmlerinde sıklıkla yer verdiği ‘yol’ teması kişinin kimi zaman kendine ulaşmasını kimi zamanda kendinden kaçmasını sağlasa da her iki durumda da insanın nefes alıp verdiğinin ve hayatla bağ kurabildiğinin bir göstergesidir. Wenders’in filmlerinde özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa kıtasında giderek yayılan Amerikan kültürü hegemonyasının Alman kültürü üzerindeki yıkıcı etkisinin eleştirisi de ön plana çıkar.
Wenders filmografisinin dört önemli filmi Amerikalı Arkadaşım (1977), Paris, Teksas (1984), Arzunun Kanatları (1987) ve Buena Vista Social Club (1999)’ın DVD’leri set halinde geçtiğimiz aylarda piyasaya çıktı. Avrupa ile Amerika arasındaki gerilimi arka fonuna alan Amerikalı Arkadaşım, ölmek üzere olan bir Alman çerçeve ustasıyla dostluk kurup sonrasında ona ihanet eden Amerikalı bir sahtekârın hikâyesini konu alır.
Sam Shepard’ın senaryosunu yazdığı Harry Dean Stanton ve Nasatssja Kinski gibi oyuncuları bir araya getiren Paris, Teksas, geçmişte ortadan kaybolmuş, hafızasını yitirmiş bir adamın hayatını yeniden düzene sokma çabasını anlatan bir yol filmidir. Panoramik görüntüleri ve özenli renk çalışmasıyla 1984 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanır.
Arzunun Kanatları, Berlin’de dolaşan ve bir trapezciye âşık olan yalnız bir meleğin, kendi varlığını ve dünyevî tutkularını sorgulamasını konu alır. Meleğin zaman ve mekan dışında olması nedeniyle sıra dışı bir zaman-mekan algısına sahip olan film, kesik ve parçalı yapısıyla bir post modern sinema örneğidir.
Buena Vista Social Club ise, Ibrahim Ferrer, Ruben Gonzales, Compay Segundo, Omara Portuondo gibi Küba müziğinin sembol isimlerinin hayat hikayelerini ve müzik performanslarını eğlenceli bir şekilde sunan oldukça renkli bir belgeseldir. Ry Cooder’ın bir araya getirdiği Küba’nın 90 yaş grubu müzisyenlerden oluşan efsanevî müzik grubu “Buena Vista Social Club”ın turne ve konser görüntülerini de içeren bu belgesel Oscar’a aday gösterilmiştir. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Milcho Manchevski
Oyuncular: Katrin Cartlidge, Rade Serbedziya
Yapım: Makedonya/Fransa/İngiltere, 1994, 113 dk.
‘Kelimeler’, ‘Yüzler’, ‘Resimler’ başlıkları altında üç bölümden oluşan Yağmurdan Önce, Balkanlarda yıllardır süren etnik çatışmalara ve şiddet çemberine odaklanır. ‘Kelimeler’ Makedonya’da sessizlik yemini etmiş bir rahibin, silahlı Makedonlardan kaçan Müslüman bir Arnavut kızı saklamasını, ‘Yüzler’ Londra’da, Makedonyalı fotoğrafçı sevgilisi ile ayrı yaşadığı kocası arasında kalan bir kadını, ‘Fotoğraflar’ ise fotoğrafçının Makedonya’ya dönüşünde tanık olduğu etnik çekişmeyi anlatır. Karakterlerin kendini adeta Hıristiyanî feda edişleriyle sona eren her üç hikaye, filmin finalinde etkileyici bir biçimde kesişir. Anlatım yapısını kendine özgü felsefesi (zaman asla ölmez, çember yuvarlak değildir) üzerine kuran filme “Batı Avrupa’nın barbar ‘öteki’si olarak kurgulanmış Balkan imgesi” fazlasıyla hâkim olsa da etkileyici müzikleri ve özenli görüntü çalışması ile Yağmurdan Önce, Balkan sinemasının en önemli yapıtları arasındadır. / Hilal Turan
Tavsiye Et
Yönetmen-Senaryo: Takeshi Kitano
Oyuncular: Takeshi Kitano, Kotomi Kyono
Yapım: Japonya, 2005, 108 dk.
Türkiye’de Bebekler filmi ile tanınan ve Zatoichi ile Venedik Film Festivali’nde Gümüş Ayı Ödülü’nü kazanan Takeshi Kitano, Japon sinemasının dünyaca ünlü isimlerinden birisi haline geldi. Yönetmen, son filmi Takeshi için Godardvari bir üslupla, seyircilerinden filmini zihinsel anlamda aktif bir katılımla seyretmeleri talebinde bulunuyor. Hatta filminin kritiği yapılmadan önce en az iki kez seyredilmesi yönünde tavsiyelerde bulunan yönetmen, filminin başarısızlığını kendine övgüleri ile kapatmaya çalışıyormuş gibi görünüyor. Dengesiz yaşanan bir hayatın bedeli gibi duran film, fantezi dünyası ile de, Takeshi adına fazlaca ipucu barındırıyor.
Filmde, fiziksel anlamda birbirine benzeyen iki kahraman vardır. Beat Takeshi, ünlüler dünyasının gözde kahramanı ve bir megastardır. Kumar hayatı, özel korumaları ve her daim yanında taşıdığı kız arkadaşı ile gerçeküstü bir hayat süren kahraman, kendisine çok benzeyen Kitano’dan farklı bir hayata sahiptir. Beat Takeshi’den tek farkı sarı saçları olan Kitano ise bir markette kasiyerlik yapmaktadır. Aynı zamanda işsiz bir aktör de olan Kitano, oyunculuk için birçok elemeye katılır. İki kahramanın yollarının kesişmesi ile Kitano, Beat’in show dünyası içindeki varlığına gizli bir ayna tutmaya başlar. Filmin devamı, Beat’in gerçek ve ekrandaki hayatından izler taşıyan bir şölene dönüşür. Korku filmlerinden fırlamış karakterler, kanlı yüzler ve bedenler, Beat’in show dünyasının cazibesinin ardında yatan gerçeklerin tasviridir. Bu görüntülerle yıldızın gerçek yaşamı ve perdeye yansıyan şiddete meyyal kimliğinin altı iyice çizilmektedir. Kitano’nun, bilinci yerinde olmasına rağmen hayalî bir dünyanın içinde sürüklenmesi öykünün de gerçek ve hayalî dünyalar arasında gidip gelmesini sağlar. Kitano, Beat’in ekrandaki şiddet dolu kişiliğinden izler taşıyan karmaşık fantezisinin içinde boğuşurken, yönetmen de kendi kişisel serüveninin altını çizer. Takeshi Kitano, bu filmiyle tamamıyla olmasa da hem kendi hayatını anlatır, hem karakteri kendisi oynar ve hem de karakterlerinin isimlerini Beat Takeshi / Takeshi Kitano olarak tanımlar. Bu anlamda Takeshi filmine yönetmenin en kişisel film deneyimi olarak bakılabilir.
Takeshi filmi, Japon sinemasının asi adamı Takeshi Kitano’nun komedi ve şiddet arasında gidip gelen filmlerinin son halkasıdır. Seyircilerini, bir insanın iki ayrı kimliği ile yüzleştirmeyi amaçlayan yönetmen, kendi hayal dünyasının çıkmazlarında boğulurken seyirciyi de filmin gereksiz uzatmaları ve tekrarlarına muhatap kılar. Anlatım biçimi olarak şaşkın bir fantezi dünyasına sahip olan filmi, bütününe bakıldığında tutarlılıktan uzak, özellikle birbiri içine karıştırılmış birçok fantazyanın beyazperdede yaptığı çağrışımlar olarak görmek mümkün. / Esra Bulut
Tavsiye Et